Son sözümüzü söylemedik daha

Şener Levent – Söz bitti diyorsunuz…

Bitmedi…

Daha “Ey işgalci, bu memleketten defol” diye hep bir ağızdan bağırmadık ki…

Vietnam’daki Amerikan askerine,

-Yankee go home, derlerdi…

Biz burada Yankee gibi olanlara şimdiye dek öyle bir şey söyledik mi?

Çözüm istersiniz…

Çözüm için önce işgalden kurtulmak gerekmez mi?

Kim yapacak çözümü?

Siz mi, işgalciniz mi?

Söz bitti dersiniz…

Sözün bittiği yerdeyiz dersiniz…

Bitmedi…

Son söz henüz söylenmedi ki…

Kim söyleyecek son sözü?

Halk desem siz bile inanmazsınız değil mi?…

***

İşte güneşli bir gün daha…

Bir zamanlar onbinlerin “çözüm” diye çınlattığı meydandan geçip gidiyorum…

Artık bana yabancılaşan ve benim yabancılaştığım dar sokaklarda hatıralarımı çiğniyorlar…

Uzaklardan gelen tespihli, kasketli adamlar…

Üç yılda on bin kişiyi daha vatandaşımız yapmışlar…

Başımızı duvarlara mı çarpalım?…

Sen sen değilsin artık…

Ben ben değilim…

Birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız bundan sonra…

Söz bitti mi dersiniz?

Bu meydanda “kahrolsun” diye bağırdık diye mi bitti?

“Kahrolsun” dediğimiz ne kahroldu ki şimdiye kadar?

“Yaşasın” dediğimiz ne yaşadı?

Hayır!

Son sözlerimiz olamaz bunlar…

Dualarla ve beddualarla işim yok benim…

Bir avuç hergelenin ayakları altında ezilen bu toprakta son kurşunumuzu atmadık daha…

Son sözümüzü söylemedik…

Çok şey söyledik, ama asıl söylenmesi gereken sözü söylemedik…

Nasıl çözüm olur ki bu adada…

Sen 20 Temmuz’u bayram diye kutladıkça hala…

Yere okkalı bir tükrük savurarak geçen kasketli, tespihli adamın umurunda mı?

Bak çözümcü kardeş bak…

Onlar nasıl çoğalıyorlar…

Biz nasıl azalıyoruz buralarda…

Referandum yapmaktan bile korkuyoruz artık değil mi?

Kaçırdık bu treni de…

Çözüm diye sayıklaya sayıklaya…

Söyleyeceğimizi söylemedik çünkü…

Yapacağımızı yapmadık…

Biz kesmemiş olabiliriz umudu yurdumuzdan…

Ama o umudunu kesti bizden çoktan…

Biz sulamadığımız için yaseminler kurudu…

Biz bakmadığımız için dağlarımız oyuldu…

Biz umursamadığımız için Mağusa “Gazi Mağusa” oldu…

Biz o terk edilmiş kapılara “tutulmuştur” yazdığımız için dillerimiz tutuldu…

Ruhumuz çürüdü…

Cenazemizi defnetmek bile onlara kaldı…

***

Profiliniz harika…

“United Federal Cyprus”…

Kızıla boyandı benim sayfam da…

Sosyal medya devrimi mi bu?

Son sözümüz bu mu?

Daha çoğunu isterim ben…

Toprağı bütün bir yurdu…

Sınır tanımam…

Nöbetçisi olan sınır istemem…

Ne dediniz?

İmkansız mı?

Ölüme bile çare aranan bu dünyada toprağı bütün bir yurt hayal etmek çok mu?

Siz buna mucize mi dersiniz?

Çok yazık…

İtirazım yok yine de…

Federal derseniz varsın federal olsun…

Ama sanırım o da imkansız!

Adayı bölenler federali bile istemezler ki…

Statükoya bayıldılar…

47 yıl dokunmadılar…

Çerçeveyi bozmadılar…

Şimdi mi bozacaklar?…

Hani “iki devlet” diye tutturanlara onlardan laf mı var?

Onun için işgalciyle hesaplaşmalı önce…

Başka türlü olmaz!

***

Sarayönü’nde kuruyemişçi bir Osman Gezer vardı bir zamanlar…

Kimse onun gibi fıstık yapamazdı…

Siyasilere söver sayardı…

Bu memlekette ne kadar çok pezevenk olduğunu bilirdi…

İnanmayana da ispat etti bir gün…

“Ey pezevenkler” diye bağırmaya başladı…

Bunu duyan herkes meydana toplandı…

Osman Gezer şöyle bir etrafına bakındı…

Ve söylendi:

-Gördünüz mü, dedi, ne de çok…
***

Kıbrıs’tan çok bilge adamlar gelip geçti…

Ama aptallar her zaman daha fazlaydı…

(14 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author