Keşke zor zamanda konuşsaydınız

Şener Levent – Neden şimdi öğreniyoruz bunları?..

Zamanında neden söylenmedi?

Neden iş işten geçtikten sonra?

Mustafa Akıncı’nın Büyükelçi Başçeri’yi makamına davet ettiğini biliyorduk…

Büyükelçi’nin Akıncı’ya gitmediğini de biliyorduk…

Ancak Akıncı’ya “Ankara’nın talimatıdır, gelemeyeceğim” dediğini bilmiyorduk…

Topluma bunu neden açıklamadın Sayın Akıncı?

Ya Başçeri’yi saraya ilk çağırdığında sana söylediklerini biliyor muyduk?

Hayır, onu da bilmiyorduk…

Onu da şimdi öğrendik…

Ne demiş:

“Sen federasyon istiyorsun… Türklükle ilgili olarak da sen ayrı bir kimlik peşindesin… Kıbrıslı Türk kimliğinin peşindesin… Türkiye bütün kurumlarıyla burada değişim olmasını ister”…

Bunları bu kadar geç öğrenmenin faturası çok ağır toplum için…

Sen cumhurbaşkanıydın ancak…

Büyükelçi de sana itimatnamesini sunmuş birisiydi…

Bu davranışlarından dolayı onun görevden alınmasını talep edebilirdin…

Talep etmedin…

***

Dahası da var…

Bilmediğimiz ve şimdi öğrendiğimiz başka önemli şeyler…

Tehditler üzerine Güvenlik Kuvvetleri Komutanını da çağırmış saraya Akıncı meğer…

Ve ona demiş ki:

“Sen bu ülkenin güvenliğinden sorumlusun, polis sana bağlıdır. Sınır ve iç güvenlik de… Bunları anlatıyorum, bilgin olsun… Normal bir ülke olsak, sana bu gelenleri ve bizi tehdit edenleri tutuklaman için emir verdirirdim”…

Ancak bu sözler üzerine komutanın ona ne cevap verdiğini açıklamıyor…

Neden?

Adam hep sustu, yalnız dinledi ve hiçbir şey söylemedi mi yani?

Topluma bunu açıklamakta da çok geç kalmadın mı Sayın Akıncı?

***

Ama ben neye şaşıyorum yine de en çok?

Tüm bunları bile bile, seçim sonuçları açıklandıktan sonra herşey sanki çok normalmiş gibi davranman…

Yenilgiyi kabullenmen…

Ve hatta siyasi hayatına son verdiğini açıklayarak, senden mücadele sözü bekleyen taraftarlarını ağlatman…

Sonra da, sanki demokratik bir seçim yapılmış gibi kalkıp saraya, görev devir törenine gitmen…

Yani ne seçim gecesi, ne de saraydaki törende şimdi bize söylediklerinden hiç bahsetmemen…

Hayal kırıklığından başka bir şey değil…

***

Ya Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ’ın anlattıkları…

Onları da bilmiyorduk…

Ve ne yazık onları da şimdi öğrendik…

Bir MİT’çi tarafından aranmış…

Kalkıp gitmiş görüşmeye…

Merit Park Otel’de üç kişi bulmuş karşısında…

Ankara’dan gelen MİT Operasyonlar Başkanı Kemal, MİT Yunanistan ve Kıbrıs Bölüm Başkanı Ali ve Uzman Hakan…

Kendisine demişler ki:

“Düşman kapıya dayandı. Bizim burada Türkiye’yi seven, Türkiye’ye ihanet etmeyecek, Türkiye ile işbirliği yapacak kişilerin başta olmasına ihtiyacımız var. Onun için buradayız”…

Gürçağ onlara Akıncı’nın söyledikleri gibi biri olmadığını, hatta 1974’te yaralandığını da hatırlatınca şöyle demişler:

“Bunu bilmiyorduk… Niye söylemiyor? Rumlara şirin görünmek için olmasın… Akıncı’nın zehirli bir dili var”…

MİT’çilerin o gün Cenk Gürçağ’a söyledikleri en önemli şey ise şu:

“Biz Akıncı’yı orada istemiyoruz. Zaten kazanamayacak. Kazanmaması sağlanacaktır. Kazansa da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ona yakın olan herkesin aldığı nefese kadar haberimiz vardır. Mustafa Akıncı’ya iletmeni hassaten rica ederim. Adaylıktan çekilmesi başta kendisi için, ailesi için ve yakın çalışanları için en hayırlı olacaktır. Söyle bu akşam Facebook’tan yazsın. Biz en yukarıdan geliyoruz. Hiç kimse ve hiçbir şey Türkiye’nin bekasından önemli değildir”…

***

Bu anlatılanlar zamanında, günü gününe topluma açıklanmış olsaydı, herşey başka türlü olurdu…

Ama Akıncı ve saraydaki ekibi ta baştan beri sarayda çok bocaladı…

Tayyip Erdoğan’ı karşısına almamak ve hatta ona şirin görünmek için çok çalıştı…

Mesela Erdoğan’ın gözünde diken olan bizim gazeteyle ilişkisini saraya yerleştiği ilk günden kesti…

İlişkisini kesmek için de ona yaptığımız tek bir eleştiriyi bahane saydı…

Akıncı’yı devirme kararı 22 Ocak 2018’de Ankara’da verildi…

Gazetemize yapılan linç saldırısına müdahale ettiği için…

Oysa bu olayı daha çok büyütme niyetinde değildi…

Ama daha sonra hep susması bile onu kurtaramadı…

(11 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author