“Tarih tanrısı” acımasızdır!

Aziz Şah – Erdoğan istibdadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımaz…

Yani insan hakları sözleşmesini tanımaz!

Devlet Bahçeli miting meydanına ip savurmuştu, idam isteriz diye…

Yani insan haklarını sallandıracak!

Miting meydanlarında “idam isteriz” diye köpürtmüşlerdi gürûhun linç histerisini…

Yani insanlıktan çıkardılar insanı!

Kıbrıs ahalisine bakarken bunlar geldi aklıma…

Bir süredir yazarım: Biz toplum değiliz artık, o vasfımızı yitirdik. Çok uzun zamandır “ahali”ydik, artık gürûhlaşmaya başladık…

Alexander Satlaev meselesi nedir?

Bir buçuk senedir yargılanmadan bekletildiği yüksek güvenlikli cezaevinden kaçarak mobeselere nanik çekerek, 40 bin asker ve binlerce polisin olduğu, dünyada kişi başına en çok kolluk gücünün düştüğü bu “açık hava hapishanesi”nde, cezaevinin içinden açık hava hapishanesinin içine kaçan bir adamla mı ilgilidir bu mesele?

Hayır, bu mesele Alexander Satlaev ile ilgili değil… 

Tarih Kıbrıs Türkünü sözlüye kaldırdı…

Tarih Kıbrıslının karşısına zor bir ahlaki, hukuki, felsefi, kültürel mesele koydu…

Tarih, “Göster bakalım cemaat misin, halk mısın, yoksa gürûh musun?” dedi…

Tarih Kıbrıslıya “hep bir ağızdan konuşmadan, linç etmeden, cinnet geçirmeden tartışmayı biliyor musun?” dedi…

Tarih her memleketi böyle sınavlardan geçirir…

“Tarih tanrısı” bakar bakalım: Bu ahali hayatta kalabilir mi, kalamaz mı? Hayatta kalacak erdemleri var mı? İnsanlığın tarihsel birikimine ne kadar ekmek bandı?

“Tarih tanrısı” bakar bakalım: Bu ahali kana mı ekmek doğradı, yoksa denizlere, deryalara, okyanuslara mı?

Tarih karar verir o zaman ne olacağına! Tarih coğrafyaya emreder; coğrafya ahaliyi ya ihya eder, ya da imhâ eder…

Tarih acımasızdır!

Bugün suçu kanıtlanmadan hükümsüz tutuklu tutulan bir insan yüksek güvenlikli cezaevinden kaçtığı için ahali işkenceyi hak ettiğini düşünüyor…

İnsan hakları bir bütündür: İfade, inanç, düşünce ve basın özgürlüğü de insan haklarının içindedir, yaşam hakkı da, kadın ve çocuk hakları da, hasta hakları da, LGBTİ’lerin hakları da, azınlıkların ve yerli halkların kültürel hakları da, hepsi insan hakkıdır.

“Unutulmuş” insan hakları da vardır İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden miras: “Toplanma ve örgütlenme hakkı”, “kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı”, “genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama”, “adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı”, “eğitim hakkı”, “eşit iş için eşit ücret hakkı”, “kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkı”, “sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı”, “ücretli tatil yapma hakkı”…

Tarihin imbiğinden süzülüp gelerek insanlık havuzunda biriken haklardır bunlar. Birini diğerine tercih edemezsiniz, hepsi birlikte vardır.

“Alexander Satlaev” meselesi bir tarih sınavıdır.

Siz işkenceyi hak görürsünüz, diğeri idamı hak görür…

Başkası da gazeteciler gerçeği yazdığı için “Onlar da yazmasaydı” diye linçi hak görür…

İnsan haklarını bir bütün olarak savunması gereken barolar ve insan hakları örgütleri de kafasını kuma gömer. İşine geldiğinde insan haklarını savunur, işine gelmediğinde de duvar olur, duvar!

O zaman Erdoğan AİHM kararlarını tanımaz, Bahçeli de idam ister…

İşkence histerisine kapılanlar ile “insan hakları” arasında seçmece oynayanlar arasında da bir fark kalmaz…

(13 Şubat 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author