Kutlu Adalı boşuna mı öldü?

Aziz Şah – Bazı yazılar vardır, yazmamak için direnirsiniz. Yazarsanız üzülecek insanlar olduğunu düşünürsünüz, yazmamak için kendinizle savaşırsınız. Bu da öyle bir yazı işte!

Uzun zamandır kafamın içinde asılı duruyor…

Boşuna mı yaşandı bunca acı?

Bir yazar tek bir nedenden dolayı öldürülmez; Adalı da tek bir nedenden dolayı öldürülmedi. “Zamansız” soru sorduğu ve tabuları yıktığı için öldürüldü. Damla damla birikti yazılar…

Bir sorunun sorulacağı ve yazının yazılacağı zamanı egemenler belirler. Eğer egemenlerin çizgisini aşarsanız “zamansız öten horoz” derler size…

Adalı’nın St. Barnabas baskını hakkında yazdıkları ya da “Sopa ve Sıpa” gibi ana-yavru söylemi altındaki sömürgeciliği sorguladığı yazılar sadece bardağı taşırmıştır…

Bir yazarın öldürülmesinin en önemi nedeni, yazdıklarına dünyanın henüz hazır olmamasıdır…

-Gene de dünya dönüyor!

Her sene Kutlu Adalı’nın ölüm yıldönümünde son yazısı “Sopa ve Sıpa” yeniden ve yeniden yayınlanır.

Her sene baştan okuruz. Çünkü bugün yazılmış gibidir o yazı…

Ama o yazı 1996’da yazıldı. Denktaş’ın gölgesinin ve askerin postalının en ağır olduğu zamanda…

Rejim aynı olsa da koşullar farklıydı. Henüz Avrupa-Afrika gazetesi kurulmamıştı. Şener Levent ve arkadaşları yüzlerce yılla yargılanmamıştı. Haciz, kurşunlar, bombalar, linç henüz ortada yoktu…

İlk kurşunu Adalı yedi. “Hak verilmez alınır” denir hep, ifade ve düşünce özgürlüğü de ödenen bedellerle kazanılır…

İnsan hakları sözleşmelerinde yazılı olduğu için hiçbir toplum özgürleşmez bedel ödemedikçe…

Adalı’nın 1996’da yazdığı o yazıya iyi bakın. Bugün o yazı gibi çok yazı yazılır. 1996’dan bugüne ödenen bedeller sayesinde…

Ana-yavru ilişkisini sorgulamak bir maharet değildir bugün. Maharet 1996’da sorgulamaktı, Adalı sordu, vurdular…

Kutlu Adalı yazdıkları için öldürüldü. Ailesine bedel ödetildi…

Avrupa-Afrika kuruldu. Bu gazetede kurulmuş her cümle toplumun haberi olmasa da mahkemede yargılandı. O kadar çok yargılandı ki kurulan cümleler, inanamazsınız…

Mahkemede kurduğunuz cümlenin şeceresini çıkarırlar yargılama esnasında. Her bir kelimenin kökenine inip suç unsuru ararlar!

Yargılana yargılana her bir cümle ifade edilme hakkı kazandı…

Eskiden yargılanan yazılara bakın. Bugün fersah fersah ileride yazılar yazılır. Çünkü 1997’den beri yargılanan fikirlerle ödenen bedeller bizlere düşündüğümüzü söyleme hakkı kazandırdı…

Tek bir örnek vereyim: 1999 yılında bu elinizde tuttuğunuz gazete Dikmen’de Çevik Kuvvet tarafından evinden atılan bir ailenin meselesi yüzünden 42 davadan yargılandı.

Şener Levent ve Ali Osman’ın ömrü iki iskemle sığan sanık kutusunda geçti. Kolay mı sanırsınız bunları?

“Yeni zamanlarda yeni şeyler söylemek”ten bahseden gençler “eski kuşaklar”ın ödediği bedeller olmasaydı ağzını açamazdı bu askeri rejim koşullarında. Bundan bile haberleri yok ama…

Sivillerin askeri mahkemede yargılanmaması için bu gazetenin verdiği mücadeleden haberleri yok… 

Kutlu Adalı St. Barnabas baskınında Sivil Savunma Teşkilatı’nın rolünü sorguluyordu 1996’da! 2020’de tarih hafızası olmayan liberaller ise karşımıza dikilmiş “herşeyi işgale bağlamayın” diyebiliyor hadsizce!

Çünkü ödenen bedelleri görmezden geliyorlar!

Çok borcumuz var gerçekten bedel ödemiş eski kuşaklara…

Palavra sıkanlara değil, gerçekten bedel ödeyenlere borçluyuz. Düşündüğümüzü ifade edebiliyorsak borçluyuz…

Kimsecikler size insan hakları sözleşmelerinde yazıyor diye özgürlük bahşetmez eğer bedel ödemeyi göze almamışsanız…

Kutlu Adalı bu yüzden boşuna ölmedi…

(9 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author