“Bu ölüler bize lazımdır” ideolojisi

Aziz Şah – Denktaş’ın “espiri”tüelliği ve Doktor’un küfürbazlığı “halk adamı” olmaktır size göre!

Ne zaman ifade özgürlüğü konu olsa Denktaş’ın ne kadar “anlayışlı” olduğunu dinleriz ‘sol’dan.

Akıllarına bile gelmez Casusluk Komplosu’nda tutuklanan gazeteciler, iki kez bombalanan matbaa, haczedilmiş boş odalarda oturan gazeteciler, faili meçhul cinayetler…

Denktaş’a ne kadar saygı duyduğunu anlatan ‘solcular’ peydahlanır her fırsatta…

-Fikirleriyle hemfikir olmasam da “dava”sına olan bağlılığına saygım var, derler…

O “dava” yüzünden öldürüldü gazeteciler, işçi liderleri, sendikacılar, avukatlar, aydınlar…

Hem katile hem kurbana saygı duyamazsınız, duyarsanız bu bir “kimliksizlik”tir.

O dava “Bu ölüler bize lazımdır” davasıdır!

Hem Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’i anarsınız, hem de katillerinin davasına saygı duyarsınız…

Katilerin “dava”sına saygı duyarken, kurbanların fikirlerini yok sayarsınız.

-Sahi, neydi öldürülenlerin savunduğu fikirler?

-Anmayın onları, davalarını sahiplenemeyecekseniz!

Nasıl kuruldu “Kıbrıs Türk sendikaları”? Emeğin Türk’ü Rum’u mu olurdu?

-Terörle kuruldu bu sendikalar. İşçi sınıfının üstünde etnik terör estirerek, cinayetlerle, anti-komünist propaganda ile.

Bugün bir “Kıbrıs Türk sendikal konfederasyonu”nun başkanının odasında duvarda Denktaş’ın sözü asılıdır, “adamlık” üstüne. Nasıl “adam” olunur diye…

Evet, “davaya bağlılık” ve küfürbazlığı “halk adamlığı” olarak sunan zihniyet bizi Tatar’a kadar getirdi…

Neden şaşırıyorsunuz?

“Adamlığı” ile takdir ettiğiniz Denktaş’ın “Bu ölüler bize lazımdır; dünyaya sesimizi bu ölülerle duyuracağız” sözündeki zihniyetten ne farkı var Tatar’ın ettiği lafın?

-“Bundan böyle şehitlerimiz ile ilgili konularda bireysel tercihlerin devlet uygulamalarının önüne geçmemesi esas olmalıdır”…

“Acıların bayramı olmaz” ve “acılar üzerinden siyaset yapılmaz” mı diyorsunuz?

1958’de Denktaş’ın “Bu ölüler bize lazımdır” dediği günden beridir acılar üzerinden siyaset yapılır…

Özel harpçileri “halk adamı” diye kutsarsanız, özel harpçi taktikleriyle dumura uğratırlar işte böyle aklınızı…

1974’te etnik homojenleştirme için taşınan nüfusla birlikte de acılar bayram oldu. Milyon sterlinlik Rum arazisini satan Karadenizli ya da bir evi varken ikinci ve üçüncü evi alan Kıbrıslı ganimetçi için Rumun acısı bayramdır!

Sizin kimliğiniz “ganimet” oldu, onun kimliği acısı…

Yas bile tutmadan “tutulmuştur” kavgasına tutuşmaktır esas taksim…

Kıbrıslı olmayı reddetmenizin nedenidir bu. Kıbrıslı olmak birbirimizin acısı ile hemhâl olmaktır. Bir arada bir adada yaşamak için gerekli olan Kıbrıslılık bilincine, ortak bir Kıbrıslı kimliğine savaş açtınız çünkü acıların bayramı da olur, acılar üzerinden siyaset de yapılır!

Kıbrıs Kıbrıslılarındır diyenlere bu yüzden saldırıyorsunuz…

Çünkü bir Kıbrıs var, bir de yarattığınız paralel evren…

“Tatar beni temsil etmiyor, cumhurbaşkanım değil, utanıyorum” diyenler kendini kaptırmış “KKTC” halüsinasyonuna, “paralel evren”e…

Ortada bir cumhuriyet yok ki Tatar onun cumhurbaşkanı olabilsin. Bayraktarlık-Elçilik-Yönetim (BEY) rejiminden beridir burada hep bir askeri rejim var…

Teknik olarak 1974’ten ama esasında Denktaş’ın “Bu ölüler bize lazımdır” dediği 1958’den beridir hüküm süren rejimin niteliğini anlamayanlar ya sürekli “şaşırır” ya da “utanır”…

İçinde yaşadığınız askeri rejimi ve getto toplumunu anlamadan ve inkâr ederek özgürleşemezsiniz ve mücadele edemezsiniz!

Askeri rejim, işgal gerçekliğini inkâr edip “KKTC” paralel evreninde yaşayanların aklıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynar özel harp taktikleriyle.

Aslında yeni hiçbir şey yok. Yeni zannettiğiniz şey inkâr ettiğiniz rejimin özel harpçi “Bu ölüler bize lazımdır” ideolojisidir!

(30 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author