“Ya sev ya terk et” aşaması

Aziz Şah – İşgal bölgesinde yaşayan Kıbrıslılar çuvala atılmış kedidir…

Çuvaldaki kediler birbirini cırmalar, çuvalın ağzı açıldı mı da çil yavrusu gibi dağılır. Şu an çuvalın çalkalanma aşamasındayız. Çalkalanma durduğunda herkes birbirini cırmalayacak…

Aziz Nesin örgütsüz toplum çuvala atılmış kedidir der…

Bizim gibi örgütsüz sömürge toplumları ise iki kat çuvala atılmış kedidir. Biz ayrıca ağzı sıkıca bağlı üç çuvalın içindeyiz: Birinci çuval örgütsüzlük, ikincisi sömürgeci sistem, üçüncüsüyse sömürgecinin buradaki faşist yapılarının ördüğü ağ… 

Bir toplum ancak örgütlenerek kimlik sahibi olur. Aziz Nesin “20. yüzyılda bir insanın örgütsüz olması, insan olmaması demektir” der…

Sendikalar, dernekler, partiler, birlikler, kulüpler vesaire yapılar ağ gibi örer toplumu. İşte AB ve ABD parasıyla son 30 senede sömürgeci ve emperyalistlerin başardığı toplumdaki örgütleri yok ederek, yerine projeci-foncu çıkar gruplarını tesis etmek oldu.

Türkiye’ye kılçıksız balık gibi servis etti örgütsüzleştirilmiş toplumu AB ve ABD emperyalizmi!

Toplumda karşılığı ve etkisi olan demokratik kitle örgütlerinin yerini toplumda hiçbir karşılığı ve etkisi olmayan sivil toplum örgütleri aldı. Para karşılığı yapılan “projeler” toplumsal ilerleme için verilen mücadeleleri ortadan kaldırdı.

Bu “sivil toplum” kapanı kurulmadan önce mücadele edenler “boş vakit”lerinde mücadele yaratıyordu. Şimdi ise bir sivil toplum örgütünün profesyoneli olarak para karşılığı topluma dokunmayan “projeler” yaparak mücadeleleri öğütüyorlar.

Bugün üç sorun var karşımızda: Kendi örgütsüzlüğümüz, sömürgecinin kurduğu sistem ve sömürgecinin yedek ordusu faşist paramiliterler!  

Tarihin en gerici dönemlerinden birine örgütsüz yakalandık!

Sendikalar tabanlarından koptu, her dernek birkaç kişinin “mesleği” oldu, partiler ise pastayı paylaşamayıp dağıttı…

Emperyalizmin ve ahmak milliyetçiliğin tuzaklarla ördüğü bir Kıbrıs sorununun ortasında bugün günden güne büyüyen bir faşizm sorunumuz var.

-Bugüne kadar ne yazdık?

Türkiye Kıbrıslı Türklere karşı kansız bir soykırım yürütüyor; kültürel soykırımın gereklerini harfi harfine hayata geçiriyor. Bu kültürel soykırımın idaresinde bugün Türkçü faşizm ve İslamcılar var!   

1974’ten beridir taşıma nüfusla başlayan, üretim kurumlarımızın tasfiyesi ile devam eden, kültür-eğitim-değer-inanç kurumlarımızın tasfiyesi ile tamamlanan süreçte imzalanan protokollerle yok edilen kurumlarımızın yerine Türkiye kendi sömürgeci kurumlarını tesis etti. Son olarak yargı ve laikliğe geldi sıra…

Bugün dünyanın her yerinde faşizm ve İslamcılık sorunu var. Lâkin bizdeki sorunun kaynağı içerde değil dışarıdadır, Türkiye’de! Bizi tehdit eden Türkçü faşistler ve siyasal İslamcılar ile onların Kıbrıs’taki tetikçileri Kıbrıs toprağındaki en ufak farklılığı kendi varlığına tehdit olarak algılıyor.

“Ya sev ya terk et” diyecekler Kıbrıslılara yakında!

Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri insan selinde boğmak için taşıdığı nüfusu savunan gafiller çıkıp herkesin KKTC vatandaşı olmasını ve her KKTC vatandaşının “Kıbrıslı Türk halkı” olduğunu söylüyor.

KKTC’de yani işgal rejiminde “adil bir düzen” kurulamadığı için işgalcinin taşıdığı nüfusun vatandaş olmaya mecbur kaldığını söylüyor; Kıbrıs’a taşınan nüfusu Kıbrıslıların entegre edemediği için suçlunun Kıbrıslı olduğunu söylüyor işgalcinin solcuları…

Burada soru şu: 84 milyon mu 150 bin kişiyi entegre eder, 150 bin kişi mi 84 milyonu?

Türkiye’den yapılan her hakarette geleneksel faşizmin biz Kıbrıslıları “Hain Türkümsüler” olarak gördüğü gerçeği var. “Hain Türkümsüler” entegre değil, yok edilir!

(30 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author