Bakın! Elimde balta yıkıyorum Rum köyünün tabelasını, yeni adını siz koyun…

Aziz Şah– Epey bir zaman önce okuduğum bir kitapta bir “belge” çıktı karşıma…

Daha doğrusu övünmek için anlatılırken itirafa dönüşen bir metin…

Kıbrıs’ta “Tarımsal İşgücü Protokolü” olarak anılan şeyin adı Irak’ta Zirai Islah Kanunu ve Suriye’de Toprak Reformu’dur. Suriye ve Irak’ta Kürtlere karşı, Kıbrıs’ta da Rumlara karşı uygulanan bu “etnik temizlik”, Kıbrıslı Türklere karşı “etnik homojenleştirme”ye dönüştü…

Belge niteliğindeki bu itiraf bizi 1971 yılına götürüyor…

Hatice Kurtuluş ve Semra Purkıs’ın Türkiye İş Bankası Yayınlarından çıkan “Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler” kitabında İsmet Kotak anlatıyor…

Bu kitaptan alıntı yapan çok araştırmacı ve akademisyen gördüm. İfadenin en başını alıntılamıyorlar nedense…

“Ben 1971 yılında Amerika’ya davet almıştım” diyor İsmet Kotak…

İlk cümle bu!

Taksimden sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk bakanı olan Kotak:

“Ben 1971 yılında Amerika’ya davet almıştım. Küba göçmenleri Amerika’ya, Miami’ye gelişlerinde nasıl alınıyor ve nasıl yerleştiriliyor izlemiştim. Yine aşağı yukarı bir aylık bir çalışma yaptık orada ekipler halinde”…

1971 yılında Amerika’ya taşınan Kübalılar kimlerdi?

Küba devrimine karşı ABD tarafından devrime karşı savaşmaları için gönderilenler ve Kübalı zenginler…

Yenildiler. Sonra da ABD’ye hizmetlerinin karşılığı olarak Miami’ye yerleştirildiler. İleride kullanılmak üzere…

İşte İsmet Kotak’ın “nüfus taşınması” nasıl yapılır dersini almak için Amerika’ya davet edildiği olay budur!

Kotak anlatıyor:

“Bizim 1956’larda yaptığımız küçük çaplı yerleştirmelerdi… Fiilen yaptığımız şey, o köyü buna taşı, o aileyi bu ailenin yanına taşı şeklinde”…

“Amerika’da resmi devletin Kübalı göçmenleri yerleştirirken meseleyi nasıl ele aldığını gözümüzle gördük… Mesela jetlerle taşıyor Amerika. Şart koşuyor, uçaklarla gelsin diye. Nedeni ne? Çok gelmesin…

Bir günde gelirse diyelim üç uçak gelsin, her birinde yüzer kişi olduğunda 300 kişi yahut da 500 kişi. Eee, bu nereye gelecek hava alanına. Hava alanına indiğinde girerken nasıl sağlık kontrolünden geçecek, sağlık kontrolünden geçtikten sonra yeni elbiseler verilecek ama bunlar odaya sağlık kontrolünden geçerken bir yandan da masaların üzerinde sandviçler, kolalar var…

Bütün bunlar benim için çok önemli bir deneyim oldu. Sonra da oradan çıkarıyorlar. Yurtlara götürüyorlar kendilerini. Yurtlardan sonra o ağır form doldurma, mesleki durumu nedir, ne yapabilir, akrabalık durumları. Çoğu bölünmüş aileler olarak geliyorlardı. Ve ondan sonra da onları, işte belirli bir müddet sonra belirli merkezlere rehabilite etmek üzere giriş yapıyorlardı”…

Anlayacağın sevgili okur 1974’te bölünecek olan Kıbrıs’a taşınacak nüfusu yerleştirecek olan üst düzey memur kadrosu 1971 yılında ABD’de eğitimden geçirildi…

Ha, şu okuduğumuz “itiraf” ya da “nasıl nüfus taşınır” uygulaması Kıbrıs’ta tam uygulanamadı. Sağlık kontrolü neymiş, form doldurmak neymiş, rehabilitasyon neymiş, plan neymiş…

Amerikan kıtasının yarısını tutan, dünyanın yarısına hükmeden koca ABD fazla nüfus taşınmasın diye feribotla taşımadı Kübalı karşı devrimcileri. İstese savaş gemisiyle bile taşırdı tek seferde. Ama 100 kişilik jetlerle taşıdı. Kıbrıs’ta ise bağırıyorlardı “bize nüfus lazım” diye…

Burada önemli olan Kübalı karşı devrimciler ABD’ye yerleştirilirken Kıbrıslı üst düzey memurları gözlem yapmaları için çağırmış olmalarıdır Amerika’ya…

Devam ediyor Kotak anlatmaya:

“Bu benim için güzel bir deneyim oldu. Biz de aynısını uyguladık. Yani Türkiye’den göçmenler geldiğinde toplu alış nasıldır? Nerede misafir edilecek? İlk karşılamada, ilk otobüse biner binmez, çok gönüllü hanımlarımız vardı göçmenleri karşılayan…

Önde eski TMT’ciler, benim eşim başta olmak üzere, bunlar limanda hazırdılar. Otobüslerimiz yanaştığında, derhal otobüslerin içinde bulunurlardı ve onlar için işte serinletecek içecek yiyecekler hazırdı. Gece gelen var, soğukta, sıcakta gelen var… Ona göre evvela ağızlarına yiyecek içecek bir şey verilecek”…

Esas hikâye burada başlıyor. Buraya kadar anlatılan sandviç-kola Amerikan masalıydı…

“Gazimağusa’ya gemilerle gece getirirdik göçmenleri, onu da söyleyeyim. Gece gelirdi gemiler. Çünkü Barış Gücü surlar üzerinde nöbet tutuyordu”…

Yani anlayacağın sevgili okur, savaş suçu işlediklerinin farkında oldukları için gece karanlığında taşıyorlardı yerleşikleri…

Tabii o zaman uydu görüntüsü alınmıyor, şimdilerde IŞİD’den kim petrol aldı, Amerika kaç galon petrol çaldı, nerede etnik temizlik yapıldı kameradan izleyip dosyalıyorlar, hepsinin uydu görüntüsü var; 1974’ten sonra ise nüfus taşınırken surların üzerinde duran iki tane uyuşuk coni vardı…

“Dolayısıyla, onlar resim çekmesin diye –o zaman gece görüşü diye bir şey yoktu biliyorsunuz- biz bunları gündüz değil, geceleyin getirirdik”…

“İki feribot aynı anda dayanıyor limana. Biz otobüslerimizi hazırlıyorduk ve yıldırım süratiyle bunları alıyoruz ve bilinmeyen istikamete hareket ediyorlar tabii…”

O gün bugündür Kıbrıs, İsmet Kotak’ın dediği gibi “bilinmeyen bir istikamete” doğru yol alıyor…

“Şimdiki Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin Rektörlük binası, eski bir Rum okuluydu. Biz orayı yurda çevirdik. Benim karargâhım orasıydı Gazimağusa’da. Oraya alıyorduk gelenleri. Orada bir ağırlama salonumuz vardı. Bir yığın aşçımız vs. her şeyimiz vardı. Bu biraz da Amerika’daki deneyimimizin getirdiği bir şeydi”…

Biz ne zaman ABD emperyalizmi aleyhine yazı yazsak, “gene mi Amerika” diye homurdananlar olur…

1974 yılındaki işgalden sonra Kıbrıs’a taşınacak nüfusu taşıyacak olan üst düzey memur kadrosunu 1971’de eğittiler…

Taşıma nüfusun ağırlandığı salonlara sandviç ve kola konması gerektiğini öğretti onlara Amerika!

Anlatıyor Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk bakanı:

“Çok güzel hazırlandık. Yeraltı örgütü de halen hayattaydı. Benimle beraber bu göçmen konularında muazzam bize destek oldular”…

“Yani, ben, Gazimağusa kaymakamı, belediye başkanı, okul müdürleri, bay veya bayanlar. Çünkü kadınlara kadınların yaklaşmasını istedik. Çünkü çocuklara öğretmenin yaklaşmasını istedik. Dolayısıyla, feribottan inerken mutlak suretle bölgeye iskân müdürlerinin gelmesini istedik”…

“Gelenleri limanda karşılıyoruz, evvela geminin içinde bir ‘Hoş geldin. Burayı vatan yapmak sizin göreviniz’ şeklindeki konuşmalar”…

Merak ediyor insan, bu milliyetçi baylar için Kıbrıs o güne kadar “vatan” değil miydi?

O gün bugündür arsa oldu “vatan” da haberleri yok!

“… feribottan inerken muhtara sorarım, ‘Kaç, sayı kaç?’ derim. ‘Biz Kıbrıs’a nüfus istiyoruz kardeşim’ derim”…

-“Kaç, sayı kaç?”…

-“Biz Kıbrıs’a nüfus istiyoruz kardeşim”…

Diye diye…

“Çünkü bir vatan değiştiriyor, bir toprak değiştiriyor… Şimdi geldiğinde çok heyecanlı insanlar var… Kadınlar daha tedirginlik içindedir. İşte bizim bayanlarımızla hallediyoruz…”

Özellikle Mağusa Kadınlar Birliği büyük iş yapmış, öyle anlatıyor Kotak…

“‘Merak etmeyiniz’ diyoruz, tedirginliği azaltmaya çalışıyoruz. ‘Kıbrıs da Yavruvatandır’ diyoruz… Ama sıcak karşılamayla, davul zurnayla yıktık bu tedirginliği…”

“Geldiği gece kalıyor yurtta, ertesi gün sabahleyin otobüsler de hazırdır”…

“Kendilerine diyoruz ki, ‘Gideceğiniz yeri anlatacağız size, sizin geldiğiniz yerde işte şu şu üretim yapıyordunuz, aynı üretimleri yapabileceğiniz yerlerdir bunlar.’ Dolayısıyla onları evlerine götürüyoruz”…

Karadenizliyi yerleştirdiler Girne’ye ve Karpaz’a, aynı üretimimiş yapacak! Fındık mı yetişir, çay mı Kıbrıs’ta?

O kadar iyi planlandı ki “üretim”, o yüzdendir asırlık zeytin ve harnıp ağaçlarının lahmacun ve pide fırınlarında yanması…

“İlk yerleştirdiğimiz köy Girne’deki Bahçeli Köyü’dür. Eski adı Rum adıdır. Biz soruyoruz kendilerine, “Şu anda köyünüze isim koyacağız, bakın elimde balta yıkıyorum bu adı (eski adı). Siz hangi köyden geldiniz Karadeniz’den? Bize onu söyleyin onu yazacağız.”

“Peki, muhtar yaz bu köyü: Bahçeli”…

Devam ediyor 1971 yılında Amerika’da Miami’ye karşı devrimci beyaz Kübalıların yerleştirilmesi ile başlayan 1974’ten sonra balta ile yıkılan Rum köyü Bahçeli’nin hikâyesi…

“Büyük bir köydür orası. 30-40 aile yerleştireceğiz oraya. Geceleyin gittik oraya”…

Çünkü biliyorlardı savaş suçu işlediklerini. Çünkü BM’nin gece görüşü yoktu, görse de umuru olmazdı…

“Kadınlar Beşparmak Dağları’nı görünce, onun arkasında Rum vardır deyip, korkuyor, ağlıyor. Eve gitmek, yerleşmek istemiyor. Onların korkularını, tedirginliklerini bertaraf ettik o gece”…

Bak Kıbrıslı, dinle!

“Ertesi sabah bakanlığa uğradığımda bir mesaj: Bahçeli’de yerleşim esnasında şu ev senin, bu ev benim diye iki grup arasında kavga çıktı, köyde birbirlerine girdiler. Hemen bölgedeki Albaya haber verdim”…

Kavga eden bir grup köyde kaldı, diğer grup Dipkarpaz’a yerleştirildi…

Ha Miami ha Dipkarpaz, ne fark ederdi sanki!   

Saddam gerçekleştirdiği etnik temizliğe Zirai Islah Kanunu demişti…

Suriye’de Baas Partisi “Tarım Reformu” dedi…

Baba Denktaş, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk bakanı İsmet Kotak ve Rum evlerine yerleşiklerin yerleştirilmesinden sorumlu bakan müsteşarı Hakkı Atun da 1975’te gerçekleştirdikleri etnik homojenleştirmeye “Tarımsal İşgücü Protokolü” dedi…

1971 yılında Kübalı karşı devrimcilerin Miami’ye yerleştirilmesiyle başlayan hikâye 2019’de devam ediyor Kıbrıs’ta…

Kıbrıs’a nüfus taşınması sadece Osmanlıcı bir toplum mühendisliği değil, Amerikan sandviçi ve kolası eşliğinde planlandı…

1974’te evlere “tutulmuştur” yazılmıştı…

2019’da Afrin’de “el konuldu” yazıyor…

Bahçeli’ye Karadeniz’den taşınan nüfus oturmuş ağlıyor…

Okuduğumda ürperdim… Hakkı Atun bunun üzerine Türkiyeli araştırmacılara mülakat verirken “espri yapmış”:

“ ‘Ya’ dedim, bu köyden kaçan insanlar (Rumlar) Güney’de ağlıyor, biz bu köylere insan yerleştirmeye çalışıyoruz. Getirdiğimiz insan da Kuzey’de ağlıyor. Ya, bu nasıl iştir? İki taraf da ağlıyor… Giden ağlıyor, gelen ağlıyor…”

Ağlayanı anlamazsınız…

Çığlıkları duymazsınız…

Masada bir Amerikan sandviçi, bir Amerikan kolası…

(10 Kasım 2019 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author