Kıbrıslı Türk olmak bir statüsüzlüktür

Aziz Şah – İmzalanan protokollere, atanan kayyumlara, teknik heyetlere, komitelere bakıyorum. Kıbrıslı Türklerin kendi iradeleri hakkındaki bütün yetkiler TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın elinde…

Erdoğan’ın kendi yardımcısı olarak atadığı bürokratın iki dudağı arasındayız…

Hiçbir kurumumuzda Kıbrıslıların söz hakkı kalmadı…

Bir statümüz yok!

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var…

2012 ve 2013 yıllarında Ankara ve İstanbul’da yoldaşlarımla birlikte “Kıbrıs-Kürdistan Kongresi” adında iki konferans düzenlemiştim…

Temel fikir basitti: TC Devletinin iki sömürgesi var, Kıbrıs ve Kürdistan…

Bu iki ülkenin nasıl sömürgeleştirildiğini konuştuk…

İlk gençlik yıllarımda düzenledim bu konferansı. Çok daha deneyimsiz ve bilgisizdim. Ama ortada bir fikir vardı: Türkiye’nin iki sömürgesi var ve aynı masada konuşulmalı…

Yıllarca tanıştığım, tartıştığım, düşündüğüm, dayanıştığım insanlar mümkün kıldı bu konferansı…

O insanların içinde en önemlisi İsmail Beşikçi’ydi.

Yazdığı kitaplar olmasa, yazdığı kitaplar için ödediği bedeller olmasa, yazmamış olsa bir Kıbrıslı genç kalkıp da TC sömürgeciliği üzerine o gün yaptığı analizleri yapamazdı…

Yani maymunun gözünü İsmail Beşikçi açtı…

Beşikçi’nin bir entelektüel olarak geçirdiği evrimi ve geçtiği patikaları anlatmak için başka bir yazı yazmak gerekir.

Ama onu kısaca anlatmak gerekirse, 20. Yüzyılda bütün dünyada beş tane gerçek anlamda entelektüel varsa bir tanesi Beşikçi hocadır.

Kürtler ona “Sarı Hoca” der…

Türkiye’de Kürdün tamamen inkâr edildiği koşullarda Kürt vardır diye ciltlerce yazdı. Bunun için de yıllarca yattı…

Avrupa’nın Jean Paul Sartre’ı, Afrika’nın Frantz Fanon’u, Filistin’in Edward Said’i varsa, Türkiye’nin de İsmail Beşikçi’si var…

Böyle bir aydından bahsediyoruz…

Kıbrıs-Kürdistan konferansının ana fikrinin altında Beşikçi hocanın külliyatı vardı…

Ankara’daki ilk konferansta konuşmacıydı Beşikçi…

Sağlık durumu müsait olmadığı için Ankara’daki evinden kalkıp İstanbul’daki konferansa gelemedi ama İstanbul’daki konferansa ev sahipliği yapmıştı. Konferansı İstanbul’da İsmail Beşikçi Vakfı’nda gerçekleştirmiştik…

Beşikçi’yi karşımda gördüğümde tir tir titremiştim heyecandan…

Önümü ilikledim, ellerimi birleştirdim, süklüm püklüm durdum karşısında saygıyla…

Beşikçi’nin tek bir kusuru vardı benim için. Kıbrıs’ı bilmezdi…

Bütün kitaplarında yanlış bir karşılaştırma yaptı Kıbrıs için: “TC 100-150 bin Kıbrıs Türkü için devlet isterken Kürtlerin devlet kurmasına karşı çıkıyor”…

Kürsüye çıktım, önümü ilikledim 20.Yüzyılın bu “anıt zeytini” karşısında saygıyla eleştirimi yaptım: TC Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hakkına taş koyuyor. ‘KKTC Devleti’ Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesinin bir aracıdır, dedim.

İsmail Beşikçi’ye geldi konuşma sırası…

Kürdistan’ın İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında bölünmüş uluslararası bir sömürge olduğunu yazdığı için seneleri hapiste geçen Sarı Hoca fikrinin değiştiğini söyledi…

Kürdistan bir sömürge BİLE değildir, dedi.

Sömürge olmak BİLE bir statüdür, dedi. Ne olduğunu, kimliğini bilirsin sömürgeysen. Kürtler sömürge BİLE değil, dedi…

Liberal tayfa “Kıbrıslı Türk olmak bir meslektir ve statüdür” diyor.

Hayır, Kıbrıslı Türk olmak bir statüsüzlüktür artık. Bakın imzalanan son protokole ve atanan kayyumlara. TC Devleti sahte KKTC’nin sahte bakanlıklarına bile tahammül edemedi, kayyum atadı.

Kürt belediyelerine ve KKTC bakanlıklarına kayyum atandı. TC’nin statüsü bile olmayan iki sömürgesiyiz, sömürgeden de aşağı!

TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’nün bürokratlarıdır tek yetkili Kıbrıs’ta. Kıbrıslı Türk olmak bir statüsüzlüktür.

Statümüzü yeniden Kıbrıslı olursak kazanabiliriz!

Beşikçi hocama saygıyla…

(17 Haziran 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author