Tam bize göre bir film

Şener Levent – Tam bize göre bir film bu…

Görmeyenler görsün…

Netflix’te…

Kendinizi bulacaksınız orda…

Hayatınızı…

Çalınan ve bir daha yerine konmayan hayatınızı…

Bir Rum değilsiniz siz…

Bir Kürt değilsiniz…

Bir Ermeni değilsiniz…

Bir Alevi değilsiniz…

Ve bir Süryani de değilsiniz…

Kıbrıslısınız…

Ama çok benzerliğiniz var yukarıda saydıklarımla…

Sizi de katlettiler…

Sizi de çukurlara kuyulara attılar…

Sizin de malınızı ganimet diye çaldılar…

Sizin evinizi de soydular…

Kapılarınıza ve panjurlarınıza kadar…

Mardin’de, ya da Diyarbakır’da, hatta İstanbul’da yaşamadınız siz…

Kıbrıs’ta yaşadınız…

Ama onların başına ne geldiyse sizin başınıza da geldi…

Bunları yapanlar aynı ırk ve dinden gelen kişilerdi çünkü…

***

Bu filmin kahramanı bir Süryani…

Mezopotamya’nın kadim halklarından sayılan Süryaniler…

Müslüman değil…

Hristiyan…

Bir kısmı baskılara dayanamayarak İslam’ı seçmiş…

İsveç’te pek çok Süryani gördüm…

Siyasi mülteci…

Türkiye’den kaçıp oralara sığınmışlar…

Neden kaçmışlar Türkiye’den?

Gördükleri baskılardan…

Türkiye’de Müslüman olmayan azınlık topluluklar kolay kolay hayat bulamaz…

Türk milleti azınlıklara karşı çok hazımsız…

Gelip giden iktidarların da tabii ki büyük payı var bunda…

***

Kahramanımız yıllar sonra dönüyor Türkiye’ye Almanya’dan…

Ve yurdu Mardin’e doğru yola çıkıyor…

Oğlu Mikhail yıllar önce öldürülmüş…

Kuyuya atılmış sonra…

Ancak cesedi kayıptı…

Şimdi kuyuda bulununca haber vermişler ona…

Gel bak, bu senin oğlun mu diye…

DNA testi yapacaklar…

Mardin’e gelmişken eski kerpiç evine de gider adam…

Pencereleri uçmuş, soyulmuş evine…

Güvercinler yuva yapmışlar orada…

Bir de ne görsün…

Evin kapısı da gitmiş…

Güzel, oymalı işlemeli tahta kapı…

Yüreğini asıl yakan da bu olur işte…

O kapının değeri onun için çok büyük…

Kendi elleriyle yapmış çünkü…

Öldürülen oğlu ile birlikte…

Aramaya koyulur kapıyı…

Kim söküp almış…

Nerelere götürmüş…

Siz de böyle bulmadınız mı yıllar sonra gittiğiniz evlerinizin kapılarını?

Eşyalarınız çalınan evinizde güvercinler yuva yapmadı mı?

Benim Aytotoro’da gördüğüm iki katlı kerpiç ev aynı buna benziyordu…

O evden 74’te tüm ailesini kuzeye gönderdiği halde bir türlü ayrılmak istemeyen ve iki yıl daha tek başına orda kalan Salih dayı, yıllar sonra oraya gittiğinde gözyaşlarını tutabilir miydi?

***

Bizim filmdeki kahramanımız sora sora bulur o kapıyı…

Çalan her kim ise götürüp satmış…

Özel bir koleksiyoncuya…

Başka kapılarla birlikte kendi kapısının da sergilendiği salona gider…

Ve orada bulur…

Yaklaşır, kucaklar, koklar, öper kapıyı…

Görevliler engel olmak isterler buna…

-Bu kapı benim, der onlara, ben yaptım bunu…

İnanmazlar…

Deli zannederler onu…

O zaman da cebindeki koskoca anahtarı çıkarır ve herkesin hayretli bakışları arasında kilidine takıp açar kapıyı…

Sonra satın alır o kapıyı onlardan…

Köyüne döner…

Ortodoks gelenekleriyle toprağa verir oğlunu…

Kapıyı da tabutunun üstüne örter…

***

Tam bize göre bir film…

“Bir Zamanlar Kıbrıs” gibi kin ve nefret dolu, saçma bir film yapan TRT’cilere örnek olsun…

Bizim için film çekilirse böyle çekilmeli işte…

Soyulmuş şehirler…

Yağmalanmış binlerce ev…

Ve kör kuyulara atılan kanlı cesetler…

Ne filmler yapılır şu adada…

Ne trajik hikayeler…

Çalınmış bir kapının boşluğundan bakarız tüm bunlara…

Bir kapı bile yeter…

Bizim hikayemizi anlatmaya…

(12 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author