Baştan savma barış yapmayın!

Aziz Şah – Türkiye ve Yunanistan allem gallem…

Akdeniz allem gallem, Karadeniz ise Akdenizleşiyor…

Dikilitaş bağırıyor:

-Kıbrıs’ta barış engellenemez!

Kızıl Ordu Başkomutanı Leo Davidoviç Trotskiy 1923 yılında gençlere “Baştan savma iş yapmayın” diyordu…

Barış meselesi gibi bir hayat memat meselesinde Kıbrıslılar hep baştan savma iş yaptılar. Baştan savma analizler, baştan savma sloganlar, baştan savma örgütlenmeler, baştan savma eylemler…

Siyasi slogan demek “gidilecek rota” demektir. “Kıbrıs’ta barış engellenemez” ve “Yes be annem” sloganları bir rotaya işaret etmiyor.

Kıbrıslı aydınlar dünyayı okumuyor, bölgeyi okumuyor, Türkiye ve Yunanistan’ı da okumuyor. Bakın, “okuyamıyor” demiyorum! “Okumuyor” diyorum. Zahmet bile etmiyor okumak için…

Ne zaman ABD başkanı değişse bu yüzden “Kıbrıs’ta çözüm umudu” yeşeriyor!

Afganistan savaşından beridir sürekli savaşlarla ABD önce Rusya’ya sonra Çin’e karşı bir çevreleme siyaseti yürütüyor. Kıbrıs bu mücadelede bir cephe bile değildir, mevzidir sadece. Doğu Akdeniz cephesinin bir mevzisi.

Kıbrıs 1950’lerde karışmaya başladığında da aynı bugün olduğu gibi Türkiye ve Yunanistan’da siyaset ABD-Rusya gerilimi üzerinden karışmıştı.

“Barış”ın dünyanın en radikal talebi olduğunu bilmeden talep edermiş gibi yaptı Kıbrıslılar bugüne kadar…

Peki, Kıbrıs’ı okuyabiliyor mu barışçılar?

Şu an Kıbrıs’ta gündem “Federal Birleşik Kıbrıs” ve “iki devlet” mi?

Denktaş-Papadopulos döneminden daha gerici ve yozlaşmış bir zamandayız. Denktaş’ın karikatürü Tatar ile Papadopulos’a “boynuz kulağı geçti” dedirten bir Anastasidis var bugün…

Tassos Papadopulos Miloseviç’in Yugoslav halkından çaldığı paraları akladığı için Yugoslavya’daki savaş suçları kapsamında Başsavcı Carla Del Ponte tarafından soruşturuldu. Nikos Anastasiadis “altın pasaportlar”dan vurgun vurdu. İkisinin de özelliği pis işleri için “Kıbrıs davası”nı paspas ettiler. Karşılarında da onların “ikiz kardeşi” Denktaş ve oğulları…

Güneyde EOKA, kuzeyde TMT iktidarda…

Birbirinden beslenen bu iki gerici kampın “federasyon mu,  iki devlet mi?” gibi bir derdi mi var?

İki bölgeli-iki toplumlu federasyon ile iki devlet çatışması yapay bir çatışmadır. İkisinin de temeli iki bölgeliliktir. İkisinin de temeli 1974 taksimi ile atıldı. “Ya taksim ya ölüm”, “iki bölgeli-iki toplumlu federasyon” ve “iki devlet” ilhaka giden yolda ara istasyonlardır.

Bu yapaylıktan sıyrılmadan bütün sloganlar bizi aynı kısır döngüye hapseder.

“BM parametreleri”ni Allah’ın emri, “bir Türk tezi olan federasyon”u çözüm ve ABD Büyükelçisi’nin açıklamalarını sihir sanarak bir yere varılamayacağını 50 senenin sonunda yazmak zorunda kaldığım için acı çekiyorum.

Mesele federasyon olmadı hiçbir zaman, iki bölgeliliğin tasdiki oldu.

Sömürgelerde ve sınıf mücadelesinde mesele “ideolojik bağımsızlık” meselesidir. Sömürge halkı efendisinden, işçi de patronundan ideolojik ve bilinç olarak ayrılmadan gerçek bir mücadele verilemez.

Sosyal medya “Birleşik Federal Kıbrıs” çerçeveli profillerle doldu. 24 saat dolmadan 2000’e yakın insan “Birleşik Federal Kıbrıs” çerçevesine girdi…

Cenevre’de müzakere masası kurulacak diye çoğunluk duygularına esir düştü. Mustafa Akıncı da olsaydı masada değişen bir şey olmayacaktı…

5 buçuk sene Akıncı oturdu iskemlede, atılan sloganlar yanlıştı, sokak da bomboştu…

Kısa bir süre önce AKP Mağusa Temsilciliği’nin şikayeti üzerine gözaltına alınan Kıbrıslı yurtseverler için TC Elçiliği’nin kapısına gittiğimizde gözlerimiz bu 2000 kişiyi aradı. Sokak bomboştu…

50 senelik baştan savma bir “barış mücadelesi”nin hikâyesidir bu. Kendi sözü ve eylemi olmayan, ezberlenmiş sloganlarla “Mış” gibi yapılan bir “barış mücadelesi”! Bununla yüzleşmeden bir adım ilerlenmez…

(15 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author