Heykeller de dans eder!

Aziz Şah – 20. Yüzyılın son 10 yılı ve 21. Yüzyılın ilk 15 yılı, yani geçen 25 yıl, devrimcilerin heykellerini yıkmakla geçti…

1990’larda yık yık bitmedi Lenin heykelleri…

21. Yüzyılda Ukrayna’da yıkmaya devam ettiler…

2004’te Ukrayna’da gerçekleşen balkabağı rengindeki ‘devrim’den sonra da yıkmaya devam ettiler Lenin heykellerini…

Saat 12’yi geçince 2004’teki balkabağı rengindeki ‘devrim’  2014’te faşist darbe ve ayaklanmaya dönüştü…

2014’te AB-ABD destekli faşist Maidan darbesinden sonra 1.018 Lenin heykeli yıkıldı…

Devrimciler ölür, devrimler sürer…

Heykeller yıkılır, devrimciler yaşar…

St. Petersburg’taki dans eden Lenin heykelinin zarafetini fark edemeyenler için üzülürüm…

O heykel için bir yazı yazmıştım vakti zamanında Afrika Pazar’da…

“Ya Lenin’le dans edin, ya da dans eden Lenin’i izleyin!”

Irkçıların, köle tacirlerinin, soykırımcıların heykelleri ABD ve Avrupa’da yıkılırken “Ah, Lenin!” dedim, “Seni boşuna yıktıklarını ne zaman anlayacaklar?”

Lenin’in yıkmak istediği heykelleri yıkıyor insanlık…

Lenin’in heykellerini yıktılar…

Fikirleri öldü mü?

-Hayır!

Dipdiri karşımızda duruyor…

Irkçıların, köle tacirlerinin, soykırımcıların heykellerini yıkıyorlar…

Fikirleri öldü mü?

-Hayır!

Dipdiri karşımızda duruyor…

En çok şunu merak ediyorum: 15 milyon Afrikalıyı öldüren Belçika Kralı Leopold’un öldürdüğü Afrikalıların çocuklarının tazminat talebini kabul edecek mi Belçika halkı?

2004’te 20. Yüzyılın ilk soykırımı olan Herero-Nama kırımının 100. yılında tazminatını talep etmişti Namibya Almanya’dan. Berlin’den nazikçe kovuldular…

Almanya’dan Namibya, Yunanistan, Ukrayna ve Polonya tazminat talep etti soykırım ve savaş suçları için. Hepsini reddetti Alman emperyalizmi…

Leopold’un heykelini yıkan Belçikalılar kabul edecek mi tazminat ödemeyi?

En önemlisi, Belçika’nın refahının, huzurunun, özgürlüğünün Afrika’nın kemikleri üzerinde yükseldiğini anladılar mı?

10 milyon nüfuslu Belçika için 10 milyonlarca Afrikalının acı çektiğinin farkında mı heykeli yıkanlar? Yoksa 10 Milyon Belçikalının hiç suçu yok, tek suçlu Leopold mu?

Almanya’da üniversitede Kongo’lu bir arkadaşım vardı; Belçika’nın adı geçtiğinde öfkeden kudururdu…

O Afrikalı kadından bir şey öğrenmiştim. Afrika’ya “Kara Kıta” denmesine dayanamazdı. Afrika’da siyahın her tonu var derdi, Kara Kıta değildir…

Leopold’un heykelini yıkanlar ne öğrendiler?

Taşlaşmış ilişkileri harekete mi geçirdiler?

Yoksa basit bir hümanizm gösterisine mi tanık olmaktayız?

Heykeller yıkılırken kimse bunları düşünmez…

Heykel yıkmanın kuralı budur…

Önce yıkarsınız, sonra neden yıktık diye düşünürsünüz…

Lenin’in heykelleri de öyle gümbürtüye gitti!

20. yüzyıl yıkılan heykellerle kapandı…

21. yüzyıl yıkılan heykellerle açıldı…

Lenin heykelleri özgürlük için yıkıldı; heykellerin yıkıldığı ülkelerde halk işsizlik, açlık, evsizlik bilmezken işsizlik, açlık ve evsizlik borsasında yaşıyorlar bugün…

Lenin’den sonra yıkılan hiçbir heykel onunla kıyaslanamaz…

Ama bütün heykeller özgürlük için yıkıldı!

Saddam’ın heykeli yıkıldı önce…

Ardından Kaddafi’nin heykeli…

Lenin’in heykellerini özgürlük için yıkanlar, esir düştüler…

Saddam’ın heykellerini özgürlük için yıkanların artık bir ülkesi yok…

Kaddafi’nin heykelini özgürlük için yıkanlar ise aşiretler arası savaşta kendilerine yeni bir Kaddafi arıyor…

Son yıllarda ABD’nin güney eyaletlerinde “Konfederasyon” kalıntısı heykel, anıt ve anma mekânları kaldırılmaktaydı. “Konfederasyon”, 1861-65 arasında köleciliğin kaldırılmasına karşı ABD’den ayrılmayı tercih ederek iç savaş yürüten tarafın adıdır. Karşılarında köle karşıtı koalisyonun önderi Abraham Lincoln vardı…

Bugün eylemciler iç savaş kalıntısı bu heykelleri alaşağı ediyor…

Bu heykellerin yıkılması Trump’ın seçilmesinden sonra 2017 yılında ivme kazandı…

Hatırlatalım, 2017 Ağustos’unda Charlottesville’de Konfederasyon sembollerinin savunulmasını protesto eden anti-faşistlerin arasına araba ile dalan “öfkeli genç” bir kişiyi öldürdü, 19 kişiyi yaraladı. Trump bu saldırıyı kınamayı reddetti…

Charlottesville’de anti-faşistlerin eylemine saldıran Nazilerin savunduğu heykel Konfederasyon ordusunun komutanı Robert E. Lee’nin heykeliydi. Köleliği savunmak için 1 milyondan fazla insanın öldüğü bir savaşın başkomutanlığını yaptı…

ABD’de uzun süredir dinamikler gelişiyor. Hem işçi sınıfının mücadelesinin dinamikleri hem de ırkçılık karşıtı dinamikler…

Zaten Marx’ın sözünü hayata geçiremediği müddet ABD’nin beyaz işçi sınıfı da nefes alamaz. “Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür değildir”. Hele ki Amerikan işçi sınıfının ezici çoğunluğu “göçmenler”den oluşurken…

Trump’ın “America first” şapkalı hamburger suratlı beyaz üstün ırkçılara, Ku Klux Klan’lara, Alt-Right denilen komplo teorileri üzerine kurulu yeni sağa ve göçmen karşıtlarına yaslanarak yürüttüğü Kore, Ortadoğu, Meksika politikaları iç siyasette siyahları, Asyalıları, Müslümanları, Latinoları birbirine yaklaştırıyor.

Ünlü bir fıkra vardır…

ABD’de neden askeri darbe olmaz, diye sorarlar…

-Çünkü ABD’de Amerikan elçiliği yoktur!

Velâkin ABD’de dış ve iç politika yoktur! Dış politikada ABD’nin hedefi olan ülkelerin insanlarından oluşur içerdeki Amerikan işçi sınıfı…  

Amerika’da göçmen denilen halklar “rüyalar ülkesi”ne gidelim diye yola çıkan insanlardan oluşmaz!

Hindistan hariç, ABD’ye göç eden halkların tarihi ABD emperyalizminin postallarının tarihidir.

Amerikan emperyalizminin çirkef gücü deniz piyadeleri tarih boyunca nereye ayakbastıysa Amerika Birleşik Eyaletleri o ülkelerden göç aldı…

Sadece ABD’deki Hintlilerin böyle bir tarihi yok. Meksika, Çin, Küba, Filipinler, Vietnam, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Kore göçmenleri ABD’nin askeri müdahaleleri sonucunda Amerikan işçi sınıfına dahil oldu…

1919-33 döneminde Amerikan denizcilerinin müdahale etmedikleri ülke kalmamıştır. Her askeri müdahale yeni bir göç dalgası yaratmıştır.  

ABD’de göçmen karşıtlığı basit bir “yabancı düşmanlığı” değildir. ABD postalının altında ezilmiş toprakların çocuklarıdır göçmenler…

Beyaz üstün ırkçılar tükürükler saçarak hakaret ederken neler hissettiklerini tahmin edemezsiniz…

Bu yüzden Amerika bir dinamit kuyusudur!

Amerika yandıkça insanlık aydınlanacak…

İspanya’nın sömürgelerini ele geçirmek için ABD’nin 1898’de girdiği savaştan bu yana Orta Amerika ve Karayipler “arka bahçe”ye dönüştü. Guetemala (1954), Küba (1960), Brezilya (1964), Dominik (1965), Şili (1973), Grenada (1983), Panama (1989) müdahalelerinde Küba hariç başarılı oldular; bütün atlası dizayn ettiler. Hem ekonomisini, hem siyasetini, hem kültürünü…

Amerikan emperyalizmi bu yolla küresel bir Amerikan işçi sınıfı yarattı…

ABD’de “göçmen düşmanlığı”nın beyazların ayağında nasıl pranga olduğunu bir rakam vererek açıklayacağım size:

Eski çalışma bakanı Ray Marshall diyor ki; “1990’larda işgücü artışının yaklaşık yarısı (%50) ve 2000-2005 yılları arasında da yüzde 86’sının kaynağı göçmenlerdir”…

İşçi sınıfının %86’sına karşı “America first” şapkalı hamburger suratlı faşistin eli kolu bağlıdır…

Beyaz üstün ırkçılar Meksikalılara düşmanlık yapar; Amerikan işçi sınıfının stratejik noktaları Meksikalıların elinde, kapitalistlerin devrimci sendikalardan ve militan işçi önderlerinden kaçarak “sendikasız işyeri” olarak Detroit’te kurduğu sanayi bölgesinde montajlanan parçalar Meksika’da üretiliyor. İşyerine sendikayı sokmasa bile, parçalar Meksika’dan gelmeden montajlanamıyor…

ABD emperyalizmi hayal edilemez bir sistem kurdu. Dünyaya hükmeden bir Amerikan şirketi, işçi sınıfı örgütlenemesin-sendikalaşmasın diye, fabrikalarını hem ABD’ye hem dünyaya yayar. Yüzlerce fabrikanın içinde 7 tane stratejik fabrikaya sendika yığınak yapınca bütün sistemi durdurabilir…

Siz 7 düvele hükmedebilirsiniz ama 7 fabrikanızda 7 stratejik noktada militan işçiler sistemi durdurabilir. Buna “Amerikan rüyası” denir.  Çözüm olarak buldukları şey fabrikaları şehirden şehire ülkeden ülkeye taşımak…

Amerikan kapitalizmi işçi sınıfına karşı önlem olarak parça üretimine dayandırdı varoluşunu; buna karşı bugün ABD’deki bir fabrikanın iş yapabilmesi için Meksika’daki fabrikada bir “vida”nın üretilmesini bekliyorlar…

Yani, göçmenlerin öyle silahları var ki Wall Street’e diz çöktürürler… Hem işçidirler, hem etnik hemşericilik yaparlar, hem işçi hem hemşeri olarak örgütlenirler!

Tek bir örnek vereyim: 1992’de kendi başlarına greve çıkan Meksika’nın El Maguey şehrinden gelen alçıpan ustaları Güney Kaliforniya’da inşaat sektörünü 5 ay durdurdu! 

İsyanlar, ayaklanmalar ve devrimlerde heykeller yıkılır ve arabalar yakılır…

“Tüm ölü nesillerin gelenekleri, yaşayanların zihinlerine kâbus gibi çöker” der Marx…

“Modern kötülüklerin yanı sıra geçmişin mirasıyla da eziliyoruz. Yalnız yaşayanlardan değil ölülerden de acı çekiyoruz” der Das Kapital’in önsözünde…

Yıkılan heykellere bir de bu gözle bakmak lazım.

Yıkılan her heykel zihinlerimize kabus gibi çöken ve altında ezildiğimiz geçmişin mirasından kurtulma çabasıdır. Lenin’in heykelleri hariç…

Bakar mısınız Lenin’in dans eden zarafetine…

“Dans eden Lenin” heykelini düşünen heykel ustası mutlaka Marx’ın sözünü aklından geçirmiştir…

“Bu taşlaşmış ilişkiler onlara kendi ezgileri söylenerek dans ettirilmelidir!”

Taşlaşmış ilişkilerin sembolü olan yıkılan heykeller bir yanda…

Diğer yanda yanan otomobiller, yağmalanan mağazalar, durma noktasında bir üretim ve cephe hattı işçilerinin sırtında yükselen dünya…

Heykelleri yıkmak için önce taşlaşmış ilişkilere ihtiyacınız vardır…

Arabaları yakmak için önce otomobil sanayisine ihtiyacınız vardır. Yakacak araba üretmek için işçilere ihtiyacınız vardır…

İsyanlar, ayaklanmalar ve devrimler yıkılan heykellerden ve yakılan arabalardan ibaret değildir…

İsyanlar heykel yıkmak ve araba yakmaktan ibaret değildir, işçi sınıfı yoksa ne yıkacak ne yakacak bir “şey” bulabilirsiniz…

ABD kapitalizmini düşünürken Cengiz Han’ın sözünü anımsadım…

“Sakın bir çiviyi küçümseme. Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu koca bir ülkeyi kurtarır”…

Bu sözü tersine çevirin…

Bir vida bir makineyi, bir fabrikanın sadece bir üretim bandındaki bir makine diğer bantlardaki üretimi, bir fabrikadaki bütün üretim diğer fabrikadaki üretimi kurtarır; bir makine bir fabrikayı, bir fabrika diğer bir fabrikayı, diğer fabrika öteki fabrikayı, birleşen fabrikalar entegre bir şirket imparatorluğunu, entegre fabrikalardan oluşan şirket ise kredi aldığı bankayı, banka bağlı olduğu grubu, grup merkez bankasını, merkez bankası da pazarı kurtarır. O pazar ise başka bir ülkenin pazarının vidasıdır…

O vida yeniden başka bir makineyi kurtarır! Sistem bu şekilde örüntüler ile birbirine bağlıdır…

İşte bu yüzden Detroit’te otomobil üretmek için Meksika’daki fabrikadan gelecek parçaları bekliyorlar…

Bizim coğrafyada ABD işçi sınıfı küçümsenir. İnsan bilmediği şeyi küçümser, yok sayar, inkâr eder…

30 Aralık 1936 General Motors’ta otomobil isçilerinin fabrika işgallerinden bu yana görmesek de duymasak da inanılmaz mücadelelere imza attılar. Hatta dünya kapitalizmine onlar yön verdi…

Amerikan işçisi mücadele ettikçe ABD’li kapitalistler yurtdışına yatırım yaptı…

Tek bir soru sorayım:

Amerikan şirketleri neden belli periyodlarla fabrikaları dünyanın sürekli farklı noktalarına taşır ve üretimi parçalar?

İşçi militanlığını dağıtmak için…

1930 ve 1940’lar Amerikan otomobil işçilerinin en militan dönemiydi; çare olarak üretimi ABD’ye dağıttılar…

Amerikan fabrika modeli sayesinde bir fabrikanın stratejik bir noktasında örgütlenen sendika, bütün sistemi durdurmayı başardı. 1980’e kadar direndiler örgütlü emeğe karşı, sonunda üretimi dışarıya taşıdılar…

Üretimle birlikte militanlık da dünyaya dağıldı!

“Üretimin yer değiştirmesi” ilkesi üzerinden üretimi dünyaya dağıttılar; Amerikan fabrikaları dünyayı gezerken taşlaşmış ilişkileri dans ettirdiler.

Bugün stratejik bir fabrikada üretim durdu mu, bütün sistem sekteye uğrar!

Meksika’dan gelecek bir “vida” olmadan Detroit’te otomobili tamamlayamıyorlar. İşçiler de bunu öğrendi 100 yılda, pazarlık silahı olarak kullanıyorlar…

8 saatlik iş günü için 1 Mayıs 1886’da ABD’de greve çıkılmasının 120. yılında 1 Mayıs 2006’da ABD’de milyonlarca göçmen işçi greve çıktı, hayatı durdurdular gerçek anlamda…

1 Mayıs 2006’dan bu yana biliyoruz ki göçmenler ABD işçi sınıfının çoğunluğudur. Onlar durunca hayat durur!

Köle tacirlerinin, soykırımcıların, ırkçıların heykellerinin yıkılmasına bir de bu gözle bakın; göreceksiniz heykeller de dans eder!

(14 Haziran 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author