Maraş’ta tecavüz

Şener Levent – Sevgili dostum Andreas Paraskos…

Kathimerini gazetesinin yazı işleri sorumlusu…

Kathimerini Yunanistan’ın en eski gazetesi…

Uzun bir süreden beri Kıbrıs’ta da haftalık olarak yayınlanıyor…

74 trajedisi ve kayıplarla ilgili yaptığı araştırmalarla pek çok şeyi ortaya çıkaran Andreas’ın son röportajı da geniş yankı buldu.

Maraşlı Ksenya Hacıpavlu ile konuştu…

Sevgül Uludağ’ın yaptığı özet çeviriyle toplumumuza sunduğu bu söyleşiden de çok acı, yüreğimizi çok yakan şeyler öğrendik.

Türk askerleri Maraş’a girdiklerinde sekiz aylık hamileymiş Ksenya Hanım…

25 yaşında…

30 yaşındaki eşi Mihalakis, Florida Oteli’nde aşçı yardımcısı olarak çalışmaktaymış…

3 çocukları varmış…

4, 3 ve 2 yaşlarında…

Mihalakis o gün çocuklar aç kalmasınlar diye onlara patates ve süt getirmek için çıkmış evden…

Ve dönmemiş bir daha…

Kardeşi Kostakis de onunla birlikteymiş…

Her ikisinin de öldürülmüş olduğunu öğrenmiş sonra…

Barış Gücü askerleri bulmuş onları…

Ve götürüp Stavroz eski mezarlığına gömmüşler…

Türklere haber vermişler önce, sokaktaki cesetleri toplamaları için…

Türkler hiç ilgilenmeyince İsveçli Barış Gücü askerleri alıp gömmüşler…

***

Türk askerleri girdikten sonra 15 gün kalmış Maraş’ta Ksenya…

Sekiz aylık hamile…

Ve üç küçük çocuğu ile…

Bir apartman dairesinde…

Bir cehennemde…

Korkunç acılar yaşamış…

Bir ömür boyu peşini bırakmayacak olan acılar…

O’nu dinlerken donup kalmış Andreas…

Şöyle anlatıyor Ksenya:

“Bir gün üç Türk askeri evi yoklamaya geldiler… Odaya girdiler ve dolabı karıştırdılar. Hiçbir şey bulamadılar. Benden kendilerine Coca Cola vermemi istediler. Evde kola yoktu, onlara su verdim. Bunlardan birisinin aklında başka şeyler vardı ve bana tecavüz etmeye çalıştılar. Buna karşı çıktım. Benim sekiz aylık hamile olmam dahi onun için bir şey ifade etmiyordu. Elimi alıp kendi vücuduna koydu.”

Bunları anlatmak da, dinlemek de pek kolay değil.

Şöyle diyor Andreas:

“Bayan Ksenya’nın gözleri doluyor, acı içerisinde boğazı düğümleniyor ve konuşamıyor. Ben de susuyorum ve sessizliğin bu kabusu sona erdirmesini bekliyorum”…

Ksenya devam ediyor:

“Ertesi gün yine geldiler… Eve girdiklerini görünce yere düştüm. Dört yaşındaki oğlum üstüme kapaklandı ve ellerini bacaklarımın arasına koyarak ağlamaya başladı. Gelen Türklere dönerek ‘Babamı öldürdüler, annemi de öldürmeyin, onu çok severim’ diyordu. Rumca bilen Türklerden birisi oğluma dönerek ‘Babanı kim öldürdü? Türkler mi, İngilizler mi?’ diye sordu. Tanrı çocuğumu aydınlatmış olmalı ki babasını İngilizlerin öldürdüğünü söyledi.”

İşte bu olaydan sonra Bayan Ksenya Aşağı Derinya’ya götürülerek oradaki Rum askeri birliğine teslim edilmiş ve onlar da Ksenya’yı Ormidya’ya götürmüşler…

***

Andreas’a tanık olduğu birkaç şey daha anlatmış Ksenya…

“Bunlardan birisi, demiş, komşum olan bir kadının hikayesidir. Türklerin elinde çok acı çekti bu komşum. Altı asker gidip onun evini yokladılar. Beşi ona tecavüz etti. Sonra onu kapıp balkondan aşağı attılar… Ölmemiş kadın… Çok acı çekmiş. Daha sonra öğrendiğime göre omuriliğinde kırıklar vardı ve çok uzun süre alçıda yaşamak zorundaydı. Hamile kalmış olduğu için de ikide birde bu alçıyı kırıp ona yeni alçı yapmak zorunda kalıyorlardı…”

***

Ksenya Ormidya göçmen çadırlarında dünyaya getirmiş ikinci kızını…

Çadırdaki bir gecesini de şöyle anlatıyor:

“Bir gece çok şiddetli bir rüzgar çıktı, çadır zaten eğikti, neredeyse yıkılmak üzereydi ve küçük Thomas yüksek sesle ağlamaya başlamıştı. Çadırdan dışarı çıkarak bağırıyordu. ‘Yardım et baba! Thomas’ına acımıyor musun? Bak çadır üstümüze yıkıldı…Baba yardım et…’ Etraftaki çadırlarda bulunanlar bu sözler üzerine ağlamaya başladılar… Thomas’ı teselli etmeye çalışıyorlardı…”

***

Bunları dinlerken Andreas’ın kanı donduysa, okurken benim de dondu…

O “savaş gazileri” dediklerimiz ve madalya taktıklarımız geldi aklıma…

Bülent Ecevit’in “Rum halkına da barış getiriyoruz” sözleri geldi…

Ve geçtiğimiz haftalarda Maraş’taki çukura düşüp ölen gazi de geldi aklıma…

71 yaşında olmalı şimdi Bayan Ksenya…

Ve 50 yaşında da küçük Thomas…

***

Bunları yazdığı için Andreas’a teşekkür ederim…

Ben ağladım okurken…

Siz de ağlayın…

(18 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author