Dayan umut ile, sevda ile, düş ile

Aziz Şah – Ramazan ayının ilk hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti” demesi üzerine, önce Ankara, ardından diğer barolar Erbaş’ı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle” suçladı…

Diyanet’i suçlamak kimin haddine?

Afrin harekâtından bu yana önce Tabipler Birliği, ardından Mimar ve Mühendis Odaları, sonra Barolar gelmek üzere, direnmekte ısrarcı olan geleneksel yapılara savaş açtı Erdoğan istibdadı; bu hem içeride hem dışarıda harekât demektir…

Senelerdir “yürüyeceğim” deyip de yürümesine müsaade edilen tek odak CHP oldu Türkiye’de…

Bakmayın Kıbrıs’ta yürüyüşlere müsaade edilmesine…

Bütün yürüyüşler hedef olarak yanlış adresi, “KKTC Meclisi”ni gösterince neden barikat kursunlar?

Doğru adrese, TC Elçiliği’ne yürüsek görürdük barikatın alasını…

Önce Soma’lı maden işçileri Ankara’ya yürümek istedi. Yürütülmediler…

Haftalarca şehirlerarası karayolunda önlerinde jandarma, ellerindeki sarı madenci kasklarını katrana vurarak beklediler, yürütülmediler…

-Tak, tak, tak, tak!

Kürtler yürümek istedi, HDP yürümek istedi; “Gandhi Kemal”in “adalet yürüyüşü” gibi. CHP’ye yürümeyi müsaade eden Erdoğan Kürtlere yol vermedi…

Ve şimdi avukatlar…

Ne mutlu onlara ki hâlâ hukuk için savaşıyorlar!

Bir avukat cübbesi ne kadar eskiyse o kadar kıymetlidir. Devletin kolluk güçlerine direndiler, bir o kadar daha kıymetlendi cübbeleri…

İşçiler yürüdü Ankara’ya doğru…

Kürtler yürüdü…

Ve avukatlar…

Kimi kuru ekmek için, kimi kuru hürriyet için, kimi de hem kuru ekmek hem kuru hürriyet için yürüdü…

Hiç ilgimi çekmiyor KKTC meclisindeki kavgalar, rezaletler, dangalaklıklar Türkiye’de avukatlar polis kalkanlarının karşısında direnirken…

Diyanet’in cinsiyetçi açıklamasını eleştiren barolara açılan soruşturmalardan sonra, Erdoğan da “barolar ve tabip odaları başta olmak üzere meslek örgütlerinin yapıları değişmeli” diye hükmetti…

Kürt belediyelerine atanan kayyumlardan sonra, söz dinlemeyen tabip odalarına, barolara ve mimar ve mühendis odalarına da kayyum düzeni getirmek istiyor istibdad rejimi…

2020 Mali Protokolü’nde KKTC’deki bakanlıklara da Ankara’dan en az üçer kayyumun atanacağının yazdığını hatırlatmama gerek var mı?

Erdoğan istibdadının kararına karşın 60’ı aşkın baronun temsilcisi Ankara’ya yürüyüş başlattı…

Her kafasına estiğinde, tam hükmedemediği Kıbrıs Türk mahkemelerine karşı “yargı reformu” dayatmasını masaya koyan Ankara’nın barolara karşı yürüttüğü bu harekât eninde sonunda bizi de bağlayacak…

Bugün hürriyet mücadelesi veren Türk ve Kürt avukatları bizim için de yürüyor…

KKTC meclisindeki rezaletlerde değil, sokaktaki hürriyet ve ekmek savaşındadır umut…

Onlara, cübbelerine, hürriyet mücadelelerine bakınca tek bir şiir geldi aklıma…

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne – üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

(23 Haziran 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author