Ankara elini suyumuzdan, elektriğimizden, ekmeğimizden çek!

Aziz Şah – Ankara’nın dokunduğu yer kuruyor.

Kıbrıs’ta suya dokundu, kuruttu…

Zeytinimize dokundu Kıbrıs’ta Ankara, kurutamadı. Kurutamayınca inat etti top atışlarıyla yaktı…

Harnıp pekmezi sevmez diye asırlık harnıpları yaktı…

Ankara zeytini sevmez diye şarkı yaktı “Zeytinyağlı yiyemem aman” diye. Zeytinyağlı yenmez mi Ankara?

İsrail’in işgal ordusu ve yerleşiklerin paramiliter güçleri ne kadar nefret ederse kökünü asırlara salan zeytinden, Türkiye’nin işgal ordusu ve yerleşiklerin paramiliter güçleri de o kadar nefret eder…

Dozerle, baltayla, testereyle, ateşle, top atışıyla yok eder işgalciler zeytini Kıbrıs’ta ve Filistin’de.

Yaz başı Kalkanlı’da 800 yıllık zeytinler yandı, yaz sonu Kalavaç’ta onların 100 küsur yıllık torunları…

Ankara, sana baktıkça Saddam gelir aklıma. O da Kürtlerin su kuyularına beton dökmüştü…

Sen de bizim kuyuları kuruttun protokolünle, işbirlikçilerinle, ateşinle!

Hayat boruya sığmaz Ankara.

Bıyıklı ‘devrimci’ Ömer Kalyoncu’yla bıyıklı İslamcı Ahmet Davutoğlu imzaladılar protokolü. Yağmur suyunu dahi tekeline aldın, yerel su kaynaklarını kullanamaz olduk!

Kalkanlı yangınında 800 yıllık zeytinler yanarken TC Devlet Su İşleri’nin bekçisi su vermedi itfaiyeye!

Değil yağmurda, yangında bile bize su yok değil mi Ankara?

Bir TC Devlet Su İşleri bekçisi kadar hükmü yoktur değil mi Kıbrıs Türk Toplum Lideri’nin?

Seçimler nasıl gidiyor mandıra?

Saddam’ı hatırlıyorum sana baktıkça, o da Kürtlerin su kuyularına işte böyle beton dökmüştü…

Saddam sürgün ettiği Kürtler bir daha geri dönemesinler diye su kuyularına beton döktü, sense beton dökmeden kuruttun suyu…

Boşuna sana Cemal Süreya “Ey kötü kalpli üvey ana!” dememişti Ankara…

Pardon, pardon! Cemal Süreya “Ey iyi kalpli üvey ana!” demişti sana…

Cemal Süreya da göreydi 21.yüzyılda dahi kokmasın diye buzdolabında cenazesi saklanan Kürt bebesini, Roboski’de ekmeğini kaçaktan çıkaran çoluk çocuğun savaş uçaklarıyla bombalandığını, Kürt köylülerin helikopterden atıldığını, Kürt ormanlarının aylarca yandığını ve söndürülmediğini görseydi ne derdi acaba?

Düne kadar bize yeten suyumuz, bugün Ankara suyun başına geçince yetmez oldu. Cemal Süreya olsa ne derdi bu tarih öncesi havlayan köpeklere?

‘Devrimci’ bıyıklı Ömer Kalyoncu ile badem bıyıklı Ahmet Davutoğlu’nun imzaladığı su protokolünden bu yana “sıfır damla su” hayatımızın gerçeği oldu.

Kılla tüyle olmazmış demek bu işler. O bıyıkları tıraş edecek su yok…

Hayat boruya sığmaz Ankara.

Hayat boruya sığmadı, boru patladı!

Şimdi de elektriğimizi mi istersin bizden?

Kumarhanelerin, otellerin, ağaların, beylerin borcunu ödemez. “Borcunu öde” dendiğinde çevik kuvvet elektrik emekçilerine karşı mevzi alır…

Sendikalarımızdan elini çek Ankara!

Elektrik Çalışanları Sendikası’ndan elini çek!

Hayat kabloya sığmaz…

Ceryan çarpar, su boğar, rüzgâr eser, yılkı atları koşar Ankara…

(28 Eylül 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author