Türkiye’yi tarihle yargılamak

Aziz Şah – Türkiye’de son bir ayın gündemine bakıyorum…

Baroların dağıtılması için yasa… Dağıtıldı!

Artık hep bir ağızdan Erdoğan istibdadına direnen bir barolar ordusu olmayacak, barocuklar kurulacak…

Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması… Açıldı!

Kadınlara yönelik şiddete karşı koruma kalkanı olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması var sırada…

Şu an gündem bu…

Baroların dağıtılması için yapılan yasaya karşı avukatların büyük mücadelesine tanık olduk, cübbeleri polisin ayakları altında paspas edildi; en azından, yenildik ama teslim olmadık diyecekler. Gelecekte ders çıkarabilecekleri bir mücadeleleri var ellerinde…

Kadın mücadelesinin sıkı sıkıya bağlı olduğu “İstanbul Sözleşmesi”nden Türkiye’nin çıkması var sırada. Adında “İstanbul” olan bir sözleşmeden çıkacak Türkiye!

Kadın düşmanı bir istibdadın böyle bir sözleşmeyi 2011’de imzalamış olması şaşırtıcıydı, çıkmak istemesi ise gayet normal…

Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı bir “garanti anlaşması” olan İstanbul Sözleşmesi’nden TC Devleti’nin çıkmak istemesi üzerine imzalayıp uymadığı ve uymamak için imzalamadığı anlaşmaları aklımdan geçirdim…

Türkiye Kurtuluş Savaşı hükümeti ve o kadroların attığı imzalar hariç, bugüne kadar imzaladığı kaç anlaşmaya uydu?

Boğazlarla ilgili Montrö anlaşmasına uydu; Kurtuluş Savaşı kadrolarının yarattığı bir anlaşmaydı…  

Her Kıbrıslının bildiği gibi TC Cenevre Konvansiyonu’na da uymadı. Savaştan sonra Kıbrıs’a nüfus taşıdı, demografik yapıyı değiştirdi, evlerini terk etmeyen Rumları zorla güneye sürdü; kuzeyi etnik olarak homojenleştirdi…

Türkiye mültecilere kucak açmakla övünür ama 1951 tarihli BM’nin Mültecilerin Hukuki Statüsü anlaşmasını da şartlı kabul etti. Türkiye’ye sadece Avrupa’dan göç edenler “mülteci” olabilir, Afrika ve Asya ülkelerinden gelenlere “mülteci” statüsü verilmiyor. Durumu idare etmek için “şartlı mülteci” diyorlar. Yani Suriyeli bir mültecinin adı yoktur Türkiye’de…

Her Kıbrıslının bildiği ama Türk aydınlarının okumayı zahmet etmediği için bilmedikleri Garanti Anlaşması’na da uymadı TC Devleti…

Kıbrıs Garanti Anlaşması’nı andıran Soçi ve Astana mutabakatlarına imza attılar 2017 ve 2018’de…

Suriye’de belli cihatçı grupları temizleme sözü verdi Rusya ve İran’a Türkiye. Verdiği sözün aksine silahsızlandıracağı grupları silahlandırdı…

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye imzaladığı anlaşmalara pek uymuyor…

1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi vardır. Kıyıdaş ülkeler arası kıta sahanlığını düzenler. Akdeniz’de Türkiye ve İsrail dışında bütün devletler imzaladı bu anlaşmayı…

Türkiye’nin imzalamama nedeni, anlaşmayı imzalarsa kıta sahanlığı için sözleşmenin belirlediği kurallara itiraz etme hakkı olmayacak, imzalamayınca sözleşmeye uymama hakkı doğuyor!

Kurallara uymayacağım, imzalamam dedi…

Türkiye’de iktidarda cunta da olsa, Menderes de, Ecevit de olsa, Demirel de, Erdoğan da olsa imzalanan anlaşmalara uymamayı tercih ediyorlar…

Bu yüzden kadına yönelik şiddete karşı Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nden TC Devleti’nin çıkmak istemesini anlıyorum. Ve soruyorum: Annan Planı kabul edilseydi TC Devleti uyacak mıydı? Ya da yarın Kıbrıs’ta anlaşma olsa, uyacak mı?

Şair Ersin Ergün’ün dediği gibi…

‘Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is,
Ve göz gözü görmez bir sis değildik biz
Beni bilimle anla iki gözüm, felsefeyle anla,
Ve tarihle yargıla…’

Tarihle yargılayın Türkiye’yi, o zaman anlarsınız neyi neden yaptığını…

(23 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author