Kıbrıslıların neden tek bir Kıbrıs ülkesine ve devletine ihtiyacı vardır?

Aziz Şah-Ankara’nın liberal çizgisi çoktan iflas etti…

Ankara’nın İslamcı dış politikası iflas etti…

Ankara’nın Türkçü politikası da başlamadan Azerbaycan’da Rus ayısına tosladı…

Erdoğan tu baştan “Yolumuz AB’nin yoludur” dedi, lâkin liberal havuç çoktan pörsüdü…

Suriye, Libya, Akdeniz politikaları çöktü ya da aslında hiçbir zaman bir politika yoktu…

Örneğin salt Kürt düşmanlığı ya da Esad’ı devirme saplantısı bir politika değildir. Tepkidir sadece…

Ya da örneğin 1982’de dünyanın gündemine gelen “Münhasır Ekonomik Bölge” meselesi ile tamı tamına 36 sene sonra 2018 sonbaharına doğru ilgilenmeye başlayıp, 2019 Mayıs’ında da gemi yüzdürmeye başlıyorsanız, 2020 sonbaharında da o gemileri geri çekiyorsanız, sizin bir Akdeniz siyasetiniz yoktur, sadece tepki gösteriyorsunuz derim size…

Yani diyeceğim o ki, elini neye attıysa kurutmuş bir iktidarın Kıbrıs sorununda “federasyon öldü” diyerek sonunu düşünmeden “iki devletçi”liğe sarılması bugüne kadarki iflaslara bir yenisini eklemekten başka bir şey olamaz…

TC için Kıbrıs ateşini rahatlıkla tutabildiği bir eldiven olan “federal çözüm” söylemini terk etmek “sonunu düşünmeyen” şuursuzluktan başka bir şey değil…

Boşuna mı İsmet İnönü “dünyanın önünde zor duruma düşmemek için ‘taksim’ dememek için ‘federasyon’ diyoruz” demişti.

Türk devletinin tarihsel Kıbrıs politikası istirdat ve ilhak olsa da onun koşulları “bir gece ansızın” ortaya çıkmaz…

Zaten Libya tezkeresi lanetli 2020 senesinin ilk günlerinde TBMM’ye geldiğinde söylediler…

Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay Libya harekâtı için “Sonunu düşünen kahraman olamaz” demişti…

Vallahi da billahi da dedi!

“Sonunu düşünen kahraman olamaz” repliği nerede geçiyor?

-Kurtlar Vadisi’nde…

Propaganda için film sektörünü kullanabilirsiniz, lâkin kendi propagandanıza inanırsanız “Sonunu düşünen kahraman olamaz” diye diye iflas ilan edersiniz…

Siyasal iflasınızı finanse edecek bir ekonominiz varsa, ne âlâ…

Lâkin hem ekonomik hem siyasi hem diplomatik iflaslar artarda diziliyorsa, kahraman ordunuz ne yapabilir ki tek başına?

Her politikası iflas etmiş bu rejimin Emevi Camii’nde namaz kılma hayali gibi Kıbrıs için şu sıralar kurduğu cümleler…

Uğradıkları her bozgunu zafer gibi sunma konusunda ustadırlar…

Bozgundan mehteran ile dönüp anlatırlar masalları. En sinir bozucu tarafı da budur. Bozguna uğramış ama zafer gibi anlatıyorlar…

Bir yandan Maraş’a Rum mal sahiplerini davet edersiniz, diğer yandan “sınır ayarlaması” adı altında toprak vermeyi gündeme getirip, sonra da fetih destanı anlatmak her iktidarın harcı değildir…

***

Filistin ile Kıbrıs’ı, Filistin’i işgal eden İsrail ile Kıbrıs’ı işgal eden Türkiye’yi çok karşılaştırırım…

Kıbrıs’ın Filistin’den en büyük farkı zulmün ve direnişin niceliğidir sadece.

Filistin 103 senedir direnir. Yoktur tarihte böyle bir mücadele…

1917 yılında, 103 sene önce İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour Siyonist Lord Rothschild’e mektupla Filistin topraklarını vaat ettiğinden beridir direniş var. Zaman zaman şiddetli, zaman zaman savaş halini almış, zaman zaman müzakere kandırmacasıyla boğulmaya çalışılan ama kesintisiz bir direniş…

103 senedir süren bir ayaklanma. Tarihte yoktur eşi benzeri…

Kıbrıs ile Filistin’in en önemli farkı bu direniştir. Yoksa sömürgeciler iki ülkede de aynı patikayı izlediler…

ABD’nin resmi Filistin politikası “iki devletli çözüm”dü. Trump bunu ortadan kaldırarak “Yüzyılın Anlaşması” ile zaten bir karikatür olan “iki devletli çözümü” iyiden kuşa çevirdi. Filistinlilere haklarını para ile satmalarını teklif etti…

Filistin liderliğinde “iki devletli çözümü” kabul edenler vardı. Hatta Filistin “toplum lideri” Mahmud Abbas’ın “Ben burada olduğum sürece silahlı bir intifada asla gerçekleşmeyecek” diye söz vermişliği vardır işgalcilere. Lâkin bütün Filistin reddetti Trump’ın Filistinlilerin haklarını para ile satması teklifini…

Trump’ın “iki devletli çözüm”den de geriye giderek Filistinlilerin haklarını satın almayı teklif ettiği günlerde TC Devleti de Kıbrıs siyasetini değiştirdi:

“İki bölgeli iki toplumlu federasyon”un yerini, “iki devletli çözüm ve Taşınmaz Mal Komisyonu ‘marifetiyle’ mülkiyet sorununun çözülmesi” aldı…

Kimi hesaplamalara göre Filistinli mültecilere İsrailli işgalcilerin ödemesi gereken tazminat 300 milyar doları bulur; Kıbrıs’ta iki devleti gündeme getirenler de benzer bir faturayı göze aldılar mı?

Trump’ın rüzgârıydı Erdoğan’ı Kıbrıs’ta ilhakçı iki devlet siyasetine sürükleyen…

Geleneksel Türk dış politikasının dışına çıkıp Suriye ve Libya’da nasıl ortada kaldılarsa, Kıbrıs’a da hiçbir şekilde çözüm getiremeyecek ama Türkiye’nin elini rahatlatan “federasyon” kozunu terk etmesi TC Devleti’nin kendi ayağına kurşun sıkmasıdır son tahlilde.

Nedenine geleyim…

Kıbrıs ve Filistin’i karşılaştırırım hep…

Kıbrıs’ın bir 1974’ü var, Beyrut görüşmelerinden başlayıp Crans-Montana’da son bulan bir de çözümsüzlük zinciri var…

Filistin ise –öncesinde Siyonist terör olsa da- 1948 ve 1967 işgalleri ile Camp David ve Oslo gibi ihanete dönüşen müzakere süreçleri var…

Kıbrıs’ta ve Filistin’de günün sonunda Türkiye ve İsrail’in vardığı yer “iki devletli çözüm”…

***

1967’deki 6 gün savaşının 50. yıl dönümünü “kutlamak” için ünlü The Economist dergisinde yazılan çarpıcı bir yazı vardı; “İsrail’in neden bir Filistin devletine ihtiyacı vardır?” başlıklı.

İsrail başbakanlarından ve eli kanlı Siyonistlerden Menahem Begin’in bir sözü vardır:

“Dostum, dikkatli ol. ‘Filistin’ kavramını kabul ettiğinde, Ein Hahoreş’te yaşama hakkını ortadan kaldırmış olursun. Burası Filistin’se İsrail ülkesi değilse, o zaman işgalcisin, bu memleketin sahibi değilsin demektir. Öyleyse siz işgalcisiniz. Eğer burası Filistin’se, o zaman siz gelmeden önce yaşayanlara aittir burası.”

Sömürge meselesi tam olarak “ülke gerçeği” meselesidir.

Türkiye’nin anayasal düzenini ve egemenliğini garanti altına aldığı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin adını neden “Rum Yönetimi” olarak değiştirdiğini ya da sözde Kıbrıs devleti dediğini sanırım bu Siyonistin sözlerinden sonra daha iyi anlamışsınızdır. Burası Kıbrıs devleti ise Türkiye işgalcidir çünkü; burası sözde Kıbrıs devleti ise Türkiye işgalci değildir.

Çünkü sömürgeci yalnızca yerleşim yerlerinin ismini değiştirmez, ülkenin de ismini değiştirir, yok sayar. Bir ülke aynı anda hem İsrail hem Filistin olamayacağı gibi, bir ülke hem Kıbrıs hem “Yavru Vatan” olamaz.

Türkiye yalnızca bir Kıbrıs Türk devletçiğine ihtiyaç duymaz, o devleti var edecek bir işbirlikçi liderliğe de ihtiyaç duyar. Olur da kazara liderliği bağımsızlıkçılar ele geçirirse devlet hükümsüz olur. O zaman liderliği ele geçirmek için geçmişte yaptıkları gibi camii bombalamak bile caizdir.

The Economist neden slogan gibi bir soru soruyor?

Cevap gibi bir soru!

“İsrail’in neden bir Filistin devletine ihtiyacı vardır?”

-Türkiye’nin neden bir Kıbrıs Türk devletçiğine ihtiyacı vardır?

Bugün KKTC olarak veya yarın “federal devlet” olarak…

Çünkü ateşi maşa ile tutması gerekir!

The Economist, tam da Begin’in yürüttüğü mantıkla yapıyor bunu. Bir ülke hem İsrail ülkesi hem Filistin ülkesi olamaz. Ama İsrail olabilmesinin önkoşulu, üzerinde kukla bir liderliğin Filistin devletçiğidir ki İsrail’in varlığını sorgulamak kimsenin aklının ucundan bile geçmesin.

Lanetli Filistin halkının, var olmayan Filistin’in temsilcisi, “ben burada olduğum sürece silahlı bir intifada asla gerçekleşmeyecek” diyen Mahmud Abbas nasıl olabilmişti de ABD başkanı Trump ile Erdoğan’dan önce görüşmüştü? Trump’ın damadı azılı bir Siyonisttir, işgal edilmiş Filistin topraklarında yerleşim birimleri finanse edecek kadar azılı. Böyle bir durumda ABD başkanı nasıl oluyor da Abbas’ı uzun uzun misafir ediyor? Abbas’tan hemen önce de İsrailli silahlı yerleşimcileri/yerleşikleri misafir ediyor?

İsrail’in kendi meşruiyetini sağlamak için ihtiyacı olan şey, İsrail’in sınırlarını tanıyan Filistin devletçiğidir, o da işbirlikçi liderlikte beden bulur.

İsrail’in ateşi tutmak için işgalci İsrail’in varlığını tanıyan Filistin devletçiğine ihtiyacı var…

Türkiye’nin de ateşi tutmak için işgalciliğini perdeleyen Kıbrıs Türk devletçiliğine ihtiyacı var: İster adı KKTC olsun, ister federal devlet…

Tek, ortak, bütün Kıbrıs/Filistin vatanı ve üniter-merkezi bir Kıbrıs/Filistin devleti olmadığı müddetçe işgalci için sorun yok…

Türkiye’nin işgalini ve gayrımeşru konumunu ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyduğu Kıbrıs Türk devletçiği de işbirlikçi liderliğin ta kendisidir.

Akıncı’nın indirilip Tatar’ın koltuğa oturtulmasına bu sebepten Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği çok sevindi: 1968’den bugüne uzun müzakereler tarihinde Lefkoşa ile Ankara ilk kez doğrudan karşı karşıya geldi…

Türkiye eldiveni çıkardı, ateşi çıplak elle tuttu.

Türk sömürgecileri aklıselim değerlendirme yapmaktan çok uzak oldukları için kendi kazdıkları kuyuya kendileri düştüler. Çünkü tarih bilinciyle, diplomasi araçlarıyla, ekonomik güçleriyle değil Osmanlıcı duygu kabarmalarıyla federasyonu gömdüler “iki devletçi” meşaleyi yaktılar.

Hatırlarsınız, Erdoğan’ın danışmanı olduğu sırada Yiğit Bulut “Kıbrıs sorununu göz göre göre çözüp biz kendi toprağımıza vize ile mi gideceğiz” demişti…

Tam olarak azılı Siyonist Begin’in dediğini diyor ilhakçı Yiğit Bulut:

“Dostum, dikkatli ol… Burası Filistin’se İsrail ülkesi değilse, o zaman işgalcisin, bu memleketin sahibi değilsin demektir. Öyleyse siz işgalcisiniz”…

The Economist’in sorduğu soruyu böylece tersine çevirebiliriz:

-Kıbrıslıların neden tek bir Kıbrıs ülkesine ve devletine ihtiyacı vardır?

Hem Filistin’de hem Kıbrıs’ta Marksistler iki devletli çözümlere karşıdırlar. Dahası Türk devletinin taksim dememek için federasyonu dile getirdiğini bildiğimiz için iki bölgeliliği iki devletlilik olarak anlarız. İki bölgeli iki toplumlu sakız manilerine inanmayız. İki devlet demek sömürgecinin rejimini tanımak demektir. Sömürgecinin yeni işbirlikçi liderlikler devşirmesine müsamaha göstermek demektir. Sömürge mantığını kendi mantığımız kabul etmek demektir.

İki devlete iki bölgeye ve ikiliğe karşıyız çünkü “bir” ikiden büyüktür!

***

Erdoğan istibdadının içerde ve dışarda, diplomaside ve ekonomide sıkışması, bunların sonucunda “yolumuz AB yoludur” demesi, Erdoğan’ın liberal özgürlük açılımı değil “döviz avcılığı”na soyunmasıdır; bu da hiçbir şekilde Kıbrıs’a çözüm getirmez.

Hatta ve hatta Suriye, Libya ve Akdeniz’den sonra Kıbrıs’ta ilan ettikleri “iki devlet” siyasetinin de iflasını kabul edip federasyona “U” dönüşü yapmaları da çare değil.

Kıbrıslı için Erdoğan’ın AB ile arasının bozuk olması ile iyi olması arasında çok büyük bir fark yoktur ve olmayacaktır.

Çünkü Kıbrıs Türkü, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslıtürkler, Türkçe konuşan Kıbrıslılar, Türk Kıbrıslılar tırnaklarıyla kazıya kazıya mücadele etmediği müddetçe TC devletinin ya da Erdoğan istibdadının içine gireceği hiçbir kriz Kıbrıs’a çözüm getirmez, sadece yeni krizler getirir…

Samuel Beckett “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil” demişti…

Hâlbuki biz denemedik. Yenildik. Hiç denemedik, hep yenildik. Gene denemedik. Gene yenildik.

Denemeden yenildik.

Yenilgiyi denemeden kabul etmeyin. Daha bitmedi kavga. Başlamamış bir kavga bitmiş sayılmaz…  

Hade, ustaların adıyla bitirelim. Marx ve Engels bir yerde şöyle yazar:

“Yenilmişsek yapmamız gereken tek şey baştan başlamaktır”… 

(6 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author