IMF elini yakamızdan çek!

Aziz Şah – Yıllar önce yeni atanan bir TC Elçisi gazeteye geldi…

-“Şimdi size Vali Bey mi diyelim, IMF Başkanı mı diyelim?” diye sordu Şener Levent.

Elçi’nin cevabı netti:

-IMF Başkanı deyin!

***

Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyindeki alt yönetimine mali yardım yapmıyor, IMF gibi borç veriyor.

Verilen borcun nerelere harcanacağını ve bunun karşılığında hangi yasaların yapılacağını ve hangi kurumların satılacağı ile sendikalarla nasıl mücadele edileceğini söylüyor…

Verdiği borç ile kendi işini görüyor!

Parayı da TL verip bizi Dolar borçlandırıyor!

“Mali yardım” ya da “Türkiye’nin emekçi halkından kesilen paralar” denerek Ankara’nın sömürgeci ideolojisiyle on yıllardır sürdürdüğü “besleme” retoriği her gün yeniden üretiliyor…

Yani “Türkiye’nin emekçi halkından kesilen paralar” ile memur mu ödeniyor? Nereye gidiyor Türkiye’nin verdiği paralar?

TC Lefkoşa Büyükelçiliği ve Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’nün uygun gördüğü proje, sivil toplum örgütü ve medya kuruluşlarına para veriliyor.

Bu Kıbrıs Türk toplumunu borçlu mu çıkarır?

Türkiye’den gelen 5000 koyunun kime verildiğini biliyor musunuz?

Et de bıçak da Ankara’nın elinde, etin kimlere dağıtılacağını da Ankara biliyor…

Bu sebeptendir ki zamanında gazetemizi ziyaret eden Büyükelçi çok doğru söylemişti. Bu işlemi IMF yapar…

Kaynak aktarır, kaynak karşılığı yapılacak “yapısal reformlar”ı ve sendikalarla mücadele metotlarını “tavsiye eder” ve denetler.

Protokolde açık bir şekilde “Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü, TC Teknik Heyeti ile Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi”dir yetkili deniyor. Hepsi de Ankara’dan atanmış bürokratlar…

Ankara’nın uygulaması ile IMF’nin tek bir farkı var: Mali denetim uygularken Saray yaptırmak!

Kıbrıs Türkünün Türkiye ile arasında gelişen ilişki tipik IMF ilişkisidir. Elçilik 2001 yılından beridir borç raporu tutar. 2017 sonu itibarıyla KKTC’nin borcu 3 milyar 850 milyon Dolar’mış Türkiye’ye…

Ersan Saner de siyasi hayatında kurup kurabileceği en doğru cümleyi söyledi Ankara’da:

“Dünyadaki ülkelerin IMF’si var, bizim IMF’miz yok, Türkiye’miz var”…

***

“14 Milyon TL’ye Tatar’a saray yapılıyor”muş…

Bir kere 14 Milyon’a saray yapamazsınız…

Erdoğan’ın Marmaris’teki yazlık sarayı 640,5 milyon ve Bitlis Ahlat’taki kışlık sarayı 99 milyon liraya mal olacak denmişti…

Bizim Balabayıs’ta 26 küsur milyon liraya villa var satılık. Ahali ürkmesin diye 14 Milyon TL yazıldı protokole!

Sarayın kaça mal olacağının da bir önemi yok aslında!

Siyasi olarak bu saray “vilayet binası”dır…

Ekonomik olarak bu “IMF” protokolünde birçok “yapısal reform” ile sendikalar hedef tahtasına oturtuldu. Sağlık ve kamuda “yapısal reform” dayatması var. Sendika, grev ve toplu iş sözleşmesi hedef alındı. Üstüne de bir “saray”la tüy dikildi. Bu maddelerin hepsi birden genel grev sebebidir!

Ankara sınıf taarruzuna geçti. En büyük tehdit de “sağlıkta yapısal reform”!

Salgın koşullarında Ankara’nın Kıbrıslı Türklere dayattığı sağlık politikası on yıllardır IMF-Dünya Bankası’nın iflas etmiş “özelleştirme paketi”dir. Anlaşması imzalanmış olan 500 Yataklı Hastane’nin Türkiye’deki “şehir hastanesi” modeli olduğunu TC’li bakanlar açıkladı. İşte bu, IMF-Dünya Bankası’nın yıkım (yapısal reform) paketidir…

Anlayacağınız, gazeteye gelen Büyükelçi doğru söylemişti “Ben IMF başkanıyım” derken!

(8 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlandı)

About the author