Vira Bismillah

Aziz Şah – Çok kaptan tanıdığımı söyleyemem, az da tanımadım.

Ama tanıdığım bütün kaptanların ters adamlar olduğunu söyleyebilirim.

Ters dedimse huysuz demek istemedim, ters. Düz değil, tersinden bakan adamlar.

Kendilerine düz gösterilene eğri, eğri gösterilene amuda kalkarak bakan adamlar.

Okyanuslar geçmiş, kıtaların etrafından dolaşmış, kaç denizde yüzdüğünü unutmuş kaptanlar.

Her limanda ardında bir filozof bırakmış kaptanlar…

Altmışından sonra bir yelkenli ile Kuzey Kutbu’na gitmek için demir alan bir kaptan bile tanıdım.

Cebeli Tarık’tan çıkamamıştı, yelkenlisi Akdeniz’i çıkamadan parçalandı, geri döndü…

-Denedim yenildim, bir daha deneyeceğim, dedi…

Kaptanlar tanıdım. Hepsi de ters adamlar.

Kendilerine gösterilen şekilde değil,  kendi bakış açılarıyla bakarlar.

Belli ki öyle öğrenmişler okulda.

Belki de bu sebeptendir, Ekim devriminde ilk kızıl bayrağı çeken askerler leventlerdi. Denizciler!

Ters adamlar olduklarından olsa gerek.

Donanma kaptanı tanıdım. Asker…

Çok soru sormadım. Anladım sırları olduğunu.

-Çok gittim Kıbrıs’a, dedi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı…

Sonra durdu, açılmaması gereken adama açıldığını anladı. Meyhane muhabbetine sardı, “çok güzel mezeleriniz var” dedi, soru sormamdan korktuğunu anladım.

Daha önce duymadığım ne anlatabilirdi ki?

Denize dökülen kemikler…

Kaçırılan tarihi eserler…

Savaş gemilerine bindirilip götürülen atlar…

Adana’dan dönmeyen savaş esirleri…

Ne anlatabilirdi yazabileceğim?

Mülteci kurtaran kaptanlar tanıdım, kendilerine verilen ödülleri reddeden. O kaptanların reddettiği ödüller için kendini satan aydınlar da tanıdım. Ama konumuz satılmış aydınlar değil, ters kaptanlar…

Afrika kabilelerini ziyaret edip onlara Afrika gazetesi götüren bir kaptan da tanıdım, Ahmet Kaptan.

Afrikalı büyücüden görmeyen, duymayan, konuşmayan üç maymunun heykelini getirmişti Ahmet Kaptan.

Aşk denizlerinin kaptanı…

Ayakları dedesinin çağına 1800’lerin Baf’ına basar…

Ahmet Kaptan’ın başı ise torununun çağına 2100’e değer…

Altüst eder Ahmet Kaptan Nâzım’ın dizelerini…

“Ben sadece ölen babamdan ileri,

Doğacak çocuğumdan geriyim,

Ve bir kavganın adsız neferiyim.”

Kaptan, dedesinin babasının ve torununun çağında yaşar. Tanıdığım bütün kaptanlar öyledir, bir çağa sığamazlar…

Taşarlar.

Her limanda bir filozof ve bir büyücü bırakırlar arkalarında. Bir kitap hikâye biriktirirler her limanda. Bazan aşk bazan pişmanlık…

Bazan da ödenmemiş bar faturası…

Dev dalgaları aşmayı bilir onlar. İşleri budur…

Sizin gibi bir kaşık suda fırtına çıkarmayı değil, ey toprak insanları…

Siz birbirinizin kuyusunu kazmayı iyi bilirsiniz…

Denizciler kuyu kazarsa gemi batar…

Hakkında konuşmaktan sıkıldığımız satılmış aydınlar denizcileri sevmez bu yüzden.

Onlar bir kaşık suda fırtına çıkarır, kaptanlar ise okyanusta fırtınaları aşar…

Onlar karada boğulur, kaptanlar okyanusta mürettebatlarını boğulmadan limana ulaştırır…

Seçim yapıyorsunuz, anayasa referandumu yapıyorsunuz, yasa bile yapıyorsunuz bir bardak suda. Dünya dönüyor güneşin etrafında…

(2 Ekim 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author