Hep arkandan gelecek bu ada

Şener Levent – Bir dağın yüksek bir tepesine çıkıp denize bakınca, bu cennet vatanı nasıl cehenneme çevirdiğimizi düşündüm bir kere daha…

Kekik…

Ve adaçayı kokuları…

“Beyhude geçti ömrün” diye fısıldadı bana…

Görmek istediği günleri göremeden ölenler yaşadı bu adada…

Ve o günleri göremeden öleceklerini düşünen insanlar yaşar hala burada…

“Rembetiko” filminin son sahnesini gördükten sonra, “Ben ölürsem Marika gibi gömülmek isterim” dedi bana bir genç…

Sazlı…

Sözlü…

Mezarlıktan çıkıp gidenler gözyaşlarıyla gitmesinler…

Şarkı söyleyerek ve oynayarak gitsinler…

Tepedeki yeşil otların ve sarı papatyaların arasından bakıyorum sana ey cennet ada…

Ey caniler yurdu!

“Unut” diye bana fısıldadığın hiçbir şeyi unutmadım…

Hatırlayacağım hep son anımda da…

Kapımı çalınca ölüm…

Ahh!

Beyhude geçti ömrüm…

Beyhude geçti Nisan’lar da Temmuz’lar da…

Bir gül atamadan namludan…

Bir bilezik yapamadan yaseminlerden…

Yumruklar hep sıkılı…

Ağızlar hep küfür…

Ben yaşarken olup biti hep bunlar…

Aşşa’da diz çökmüş ve ellerini başlarının üzerine koymuş esir askerlere bakıyorum…

Fotoğrafı büyütüp gözlerine bakıyorum…

Muratağa’da öldürülen çocukların öğretmenleriyle birlikte çektirdikleri sınıf fotoğrafına bakıyorum…

Cennet adada cehennemi yaşayanlar…

Hayır, bin yıl önceki bir tarih değil bu…

Ben yaşarken oldu…

Şimdi sana tepedeki yeşil otların ve sarı papatyaların arasından bakarken, kollarına bayrakları kazınmış bir şeytan ordusu görüyorum…

Gemilerle geldiler…

Bizi öldürecekler…

Buldozerlerle kazdıkları çukurlara gömecekler…

Zafer şarkıları söyleyecekler sonra…

Ben yaşarken oldu bütün bunlar…

Utancım bundan…

Boşuna yaşanmış saydığım hayat bu işte…

Hatıralarını bana anlatırken tutamazsın gözyaşlarını…

Bir Dohnili…

Bir Palikitreli…

İkisi de Kıbrıslı…

Ey caniler yurdu!

Tanrı mı bağışladı o günahkarları?

Yoksa siz mi?

Hepsini bilirdiniz işte…

Muratağa’dakileri de…

Palikitre’dekileri de…

Rum öldüren Türk canileri Türk olduğunuz için siz bağışladınız…

Türk öldüren Rum canileri de Rum olduğunuz için siz bağışladınız…

Bu adaya caniler yurdu damgasını siz vurdunuz…

***

Ve sen ey halk…

O canileri bilip de bağışlayanlardan ne beklersin hala?

Senin için kurulan bu seçim sandıklarında yaralarını saracak biri mi var?

Sen iyi ile kötü arasında bir seçim yapmadın hiç…

İki kötü seçenek sunuldu sana hep…

Ve sen her zaman daha az kötü olduğunu zannettiklerini seçtin…

Şeytanlara gönül verdiysen sana ne diyeyim…

***

Bu memlekette ölürken gözü hep arkada kalan insanlar yaşar…

Ölenler hayal ettikleri günü göremeden öldüler…

Gelin dağlara çıkalım…

Bir tepeden bakalım yurdumuza…

Çam kokularına sürtünüp tazeleyelim ruhumuzu…

Limnidi tarlalarına gidip çilek toplayalım…

Omodos’ta biraz duralım…

Birkaç bodiri zivaniya içelim kaldırımda…

Ciberiunda’da elma bahçelerine gidelim…

Omorfo’da yusufcuklara…

Nergis toplayalım dağlardan…

Yabani pratsa…

Salgın varmış…

Vız gelir…

Ayaklanmak için ayağa kalkanlara…

***

Bir soru sordular bana:

-Bu adadan kaçıp kurtulmak mı, yoksa kalıp mücadele etmek mi lazım? Bir ömrünüz daha olsa hangisini seçerdiniz?

Kaçmak bir kurtuluş değil…

Nereye gidersen git kurtulamazsın…

Hep arkandan gelecek bu ada…

Başka bir memleket umma!

En çok aşk acısı veren sevgilim sensin ey Kıbrıs…

Boğulursam senin sularında boğulurdum yine…

Bir ömrüm daha olsa!

(8 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author