Böyle terbiyesizlik olmaz Doğuş Derya!

Aziz Şah – Bugün hayatını savaşa karşı mücadelede kaybetmiş büyük bir barış çığırtkanının hikâyesini yazacaktım…

Tam da 20 ve 22 Ocak’ın yıldönümünde!

Yani 20 Ocak’ta Afrin’in işgalinin ve bizim bu savaşa karşı çıkmamızdan dolayı 22 Ocak’ta linç edilmemizin yıldönümünde…

Doğuş Derya 22 Ocak’la ilgili sosyal medyada bir paylaşım yaptı, görünce öfkelendim!

***

Böyle popülizm, böyle egoizm, böyle terbiyesizlik olmaz…

Derya kendisinin havalı bir resmini ve 26 Ocak’ta yapılan yürüyüşün fotoğrafını paylaşmış…

Sevgili okur!

22 Ocak deyince senin aklına ne geliyor?

22 Ocak deyince Doğuş Derya’nın aklına kendi kendisi geliyor…

Benim aklıma önce uğultu geliyor…

Davul sesi geliyor…

Tabelamıza bakıp “Avrupa bura da Afrika nire?” diye soran taşıma-bindirilmiş kıtalar geliyor…

Linç güruhu geliyor…

Meclis avlusundan izleyenler geliyor…

Meclisin içinde yemin edenler geliyor…

Atılan taşlar…

Kırılan camlar…

Perde aralığından bakanlar…

Yaşar Ersoy’un tedirginliği geliyor…

Faize Özdemirciler’in Madımak basamaklarında oturan hali geliyor…

Kokmuş yumurtalar…

Parçalanan gazete tabelası…

Tekbiiiiiir Allah-u ekber naraları…

“Recep Tayyip Erdoğan”ın ismini ritimle cam kırarken tekrarlayan kalabalık…

Gazetenin pencerelerine kapısına kurulan barikatlar…

“Yakalım, yakalım, ateşiniz yok mu” çığlıkları…

Üstünde yazı yazdığımız masa barikat olmuş…

Duvarda asılı olan, üzerinde Denizlerin, Yılmaz Güney’in, Kavazoğlu ve Mişaulis’in resimleri olan pano barikat olmuş…

Önce yumurta sonra taş yağmış…

Demir parçaları atılmış…

Adam cebindeki cam ilaç şişesini bile savurmuş…

Taşlar yağıyor, taşlar…

-Bilgisayarları ve printeri alalım, diyorum arkadaşlara, yoksa kırılacaklar, kırılırlarsa gazeteyi çıkaramayız diyorum…

Bir kardeşimle kendimize tahtalardan barikat yapıp yağan taşların üstüne yürüyoruz…

Yaşar Ersoy,

-Dikkat edin be çocuklar, diyor.

Taşlar yağıyor üstümüze…

Barikatı kuruyoruz, bilgisayarların kablolarını sökerken taşlar yağmaya devam ediyor…

Koca koca taşlar, kaldırım taşları… 

Taş ocağından kırılıp taze getirilmiş taşlar…

Taşıyoruz bilgisayarları ve printeri üzerimize taşlar yağarken…

Çekip çıkarıyoruz taşların altından bilgisayarları…

Çünkü gazete yarın da çıkmalı!

Çünkü savaşa hayır dedik…

Çünkü işgale işgal dedik…

Çünkü “Türkiye’den bir işgal harekâtı” daha dedik…

Çünkü sizin savaş diyemediğiniz savaşa karşı çıktık…

Çünkü sizin işgal diyemediğiniz işgale karşı çıktık…

Çünkü insan yediği ekmeğin okuduğu kitabın hakkını verecek…

Çünkü insan aldığı ahlağın, vicdanın, aklın esiridir…

Çünkü insan kritik anlarda, zor zamanlarda, savaş zamanlarında sınanır.

Çünkü insan o güne kadar aldığı vicdani eğitimi savaş zamanında gösterir.

Savaş zamanı göstermeyecekse ne zaman gösterecek?  

“Savaş zamanı işe yaramayan bir enternasyonalizmi ne yapalım” demişti Rosa Luxemburg. O da aklının, vicdanının, ahlağının esiriydi…

22 Ocak’ta taşlar başımıza savaş zamanında savaşa karşı çıktığımız için yağdı!

Kıbrıs değil, Afrin için…

Afrin’i unutma!

Saldırının akşamına gülüyorduk, gülümsüyorduk, hatta kahkahamız da mevcuttu. Siz yanımızda yoktunuz ama!

Ne o gün, ne ertesi, ne sonraki gün…

Ne 22 Ocak’ın birinci sene-i devriyesinde…

Ne 22 Ocak’ın ikinci sene-i devriyesinde…

Ne de 22 Ocak’ın üçüncü sene-i devriyesinde…

22 Ocak’ın akşamında kahkahamız mevcuttu bizim!

Çünkü “Yalnızca iktidar ile alay edenler gerçekten özgürdürler”, Terry Eagleton’ın dediği gibi…

Çünkü “Otoritenin en büyük düşmanı ve onu zayıflatmanın en keskin yolu kahkahadır”, Hannah Arendt’in dediği gibi…

***

Dünyada bildiğiniz ne kadar şair…

Alıntı yaptığınız ne kadar düşünür…

Sevdiğiniz ne kadar yazar…

Ölü ya da diri!

Gerçek şair, gerçek düşünür, gerçek yazar…

Kim varsa 22 Ocak’ta gelip bizim yanımızda dururdu!

Sonra da enine boyuna 22 Ocak’ı yazardı, düşünürdü, tartardı!

Tartardı çuval çuval “delil torbası”yla taşınan taşları…

Dünyada kim varsa o gün Kıbrıs’ta olsaydı bizim yanımızda olurdu…

Edward Said mi istersiniz?

Jean Paul Sartre ve İsmail Beşikçi mi?

Jean Jaures ve Karl Liebknecht mi?

Aziz Nesin mi?

Madımak’ın basamaklarında kozalak gibi bekleyen Uğur Kaynar, Metin Altıok ve Behçet Aysan…

Kimi isterseniz çağırın sorun…

Kendi çağlarında yaptıkları bizim tanığımızdır!

Sizin tarafsızlığınıza, suskunluğunuza, mezar taşı gibi vicdanlarınıza da Kıbrıs tarihi tanıktır…

***

22 Ocak sabahı Doğuş Derya’nın paylaşımını görünce çok öfkelendim. Halen daha da öfkem geçmedi…

Derya, Ahmed Arif’in şiirini paylaşmış 22 Ocak’ta kendi fotoğrafıyla!

Büyük bedeller ödemiş Kürt şairi Ahmed Arif sizin mezeniz değildir…

Bizim hayatımız, mücadelemiz, varlığımız sizin mezeniz değildir…

Popülizminize meze yapamazsınız bizi, meyhaneniz hiç değiliz!

Doğuş Derya’nın “kariyer”i için bir basamak değildir 22 Ocak…

22 Ocak 2018 linçinden tam üç sene sonra, 22 Ocak hakkında ilk kez “paylaşım” yapıyor Derya kendisi bir cümle kurmadan, kendi resmi ile…  

Bu nasıl bir terbiyesizliktir!

Bu nasıl bir tarih çarpıtmasıdır!

Kendinizi nasıl bir dev aynasında görüyorsunuz?

Üç senedir aklınız ve vicdanınız neden lâl oldu?

Siz kimsiniz yahu bir gazetenin linç edilmesi üzerinden bile kendinizi pazarlıyorsunuz?

Doğuş Derya 3 senedir tek kelime etmedi 22 Ocak’la ilgili…

Neden üçüncü senede ilk kez “paylaşım” yaptı?

Yakında seçim var çünkü! Kendi çevresini konsolide etmesi lazım. Seçimde kendisi için koşturacak insanlar bulması lazım. Sırtına basıp tekrar milletvekili maaşına sıçrayacağı “basamaklar” bulması lazım…

Bunun için de 22 Ocak’tan daha iyi maden bulamaz!

***

22 Ocak 2018’den bugüne Doğuş Derya ve partisi tek kelime etmedi.

Avrupa Parlamenterleri Niyazi Kızılyürek tek kelam etmedi…

Yazmadılar, aramadılar, sormadılar, kapımızın önünden dahi geçmediler.

Hiçbirinin ağzını bıçak açmadı!

Koca 3 sene geçti…

22 Ocak’ta kendi fotoğrafı ile Ahmed Arif’in şiirini paylaşmış Derya:

“Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile,

Dayan iş ile,

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile… Ahmed Arif

#22Ocak2018

#barış #bumemleketbizim

#faşizmekarşıomuzomuza

***

Evet!

Dayandık biz 22 Ocak’ta, dayandık kitap ile, tırnak ile diş ve düş ile, umutla dayandık. Siz yoktunuz!

Biz barikat kurduk…

Siz barikatın karşısındaydınız!

22 Ocak’ın üzerinden üç sene geçti…

Üç senede neler oldu neler?

Ağır cezada yargılanması gereken suçlular alt mahkemede yargılandı…

Sesiniz çıkmadı!

Kıdemli yargıç “söyleyin o yargıca herhangi bir ceza verirse verdiği cezanın kat be katını ona ödeteceğiz, karşılığını bulacak” diye resmi ağızdan tehdit edildi…

Ölüm tehditleri aldı, sesiniz çıkmadı…

Yargıç istifa etti sesiniz çıkmadı!

Tufan Erhürman da “İstifası yargıcın kişisel meselesidir” dedi utanmadan…

Üstüne de CTP’nin başkanlığında Şartlı Tahliye Kurulu tarafından suçlular “iyi hal”den serbest bırakıldı…

Linç saldırganlarına “müdahale edilmeyecek” emrini dinlemeyerek müdahale eden polis komutanı komploya kurban gitti…

Üzerine iftira atıldı. Yargılanıyor…

Sesiniz çıkmadı!

Mustafa Akıncı da sindi…

Barolar ve hukuk camiası da…

Sendikalar ve bütün kitle örgütleri…

Doğuş Derya’nın sesini duyan olmadı…

Tufan Erhürman “perde aralığı”ndan baktı…

Ne linç edilen gazete için, ne istifa eden yargıç için, ne işini yaptığı için cezalandırılan polis için ağzınızdan tek bir kelime çıktı!

Sustunuz mezar taşı gibi…

22 Ocak’tan beridir neler oldu neler…

Kuyular gibi sustunuz…

İçinde kayıpların kemikleri olan kuyular kadar sessizdiniz…

Alıntılar yaptığınız düşünürler, referans gösterdiğiniz yazarlar, taraftarlarınızı galeyana getirmek için şiirlerini okuduğunuz büyük bedeller ödemiş şairler susmadı yaşadıkları çağda!

Susmadıkları için yüzlerce yıl geçse de unutulmayacaklar…

Siz unutulacaksınız Doğuş Derya’lar!

Çünkü savaşta sustunuz…

Hatta savaşı desteklediniz!

Yalnızca susarak değil, bildirilerinizle savaşı desteklediniz…

***

Afrin’i aklınızdan çıkarmayın…

22 Ocak linçi Türkiye’nin Afrin saldırısına işgal dediğimiz için oldu!

-Bir işgal harekâtı daha, dediğimiz için.

Adı “Zeytin Dalı” olan bir savaşa karşı çıktığımız için…

Sonra da adı “Barış Pınarı” olan başka bir savaşa karşı çıktık…

C. Türk Partisi (CTP) bu iki savaşı da destekleyen bildiriler yayınladı.

Doğuş Derya kimdir?

-C. Türk Partisi milletvekili.

“22 Ocak” biz savaşa karşı çıktığımız için başımıza yağan taşlardı. “Faşizme karşı omuz omuza” derken bile sahtesiniz…

Doğuş Derya’ya Afrika gazetesinin sayfasını buruşturup attığında faşist Zaroğlu, gene biz yazdık! Günlerce yazdık. CTP’nin gazetesinde bile o kadar destek yazısı çıkmadı Derya’ya…

O gün güruhun attığı “Doğuş Derya’yı bize verin” sloganı yumruk gibi oturur mideme!

Aklıma geldikçe yüreğim garışır…

Ne demekti Doğuş Derya’yı bize verin?

Linç güruhunun tecavüz histerisini de gene biz yazdık. Niyazi Kızılyürek neden yazmadı 22 Ocak’tan sonra bunları?

İnsan yaşadığı çağla sınanır. 50 sene öncesini yargılamak kolay…

Yaşadığın çağda çıkan savaşta ne yaptın?

Derya’ya atılan bir gazete parçası için onlarca yazı yazdık bu gazetede. Doğuş Derya ise bir cümle kurmadı bizim gazeteye yapılan saldırı ve açılan davalar için…

İşte bu yüzden öfkeleniyorum!

Üç senenin sonunda kendi fotoğrafını paylaşıyor 22 Ocak’ta…

22 Ocak sizin bir dönem daha milletvekili maaşı çekmeniz için bir “basamak” değildir…

22 Ocak’ta emirleri dinlemeyerek hayatımızı kurtaran polis komutanı Ali Savaş Altan bugün ekmek satarak geçinir, siz sustuğunuz için!

22 Ocak’ta saldırganları hapse atan yargıç istifa etti, yersiz yurtsuzdur bugün, siz sustuğunuz için!

Tarafsız kaldığınız için…

“Susma sustukça sıra sana gelecek” sözünden ikrah ettim sizin yüzünüzden…

Yakında seçim mi var? Taraftarlarınızı ajite edecek malzeme mi arıyorsunuz? 22 Ocak’ı manipüle etmeye kalkmayın…

Sizin ucuz seçim hesaplarınız bizim memleketimizin acısıdır!

Ucuz popülizminizi ve egonuzu 22 Ocak’a karıştırmayın!

Biz barikatın arkasındaydık…

Siz barikatın önündeydiniz…

Biz savaşa savaşta karşı çıktık…

Siz savaşa barış zamanı karşı çıkarmış gibi yaptınız…

(24 Ocak 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author