Ağustos’un Cumartesi Anneleri

43 yıldır Arjantin’de Plaza de Mayo’da “cumartesi annesi” olan Nora ana Afrin savaşına karşı konuşurken…

Aziz Şah – Ağustos çekiliyor, bu Eylül’ün sesidir…

Ve bütün aylar Temmuz’dur artık.

Bir cumartesi sabahı, duvarda bıyıklı bir gencin fotoğrafının asılı olduğu bir ev…

Demlikteki çayı ince belli bardağa döküyor kadın. Bir lokma ekmek ve bir zeytin atıyor ağzına…

Duvardaki bıyıklı gencin fotoğrafını alıyor, göğsüne bastırıyor…

Atıyor kendini sokağa…

Orhan Veli’nin Hürriyete Doğru şiiri geliyor aklıma…

Ne duruyorsun be, at kendini denize:

Geride bekleyenin varmış, aldırma;

Görmüyor musun, her yanda hürriyet;

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;

Git gidebildiğin yere…

Aklıma gelen şiir bir anda iş araçlarının gürültüsü ve kadının yürüdüğü sokakların keşmekeşi ile bölünüyor…

İstanbul’un  “Metro” logosunu görene kadar olayın İstanbul’da geçtiğini fark etmiyorum…

Bir Cumartesi Annesi’nin bir cumartesisi…

Yürüyor Galatasaray Lisesi’nin önüne doğru…

Polis yol kesiyor, barikat kuruyor…

Önlem alıyor annelere karşı devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü için…

Diğer kayıp anneleri ile buluşuyor kadın. Beyaz başörtülü Cumartesi Annelerinin göğüslerinde oğullarının kızlarının resimleri…

Megafonda genç bir kadın bildiri okuyor kayıplara ve gözaltında kaybedilenlere dair…

Sonra bir şenlik başlıyor, ellerinde balonlarla mutlu bir müzik eşliğinde fotoğraflardaki kayıplar çıkıp geliyor…

Anneler şaşkın, gidip çocuklarına sarılıyorlar…

Öpüp kokluyorlar…

Derken çocukların yüzlerindeki yaralar, bereler, morluklar, ölüm lekeleri çıkıyor ortaya. Anneler çocuklarının yaralarını okşuyor…

“Cumartesi rüyası” filmini izlerken önce derim geriliyor, tüylerim diken diken oluyor, sonra gözlerim doluyor, birden bir gülümseme bastırıyor anneler ve çocukların buluşması sırasında ve tekrar hüzün…

Generallerin, polis müdürlerinin ve onların tetikçilerinin vatanseverlik dediği cinayetler sonucunda kaybolan evlatlarını Arjantin’den Türkiye’ye kadar dünyanın dört bir bucağında arayan analara “cumartesi anneleri” denir…

Ağustos’ta bir cumartesi annesi hayatını kaybetti…

12 Eylül’de gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Hayrettin Eren’n annesi Elmas Eren…

Tayyip Erdoğan kurduğu istibdad rejiminin üzerini örtmek için “demokrat” maskesi ile Cumartesi Anneleri’ni misafir etmişti Dolmabahçe’de…

Elmas Eren şöyle demişti Erdoğan’a:

– “Oğlumun tek bir kemiğine bile razıyım. Senden oğlumun mezarını istiyorum.”

“…Gençtim. Elim, ayağım tutuyor. İstanbul kazan ben kepçe dolaşıyorum. Gittim bir gün şubenin önüne. Kasım ayıydı. Kasım ayında puslu, çamurlu havalar oluyor. Kapıdaki görevliye ‘Hayrettin Eren’in annesiyim, burada diyorlar’ dedim. ‘Teyzeciğim ben sana haber getiririm’ dedi. Gitti, iki dakika durdu durmadı, bir kahkaha ki yırtıyor ortalığı. Geldi, ‘Yok, yok teyzeciğim’ diyor ama çocuk ‘yok’ diyemiyor gülmekten. ‘Oğlum niye alay ediyorsun’ dedim. Cevap vermedi.”

Arjantin’de beyaz başörtüsü ile Nora ana vardır. 42 senedir Arjantin halkının en önünde yürür…

İstanbul’da Berfo ve Elmas ana vardı, vardır, var olacaktır…

Kıbrıs’ta da Poliksenis ana vardı. Öldükten sonra bulundu Temmuz’da kaybolan oğlunun kemikleri…

Ağustos ise toplu kaybolma ayıdır Kıbrıs’ın. Yalnızca çocuklar değil, anaları da kayboldu. Bu yüzden yoktur Ağustos’un Cumartesi Annesi…

(27 Ağustos 2019 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author