Kutlu Adalı dendiğinde üç fotoğraf geliyor akla!

Aziz Şah – Mevzubahis Kutlu Adalı olduğunda akla ilk gelen fotoğraf kütüphanesinin önündeki fotoğraftır. Arkasında ciltlerce kitaptan örülü bir manzara, önünde açık bir kitap, kitabın üzerinde kalın çerçeveli gözlüğü, yanında kurmalı telefon…

Adeta bir Fransız ya da İtalyan ressamın fırçasından çıkmış bir resmi andırır. Kurmalı telefon ve kalın çerçeveli gözlük bize zamana dair kılavuzluk eder.

Zaman insan için önemlidir ama zaman öyle bir geçer ki zaman içinde zamanın hiçbir önemi yoktur. Çünkü zaman hep bir varmış bir yokmuştur. Zaman hükümsüzdür. Adalet karşısında zaman çaresizdir. “Gelmişiz 21. yüzyıla daha nelerle uğraşıyoruz” demeyin sakın…

Yaşadığımız zamanla yaşadıklarımızın bir alakası yoktur. Zaman belirlemiyor yaşadıklarımızı. Mekân, iklim ve insan belirliyor.

15. yüzyılda da aydınlar öldürülürdü, 16’da da, 17, 18, 19. yüzyıllarda da… Ortaçağ’da da yaktılar aydınları, 20. yüzyılın ortasında da yaktılar, sonunda da. 21. yüzyılda da yaktılar… 20. yüzyılın ortasında Auschwitz’de yaktılar, 20. yüzyılın sonunda Sivas’ta yaktılar, 21. yüzyılda Odessa’da yaktılar…

Kutlu Adalı’nın adeta bir klasik ressamın fırçasından çıkmış gibi duran fotoğrafında yanında duran kurmalı telefon ve önünde açık olan kitabın üzerindeki kalın çerçeveli gözlük Adalı’nın yaşadığı zamana dair bilgi verir bize. Zamanın değiştiğini söyler. Kurmalı telefon antikacılarda satılır, kalın çerçeveli gözlükler üretilmez artık. İşaret parmağınızla tek tek deyirmi deyirmi numaraları çevirerek aramazsınız kimseyi artık. Bir tuşa basarsınız aranır o kimse. Kalın çerçeveli gözlük de bulamazsınız, çerçevesizdir artık gözlükler. Çerçevesizdir artık insan! Çerçeveli bakan insanlar daha çok görürdü, çerçevesiz bakanlar dibelik kör! Zamanın ne suçu var insanın bakan kör olmasında?

Mevzubahis Kutlu Adalı olduğunda bir fotoğraf daha gelir hemen akla. En önde Adalı’nın arkasında kütüphane, yanında kurmalı telefon ve kalın çerçeveli gözlük olan fotoğrafının taşındığı cenazesinin fotoğrafı. O yürüyüşte o portre en önde, arkasında ise büyük harflerle “SUSMAYACAĞIZ” pankartı.

O gün susmayacağız diyenler Afrika davalarında savcılığın tanıklarına “Kutlu Adalı kimdir?” sorusu sorulduğunda salonda değildi. Susmamayı bırakın, umursamıyorlar bile artık. O gazeteciler, gazetecilerin yargılandığı salonda dava takip etme zahmetine girmedikleri gibi, büyük harflerle “susmayacağız” diyenler gazetelerinin muhabirlerini bile yollamıyorlar mahkeme salonuna “Kutlu Adalı kimdir, bilmiyorum” diyen profesörleri dinlemeye.

Susmayacağız dediler ama sustular. Susmakla da kalmadılar, “Kutlu Adalı kimse kimdir, ilgimi çekmiyor” dercesine, Türk kontrgerillası tarafından öldürülen Kutlu Adalı’nın kim olduğunu “bilmiyorum” diyen Türk vatandaşının, “Türk ırkı”nı mahkeme salonunda nasıl savunduğunu da dinlemeye gelmediler. Türk ırkçılığı yapan birinin nasıl Kıbrıslıları ırkçılık yapmakla suçladığını görmeye gelmeyerek de sustular. Onlar “susmayacağız” deyip sustular ama karşı taraf konuşuyor…  

Mevzubahis Kutlu Adalı olduğunda bir fotoğraf daha geliyor akla. Üzeri beyaz çarşafla örtülmüş ceset. Çarşaf uçmasın diye kenarlarına konulan büyük taşlar. O taşları aldılar, 22 Ocak’ta bizim camlardan içeri attılar, çarşaf uçtu…

(6 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author