Ya ölünür ya eğlenilir Kıbrıs’ta!

Leymosun yangınında yanarak ölen dört Mısırlı işçi… Marzok, Elisa, Ezad ve Maged…

Aziz Şah – Bu memlekete sömürgecilerin şaha kalkan at üstündeki heykelleri dikilir, at muhakkak erkektir…

Bu memlekete işgalcilerin kılıç çekip “İleri!” derkenki heykelleri dikilir…

Bu memlekete nutuk atan yabancıların heykelleri dikilir…

Bu memlekete Kıbrıslının heykeli yedi tane iskemleye otururken yapılır…

Bu memlekete Kıbrıslı “asil” köylünün heykeli dizleri üzerine çökerken yapılır, dizleri üzerine çökmeye “asalet” denir…

Bu memlekette istilacıların heykelleri at üstünde ya da ayakları üzerindedir, yerli ahalinin heykelleri iskemlede otururken ya da dizleri üzerine çökerkendir…

Anlamamıştır bu ada “Dizlerim üzerinde yaşamaktansa ayaklarım üzerinde ölmeyi yeğlerim” sözünün manasını…

“Küçük bir kıvılcım bir çayır yangını başlatabilir” sözünü de anlamamıştır bu ada.

Ah Leymosun, Kıbrıs’ın en asi işçilerinin yaşadığı şehirdi bir zamanlar. Orda bile çıkmadı “çayır yangını”, hep orman yangını musallat oldu bize…

Bu adada “Kıvılcım” isimli gazete çıkmamıştır. Ama “Ateş” diye de çıkmıştır, “Nacak” diye de. “Kıvılcım” ismini devrimciler kullanır, “Ateş”i ve “Nacak”ı faşistler! Bu sebeptendir küçük bir kıvılcım bir çayır yangını başlatmaz ama ateş ve balta bir araya geldi mi memleket yangını başlatır…

Ne alaka demeyin, o alaka, alakaya dirifil…

Kozalaklar, altıntoplar, zeytinler gördüler mi ateşi dönüşürler havan topuna, el bombasına, mayına…

Mayına dönüşür bir zeytin içten içten, toprağın altından, gövdesinin içinden patlar…

Kozalaklar yandı mı üç gün üç gece beraberinde ne varsa yakar…

Altıntopları kâfiye olsun diye yazdım…

Hiçbir “olay”ı tek başına konuşamazsınız bu adada. Elli sene geriye gidip başlamazsanız anlatmaya sözün hükmü yoktur. Müzede yaşarız. Müebbet “Bir zamanlar Kıbrıs”tır burası. Hiçbir zaman “Şu anda şimdi Kıbrıs” yoktur.

Her “olay” tek başına Kıbrıs’ın “vatan”lığını getirir gündeme. Her “olay”da Kıbrıs nerede başlar nerede biter, meselemiz budur. Ölçektir mesele. “İki yarım bir bütün eder mi?” meselesi yangında da yağmurda da yasta da çıkar karşımıza…

Güneydeki yangının külü kuzeye düşer ama sorarsınız hâlâ, “yurdum ikiye bölünmüş ortasından, hangi yarısını sevmeli” diye…

“Büyük Türkiye”, “Büyük Yunanistan”, “Büyük Britanya” gibi değildir Kıbrıs, sadece Kıbrıs’tır. Yoktur başkasının toprağında gözü Kıbrıs’ın, herkesin gözü onun toprağındadır!

Ne zaman yangın tutsa dağlarımızı, anlamsızlaşır yazı. Çünkü yazdığımız her satır topraktan beslenir, toprak yanarken yazının yazıldığı zemin yanar.

Yazdık bunu da deftere. 1953 Baf Depremi’nin yanına, 2021 Leymosun Yangını diye…

Baf dağlarında Girit Tera köyünde 1893’ten kalma bir “Casino” var. Bugünkü “Casino”lardan değil. İngiliz zamanı Kahire’den gelirlerdi Baf dağlarına eğlenmeye. Girit Tera’ya Mısır’ın Kahire’sinden eğlenmeye gelirlerdi bir asırdan uzun zaman önce…

Leymosun yangınında yanan dört Mısırlı işçiyi duyunca hatırladım Baf dağlarına eğlenmeye gelen Mısırlıları…

Dedeleri, büyük dedeleri kefiyeli Kıbrıslıların memleketinde kefiye giyen Mısırlı işçiler yanarak öldüler.

Yabancı diplomatların golf oynamaya, kumar oynamaya ve eşlerini aldatmaya geldikleri bu adanın kaderidir. Ya ölmeye gelinir ya eğlenmeye Kıbrıs’a; mensup olduğunuz sınıfa göre ya ölürsünüz ya eğlenirsiniz bu adada. Yoktur insanca yaşamak kaderimizde!

(5 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author