Federasyon öldü: Ankara bize kendi çözümünüzü kendiniz üretin diyor!

Aziz Şah – Ankara’ya teşekkür etmemiz gerekir…

Türk Dışişleri’ne ve Çavuşoğlu’na minnettar olmamız gerekir…

Kıbrıslı barışçıları Ankara’nın tezini savunmaktan kurtarıyorlar…

Kim kurtaracak bizi son kurtarandan diye soruyordunuz…

Biz kurtaramadık kendimizi son kurtarandan, gene bizi son kurtarandan son kurtaran kurtarıyor…

-Federasyon öldü, diyor Ankara…

2018 yılında Mevlüt Çavuşoğlu Silihtar’da masanın etrafına topladı kapı kulu askerlerini…

Elini masaya vura vura azarlayarak “Federasyon öldü!” dedi…

Yeni tez iki devlet ve konfederasyon olarak ilan edildi…

2018’den beridir bilmem kaçıncı kez Ankara’dan “Federasyon öldü!” sözünü duyduk…

Lâkin kimse kabul etmek istemiyor…

Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığını bilenler diyor ki:

-Kulağınızdan tutup sizi masaya oturturlar, tıpış tıpış görüşürsünüz federasyonu…

-Otur derlerse oturursunuz, kalk derlerse kalkarsınız…

-Müzakere et derlerse müzakere edersiniz…

BM parametrelerine ve uluslararası hukuka göbekten ve gönülden bağlı olanlar ise diyor ki:

-Yarım asırlık kazanımlarımızı, uluslararası sözleşmelerde ve BM belgelerinde yer almış çözüm parametrelerini bir kalemde silemezsiniz…

Bir diğer grup da diyor ki:

-Bu halk gonnara yemez, “Bu memleket bizim” mitinglerindeki, “Toplumsal Varoluş Mitingleri”ndeki ve “Koordinasyon Ofisi’ne karşı reddediyoruz eylemleri”nde olduğu gibi meydanlara dökülür federal çözümü savunur…

Emperyalizm müzakere et derse TC müzakere eder, Ankara’nın “federasyon öldü” çıkışı ucuz kabadayılıktır diyenlere sorayım: 1968’den beridir görüştüler de ne oldu?

Emperyalizmin zoruyla ya da gönüllü…

Görüştüler de ne oldu?

Görüşmelerin amacı ne idi?

Türk ve Rum Kıbrıslılar karşılıklı yanlarında da “anavatanlar”, masanın münasip yerlerinde ABD, AB ve İngiltere…

Artık Almanya, Fransa, İsrail, İtalya, Katar ve dahi Suud Vahhabileri bile masada!

Ama Kıbrıslılar birbirlerine karşı oturuyorlar masada!

Oturma düzeni dahi yanlış olan masadan çözüm çıkmaz…

Ankara “federasyon öldü” çıkışı ile “yarım asırlık kazanımlarımızı ortadan kaldırıyor” diyenlere sorarım…

Nedir bu yarım asırlık kazanımlar?

-İki bölgeli iki toplumlu Kıbrıs dayatması mı?

Kazanım dediğiniz “iki bölgelilik” silah zoruyla oldu…

-Üzerine beton dökülen Rum arazilerinin tutanın elinde kalması mıdır bir diğer yarım asırlık kazanım?

Kazanım dediğiniz silah zoruyla elde edilen ganimetin yasallaşması mı?

Nedir bu yarım asırlık kazanımlar?

Bir laf ettiğinizde altını dolduracaksınız…

“Bu memleket bizim” mitinglerindeki, “Toplumsal Varoluş Mitingleri”ndeki ve “Koordinasyon Ofisi’ne karşı reddediyoruz eylemleri”nde olduğu gibi meydanlara dökülür federal çözümü savunuruz diyenler bilerek yaşananları çarpıtıyor…

Annan Planı sürecindeki “Bu memleket bizim” mitingleri Türkiye’ye karşı yapılmadı. Türkiye’nin desteği ile Denktaş’a karşı yapıldı. O mitinglerde ABD emperyalizmi alkışlatıldı…

ABD Irak’ı bombalamaktaydı, Lefkoşa’da ise ABD Dışişleri Bakanı Powell alkışlanmaktaydı…

O mitinglerin bütün dinamizmi CTP ihaneti ile gömüldü, 2010-11’e kadar toplum uyutuldu.

Sözde barışçılar, Annan Planı’nın esas amacı olan Kıbrıslıları bir daha bölme hedefine giden yolun taşlarını döşediler…

Annan Planı ile yüzleşmeyi dahi göze almadınız!

Kıbrıslı Türk federalist “biz evet dedik, onlar hayır dedi” der 15 senedir…

Kıbrıslı Türk federalistten duydu bunu CHP’lisi, MHP’lisi, AKP’lisi, onlar da “Türkler evet dedi Rumlar hayır dedi, zaten çözüm 1974’te gerçekleşti” der…

Barışçı olduğunu söyleyen federalistler ağızlarından çıkan sözün nereye vardığının dahi farkına varmadı 15 senedir!

Annan Planı’ndan sonra gene bizi uykumuzdan Erdoğan ve AKP’liler uyandırdı…

-Beslemeler, diye çıkıştılar.

Toplumsal Varoluş Mitingleri’ni “besleme” söylemi tetiklese de arkası gelmedi, arkası gene CTP popülizmi oldu…

Toplumun neredeyse tamamını kapsayan eylemler ihanete boğuldu…

Bu kadar ihaneti katıra yükleseniz katır çatlar.

Tarih bonkör değildir. Tarihin sunduğu bütün fırsatlar CTP’nin kasasına aktı…

Yani Ankara “Federasyon öldü” dedi diye, halkı sokağa döker, federal çözüme sahip çıkarız derken on defa düşünün…

İki senedir bu memlekette Sendikal Platform sokağa çıkamıyor. Ekonomik krizden linçe neler yaşadık neler…

“Besleme” lafı ne ki?

İki senedir Türkiye’den duymadığımız hakaret kalmadı…

Halkından da muhalefetinden de AKP rejim güçlerinden de trollerinden de duymadığımız hakaret kalmadı…

Sokağa çıkar, federal çözüme sahip çıkarız diyorsunuz…

Peki, iki senedir Sendikal Platform defalarca eylem potansiyeli olmasına rağmen neden sindi?

Temmuz 2000 mitinginden bu yana bu halka ettikleri ihanetleri en iyi onlar bilirler…

Kaçakçı katırına bu kadar ihanet yükleseniz, çatlar!

Gelelim en büyük yalana…

Ankara “Federasyon öldü” deyince, Koordinasyon Ofisi’ne karşı reddediyoruz diyerek nasıl açtırmadıksa ofisi, federasyon için de öyle meydanlara dökülürüz diyorsunuz, ha…

Halka yalan söylenmez!

Koordinasyon Ofisi çatır çatır çalışıyor…

Pandemi olmasaydı eğer, gençlerimizin ve çocuklarımızın yaz boyu AKP’nin eğitim kamplarında neler yaşadıklarını dinleyecektik…

Büyük mücadeleler verilmeye 2000’de başlandı…

20 sene sonra, 2020’de imzalanan TC-KKTC protokolü ile Ankara bütün yetkileri Kıbrıslı Türklerden aldı.

TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı siyaset tekelini eline aldı.

Bakanlıklara kayyum atandı. Mali politikayı belirleyecek hiyerarşi protokolde şu sıra ile verildi:
1. Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı
2. TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü
3. TC Teknik Heyeti
4. TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi
5. KKTC Teknik Heyeti
6. Uygulama Birimleri

Gazetelerin pek göze batmayan köşelerinde zaman zaman bu heyetlerin yaptığı toplantıların haberleri çıkıyor. Zaman zaman biz köşelerimize taşıyoruz…

Okumuyor olabilirsiniz. Ama halka yalan söylemeyin “Sokağa döküldük Koordinasyon Ofisi’ni açtırmadık” diye…

Koordinasyon Ofisi eylemlerinde sırtınızı elçiliğe verdiniz, sahte meclise karşı “zıp zıp zıpla, zıplamayan ofisçi” diye eğlendiniz.

Geçen yaz o ofis çatır çatır çalıştı, önceki yaz da, memleket enstitü, tarikat, ofis, büro, yazıhane kaynıyor… AKP’nin eğitim kamplarına da çocuklar taşındı Kıbrıs’tan.

Ama Ankara “Federasyon öldü” deyince masal anlatır gibi anlatıyorsunuz “Bu memleket bizim” mitinglerini, “Toplumsal Varoluş Mitingleri”ni ve “Zıp zıp zıpla zıplamayan zurna” eylemlerini…

20 sene önce Temmuz 2000’de “General Urfa’ya” diyordu halk…

20 sene sonra zıp zıp…

20 sene önce daha özgürdük. Başımızdaki General’i inkâr etmiyorduk en azından…

Şimdi mali protokole göre Kıbrıs’ın kuzeyindeki herhangi bir proje Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ndan çıkar, TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’ne varır, TC Teknik Heyeti bakar, TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi şekillendirir, KKTC Teknik Heyeti imzalar, Uygulama Birimleri’ne yollar…

Hiyerarşide “KKTC Teknik Heyeti” beşinci sıradadır. İş bittikten sonra önüne konur. Ankara’da pişirilmiş projeye hayır diyecek bürokrat var mıdır KKTC’de?

Pandemi hastanesi neden yapılmadı?

Pandemi hastanesi neden dere yatağına yapılıyor?

Neden Mimar ve Mühendis Odalarımızın uyarılarını dinlemiyorlar hastane yaparken?

Neden hastanenin projesi dahi Ankara’dan gelir, ihaleye Ankara’da çıkılır, birinci derece afet bölgesine hastane yapılırken uyarıları dinleyen olmaz?

Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın altındaki koordinasyon, heyet ve ofislerde Kıbrıslı mühendisleri dinleyecek biri var mıdır?

Adını koydular: Koordinatörlükle yönetiliyoruz…

Su kesiliyor, TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay konuşuyor…

Hastane yapılacak, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla diyorlar…

İlhak ettik deseler, uluslararası hukukun son deliği zırlayacak. O yüzden koordine ediyoruz diyorlar…

Protokollerle yönetiliyoruz. Ne elektrikte ne sağlıkta ne suda yatırım yapabiliyoruz. Ankara’daki koordinatörlük karar veriyor…

Ama Koordinasyon Ofisi’ni zıplayarak açtırmamışlar…

Şu sıralar AKP rejimi hem içte hem de dışta, hem iç siyasette hem ekonomide, hem Akdeniz’de hem Suriye’de, hem AB ile hem ABD ile hem de Rusya ile ilişkilerde bu kadar sıkışık olmasaydı mengeneye sokacaktı Kıbrıs Türk toplumunu…   

Bizimle uğraşacak takati yok Ankara’nın…

2018’de Silihtar’da Çavuşoğlu’nun siyasi parti liderlerine ve Akıncı’ya verdiği brifingten sonra lanetli 2020 senesinde de bir ayar çektiler “Federalizm öldü” diye…

Ölsün!

“Kim kurtaracak bizi son kurtarandan?” diye şiirler yazıldı…

Gene Ankara yetişti imdadımıza!

Bir Türk tezi olan federasyon öldü, dedi Ankara…

Ankara bize kendi çözümünüzü kendiniz üretin diye dayatıyor…

Sorunu yaratanların tezleri ile bu sorun çözülmez. Bunu herkes bilir.

Herkes federasyonun Türk ve ABD tezi olduğunu da bilir.

Ama gene o herkes federasyondan vazgeçmez!

Ankara’ya müteşekkir olmalıyız…

Yüzleşmeye çağırıyor bizi federalist tabu ile!

Sorunu yaratan Anglo-Sakson emperyalizmi ve Türkiye’nin bize çözüm diye ezberlettiği “İki bölgeli iki toplumlu federasyon”dan geriye gitmek istiyorlar bugün…

Taksim dememek için yarım yüzyıl federasyon dediler…

Şimdi federasyon yerini iki devlet ve konfederasyona bırakıyor…

Federal tezin kullanım hakkı Türkiye’de. Kullanamazsınız bu tezi artık diyor…

Yeni tez “iki devlet” diyor.

TC’nin eski federalist tezi gerici bir tezdi. Silah zoruyla adanın yarısının işgal edilmesi üzerinde yükselen sahte barışçılıktı…

TC’nin yeni “iki devlet tezi” daha da gerici bir tezdir. Konjonktüre göre şekillenecek…

Şimdi federalistler diyor ki, iki gericilikten daha az gerici olanını seçelim. O gerici tez Rum mallarının ganimet olarak elde tutulmasını da kapsıyor…

İki gericilik arasında seçim yapamazsınız. Tarihin yasasıdır, gericiliği muhafaza edemezsiniz, ya daha geriye gidersiniz ya daha ileriye sıçrarsınız. Tarih böyle çalışır…

Ya kendi tezinizi ortaya koyar daha ileri sıçrarsınız ya da günün sonunda iki bölgeliliği kabul edenler zaten iki devletliliği de kabul edecektir.

Ya tek vatan, tek bayrak, tek merkezi devlet dersiniz…

Ya da gericilikten gericilik beğenirsiniz…

Sakın halk dalkavukluğuna sarılmayın: “Halkımız federal çözüme sahip çıkmak için meydanları doldurur” demeyin. Sendikal Platform karşılık bulmayacak diye eylem çağrısı yapmaya korkuyor. Çünkü 2000 Temmuz’undan beridir meydanları doldurup doldurup boşaltan ahalinin sırtına yüklenen ihanetleri kaçakçı katırı olsa taşıyamaz çatlardı…

Sakın BM parametrelerine güvenmeyin: Bugüne kadar ne BM belgeleri gördük yırtıp atılmış…

Sakın emperyalizme de güvenmeyin: Masaya oturtup federal çözümü görüştürürler diye. Görüştürmeye görüştürürler, Çavuş’a “Yaşasın federasyon!” bile dedirtirler, o kudretleri vardır. Ama çözemezler kendi yarattıkları bu arapsaçını…

(20 Eylül 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author