Anladınız mı kamu hastanesinin kıymetini?

Aziz Şah – Çırılçıplağım, üstümde bir önlük…

Buzhane gibi bir yer, ameliyathanenin girişi…

Sıraya dizmişler bizi. Sedyelerin üzerinde yatıyoruz…

Hemşire sırayla iğne salıyor omuzlarımıza…

Apolet gibi bir yıldız takıyor omuzuma…

Sonra sürdü sedyeyi ameliyathaneye doğru…

-Size zahmet olmasın ben yürür yatırım masaya, diyorum…

Usul öyleymiş illa onlar sürecek…

Tekerlek döndükçe karın kurun benim aklımdan dizeler geçiyor…

Bizim hastanenin ağır aksak giden sedyesinin tekerleklerinden gelen ses…

Nâzım’ı hatırlatıyor bana, hatırlamaya bahane arıyorum zaten…

-Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman

hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar

ayın altında dönen ilk tekerlekti.

Sedyenin tekerleği döndükçe, sedyenin üzerinde gülle kurşun benim gövdem, aklımda kağnılar…

Geldik mi masaya?

Geldik… Bir, iki, üç, hoooop diye kaldırıyorlar gülle kurşun beni, yatırıyorlar ameliyat masasına…

Hemşireyi görüyorum, doktoru görüyorum sonra, adın, mesleğin, yaşın…

10’a kadar say diyor doktor…

Bir… İki… Üç… Dö… Kendimden geçmişim…

Birkaç saat sonra aynı koridorda açıyorum gözlerimi.  Kağnının üstündeyim, karnım delik deşik, hafif dalgadayım…

-Dalgaları karşılayan gemiler gibi,
gövdemizle karanlıkları yara yara
çıktık, rüzgarları en serin
uçurumları en derin
havaları en ışıklı sıra dağlara.

Sürüyorlar sonra baştan kağnıyı, “koğuşta nereye yatıralım seni?” diyorlar, “her zaman pencerenin yanına çek arabacı” diyorum…

Bir, iki, üç, hooop, kaldırıyorlar beni atıyorlar yatağa. Sağa dönemiyorum, sola dönemiyorum… Tavanı izliyorum.

Koğuşta benden başka herkes asker. Sanırsınız Lefkoşa Devlet Hastanesi askeri hastane…

80 bin kişilik toplum için yapılan hastane, taşıma nüfusu çekiyor, askeri çekiyor, köle tüccarlarının üçüncü ülkelerden getirdiği yabancı işçilerin nüfusunu çekiyor, yabancı öğrencileri çekiyor, acilde sigortasızları çekiyor, Kıbrıslının da kaprisini çekiyor…

Bu kağnı da bir yere kadar çeker…

Şimdi yandı bitti kül oldu…

Şimdi karantina hastanesi oldu…

Şimdi karnımız ağrısa nereye, başımız ağrısa nereye, yüreğimiz garışsa nereye gideceğimizi bilemez olduk…

Annem soruyor, akrabalar soruyor, dostlar, arkadaşlar, ahbaplar soruyor:

-Merkez hastane karantina hastanesi oldu, şimdi biz nereye gideceğiz?

Bu yüzden Tabipler Birliği ve TIP-İŞ merkezi hastaneyi karantina hastanesi yapmayın dedi size…

Salgın aylardır sürüyor, aylarca sürecek, tekrar edecek, ikinci dalgası gelecek, virüs evrimleşecek…

Bir gece, iki gece, üç gece alkışladınız değil mi akşam saat sekizde sağlık emekçilerini? Topu topu üç gece…

Ama onlar üç gece değil, aylarca savaşacak.

Anlıyor musunuz kağnının kıymetini?

Anlıyor musunuz dalgaları karşılayan geminin kıymetini?

Anladınız mı hastanesiz kalınca merkezi hastanenin kıymetini?

(6 Nisan 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author