Sofrası kurulu, tabağında yemeği yarım kalmış evler

Aziz Şah– Kemal Yamak Paşa 1975’te Kıbrıs’a ayak basar…

Kıbrıs’a ayak bastıktan sonra Maraş’a epey bir kafası takılır…

Neden kapalıdır diye…

Hazır şimdi Maraş gündemdeyken Paşa’nın anılarına bir göz atalım…

Tatar’ın, Özersay’ın, Akıncı’nın, Erhürman’ın geviş getirmelerinden daha önemlidir bir Paşa’nın ne düşündüğü…

Çünkü Maraş bir genelkurmay meselesidir… 

Genel Kurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı…

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı…

Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı…

Ege Ordusu, 7. Kolordu, Doğu Yurtiçi Bölge, 4. Zırhlı Tugay Komutanlığı…

Tam bir Paşa’dır Kemal Yamak ama “Maraş neden kapalıdır”, o da çözemedi!

Paşa yazıyor:

“Önce harekat sırasında devletler hukuku (uluslararası hukuk) açısından Maraş’ın, Girne ve Omorfo’yla ne farkı vardı da, böyle özel bir statü oluşmuştu?

Hiçbir farkı yoktu.

Öyleyse neden, kimin emriyle veya kimin kararıyla bu statü oluşmuş ve şehir böyle kalmıştı?

Tümende ve daha sonraki araştırmalarıma göre kolorduda, o anda verilmiş bu konuda hiçbir emir ve talimat yoktu.

Acaba Rumlar burayı neden alelacele terk etmişlerdi.

Sofrası kurulu, tabağında yemeği yarım kalmış evler vardı.

Her şey olduğu gibi bırakılıp gidilmişti.

Acaba o zamanki Magosa kaymakamı veya valisi olan Rum yönetici gelse ve Türk komutanına, ‘Biz gerçeği görüyor ve yönetiminizi kabul ediyoruz. Bütün emirlerinize uymaya hazırız. Lütfen katliam ve yağma olmasın. Sizden istediğimiz tek şey bir güvencedir’ dese ve halkı kalmaya ikna etse durum ne olabilirdi?

Acaba bu statünün oluşmasında bölgede kalmış olan birkaç Barış Gücü gözetleme postasının rolü olmuş muydu?

Yoksa boşaltılmış şehri yağma ve tahripten korumak için alınan güvenlik önlemleri, konulan yasaklar ve uygulamada gösterilen titizlik mi burada bir boş ve yasak şehir oluşturmuştu?

Bazıları Maraş’taki üçüncü devletlere ait yapı ve tesislerin çokluğunun buna neden olduğunu söylüyordu. Girne’de de bunlardan yok muydu?

Bütün bu sorulara cevap arıyor ve bulamıyordum.”

Tabakta kalan yemeği, sofrasını öylece bırakıp kaçan yerlileri biliyor Paşa ama “Maraş’ın yağmadan korumak için mi” kapatıldığını soruyor…

Yağma bittikten sonra kapatılmış bir şehri yağmadan korumak için mi kapattılar, Paşa cevap arıyor…

En önemlisi ise Rum kaymakamı veya valisi gelip “Lütfen katliam ve yağma olmasın” dese diyor…

Nasıl bir cümledir ve nasıl bir bilinçaltıdır…

“Lütfen katliam ve yağma yapmayınız!”

Yoruma bile gerek bırakmıyor Paşa’nın satırları…

Paşa devam ediyor:

“Başlangıçta savaş şartları içinde oluşmuş bu durum nasıl olmuş da, Maraş hakkında Barış Gücü ve Birleşmiş Milletler’i söz sahibi yapmış, iskan edilemez ve iskana açılamaz hale getirmişti?

Ateşkes antlaşmasında böyle bir madde olduğunu zannetmiyorum.

Orduevine ses çıkarılmıyor, fakat bir tek binanın bile iskanına kıyamet koparılıyordu…”

Senelerdir Mahmut Anayasa Maraş kapalı değildir, içerde orduevi var, asker eşleri kumsalda güneşlenir diye yazar…

Paşa da yazıyor:

“BM Maraş’taki orduevine ses çıkarmıyor…”

“Bu sorulara uzun süre cevap aradıktan sonra ulaşabildiğim sonuç doğru olmasa da şöyleydi:

Şehirde yağma ve tahribata mani olmak için alınan tedbirler tecridi sağlamış; yasak şehri oluşturmuş…

Gerçek şu ki, Maraş’a yazık edilmişti. Büyük bir koz müzakerelerde sonuç için kullanılmamış ve adeta bir avans ve peşin ödeme gibi görülmeye başlanmıştı…”

Paşa’nın iddiası, pencerelerin çerçevelerine kadar varan ganimet yağması ve talan bittikten sonra Türk ordusu şehri “yağma ve tahribata mani olmak için” tecrit etti…

Zaten paşa da söylüyor: “Ulaşabildiğim sonuç doğru olmasa da…”

Kendisi de inanmıyor bu söylediğine!

Devam ediyor Paşa anlatmaya:

“Hayalet şehrin tahliyesi de pek çok ve ayrı nitelikte sorunlar içermişti.

Çoğu potansiyel suçlu durumunda bulunan, kötü niyetli kişilerin Magosa’ya gelmeleriyle hırsızlıklar başlamış, alınan sert önlemler etkili olamamıştır.

Çünkü kolordu komutanlığının yasak bölge olarak ilan ettiği ve bir tümenine beklettiği Maraş için, kolordu mahkemesi suçluları yargılamaya başlarken, Maraş’ın yasak bölge olamayacağı kararını vermiş, sebep olarak da oranın yasak bölge kabul edilebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararının olması gerektiği ifade edilmişti.

Bu nedenle, içerde yakalananlar bu yönden cezalandırılmamaktaydı.

Konu Kıbrıs yönetimi bakımından da değişik bir şekle bürünmüştü. Onlar da Maraş’ı yasak bölge sayamıyorlar, kolorduyu kendi kanunları dışında tuttuklarından, onların yakaladığı suçlular için kendilerini yetkili görmüyorlardı.”

Anlaşılacağı üzere vaziyet “Allem gallem Mansura”…

Tek çıplak gerçek Paşa’nın yazdığı üzere Maraş’tan doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi sorumludur…

Paşa şöyle diyor:         

“Yazılmayan o kadar çok olay var ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin tahliye konusundaki büyük hassasiyeti Kıbrıs’ta maalesef uygulanamıyor ve üzücü olaylar devam ediyordu…”

Paşa savaş gemilerine yüklenip götürülen “üzücü olaylar”dan hiç bahsetmedi…

Suçu “çoğu potansiyel suçlu durumunda bulunan, kötü niyetli kişiler”in hırsızlıklarına attı…

“Yazılmayan o kadar çok olay var ki” dedi Paşa…

Şener Levent de Arif hocaya sormuştu mahkemede tutanaklara geçsin diye:

-Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’i kim vurdu?

Arif hoca,

-Daha izin çıkmadı, demişti…

Paşa da izin çıktığı zaman Maraş hakkında yazamadığı üzücü olayları yazar…

Paşa sordu…

Cevap aradı…

-Maraş neden kapalı?

Genel Kurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapmış bir komutan cevap bulamadı…

Paşa devam ediyor yazmaya:

“Bir gün Sayın Denktaş’a dedim ki:

Önceden ilgililere iletsek veya Rumlara duyurup ‘Sudan sebeplerle bir daha Birleşmiş Milletler’e giderseniz, her gidişinizde Maraş’ta bir mahalleyi iskana açacağız’ desek ve bunu bir defa uygulasak, bu aleyhte girişimlerin önünü kesebiliriz, ne dersiniz? Durmazlarsa, biz de Maraş’ı açacak bir anahtar bulmuş oluruz.”

Denktaş Paşa’nın bu çılgın projesi karşısında güldü…

“Gülmüş ve ‘keşke yapabilsek’ demişti…”

Şimdilerde doğalgaza karşı Maraş’ı “koz” olarak görenler de herhalde aynı mazgal deliğinden bakıyorlar dünyaya…

Koz köze dönüştü yanıyor…

Zamanında hukukçu Zaim Necatigil bile uyarmıştı…

Maraş iddia edildiği gibi vakıf malı olsa bile “konut hakkı” ile “peaceful enjoyment of possessions” (malların müdahalesiz kullanım hakkı) kutsaldır…

AİHM cezalandırır!

Paşa’nın “Sofrası kurulu, tabağında yemeği yarım kalmış evler vardı” dediği Maraş’ın bazı binalarının öğrenci yurtları olarak kullanılacağı ve kısıtlı olarak yerleşime açılacağı haberleri üzerine BM Güvenlik Konseyi acil olarak toplandı…

Sonra da 1993’ten 1994’e kadar Maraş müzakereleri sürdü…

Maraş müzakerelerine karşı çıkan UBP bölündü, DP kuruldu…

Sonra da CTP-DP koalisyonu doğurtuldu…

En sonunda da DP CTP’ye kazık atarak UBP ile mecliste federasyona karşı karar aldı…

Maraş’ta bir mahallenin iskana açılacağı haberi üzerine bile BM Güvenlik Konseyi toplandı…

Filistin’de katliam olduğunda toplanmaya üşenen Güvenlik Konseyi’nin Maraş için bu şekilde toplanması ne kadar emperyalist ikiyüzlülük olsa da Paşa’nın çözemediği “Maraş neden kapatıldı” sırrının bir parçasıdır…

Türkiye bu bölgenin özel statüsünü korumak, iskana açmamakla yükümlüdür. 45 senelik işgalde Türkiye’nin tuttuğu tek söz de bu olsa gerek…

Ne Cenevre sözleşmesi bıraktı ne Zürich…

Netekim Maraş’ta sözünü tuttu!

Denktaş, İsmet Kotak ve Hakkı Atun…

Biri “toplum lideri”ydi, diğeri “Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk Bakanı”ydı, öteki de “yerleşiklerin yerleştirilmesinden sorumlu bakan müsteşarı” olarak nüfus taşıma ve demografi mühendisliğinin ilk düğümünü attılar…

Atun Maraş üstüne konuştu…

Söz, yetki, karar Genelkurmay’ındır dedi…

“KKTC’nin ilanının ardından, İskan Bakanlığı’na ikinci kez geldiğimde, benden önce Eşber Serakıncı’nın döneminde, Eşref Bitlis Paşa da Tümen Komutanı’ydı, Kapalı Maraş’ın bir kısmı açıldı, bir mahalle açıldı, içine de insanlar yerleştirildi. O günün Kolordu Komutanı, benim İskan Bakanlığı dönemimde, Türkiye Genelkurmay’dan gelen talimat gereğince, bu bölgeyi tekrar kapattık. O yerleşime açılan mahalleyi yeniden kapatmak zorunda kaldık. Genelkurmay siyasi bir gerekçeyle sanırım, talimat verdi. İnsanları bu mahallerden çıkartırken de çok tedirgin ettik, söz verdik, İskan Bakanlığı dönemimde beni çok üzen bir durumdu…”

Düğüm Ankara’daki Genelkurmay’da atıldı…

Tatar, Özersay, Erhürman, Akıncı istediği kadar konuşabilir…

Ancak gazetelerdeki boşlukları doldururlar!

Maraş göçmenleri Saray’ına gittiğinde bu yüzden Anastasiadis “Neden sınır kapılarına gitmediniz” dedi…

Anastasiadis’in demeçleri de gazetelerde boşlukları doldurur çünkü…

Aslolan 1989 yılında Rum kadınların başlattığı hudut delme eylemleridir…

1989’dan sonradır ki düzen 2004’e kadar sarsıldı…

2004’te Annan Planı ile düzenin sacayaklarına beton döküldü…

Bugün bütün anlamsızlıkların içinden bir damla da olsa bir anlamdır Rum ve Türk Kıbrıslıların Anastasiadis’in Saray’ının önünde ELAM’a karşı birleşmeleri…

1989’da mültecilerin eve dönüş hakkı için yürüyen kadınların cesareti ile…

(30 Haziran 2019 Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author