Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki sömürge rejiminin basit şeması

Aziz Şah – Kıbrıs’ın üzerinde bir tane devlet vardır. Kıbrıs Türk toplumunun kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti…

Bugün KKTC denilen yapı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal edilen toprakları üzerinde Türkiye’nin sürdürdüğü yasadışı faaliyetleri perdelemenin ve dünyaya karşı ‘Kıbrıslı Türklerin rızası var’ demenin aracıdır…

Bu ‘rıza üretimi’ni de UBP ve türevleri üzerinden yapmıyor Türkiye…

Kendine ‘sol’ diyen ancak UBP’den farkı olmayan CTP ve türevleri üzerinden yapılıyor bu ‘meşruiyet üretimi’…

İşgalcinin kukla meclisindeki bir UBP’li ayrılıkçı vekil ile bir CTP’li federalist vekil Brüksel’e, Strazburg’a, New York’a gittiğinde Batılı diplomatlara aynı şeyi söylüyorsa kimse ‘sol’dan başkasında suç aramasın…

Adaya döndüklerinde UBP’li statükocu ilan ediliyor, CTP’li de çözümcü…

İşte UBP ve türevleri ile CTP ve türevleri Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğu Sömürge İdaresi’nin esas kurumlarını perdelemek için kullanılan muşamba paravandır…

KKTC Meclisi, Yargısı ve Cumhurbaşkanlığı buradaki Sömürge İdaresi açısından sadece perde işlevi görür.

Damına bayrak dikilen meclis, bağımsızlığı ile övünülen ancak tek bir yolsuzluk dosyası kapatmamış olan yargı ve ‘‘Müzakerelerde tüm sorumluluk Ankara’dadır’’ ya da ‘‘Ankara otur derse otururum, kalk derse kalkarım’’ veyahut ‘‘Sığınılacak tek limanımız Türkiye’dir’’ veya ‘‘Türkiye’nin adamı olmaktan gurur duyuyorum’’ ve ‘‘Türkiye’siz cennete bile gitmem’’ diyen Cumhurbaşkanlığı buradaki Sömürge İdaresinin KURUM’u değildir.

‘Sömürgecinin kurumları’ dediğimizde yanlış anlaşıldığımızı fark ettim…

Biz ‘sömürgecinin kurumları’ diye yazdıkça mesela Diyanellos Sigara Fabrikası’ndaki ‘meclis’i kastettiğimizi sananlar varmış…

Ya da önemli dosyaların kaybolduğu veya hiç intikal etmediği yargı…

Veyahut Saray’ın bahçesindeki çiçekler üzerinde bile söz hakkı olmayan Cumhurbaşkanı!

Burada bir cumhuriyet yok ki cumhurbaşkanı ve anayasal rejim olsun…

Her sandık demokrasi demek değildir…

Askeri bir rejimde yaşıyoruz!

Sömürgecinin kurumları en tepede Ankara ve Lefkoşa’dadır…

Ankara’da TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın başında oturduğu Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’dür omurga. Eski adıyla ‘Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı’… Ancak Türkiye’deki Cumhurpatronluğu sistemi ile Kıbrıs’ın kuzeyinin ‘tek’ patronu mertebesine yükseltildi Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü!

Lefkoşa’da ise Üst Koordinasyon Kurulu var. GKK kuruluş yasasının 4. maddesine göre, “Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ve kilit personeli Türk asıllı yurttaşlardan seçilerek atanır”… Kıbrıslı Türkler de ‘Türk asıllı’ sayılmadıkları için sözde ‘kendi orduları’nda komutan olamazlar. İşte bu sebepten mütevellit, Üst Koordinasyon Kurulu’nda Türk asıllı bir Türkiyeli GKK Komutanı, bir KTBK komutanı ve tabii ki adı ‘elçi’ kendisi vali olan Lefkoşa TC Elçisi bulunmaktadır.

Bir yanlışı düzeltelim…

Kıbrıs’ın kuzeyinde sömürgeci sistemi anlatırken ‘sömürgecinin kurumları’ dediğimizde konunun sahte meclis, bağımlı yargı ve Silihtar’daki kukla ile alakası yoktur.

Şunu da net olarak ortaya koyalım: Silihtar’da kim olursa olsun kukladır. Bazılarının Mustafa Akıncı ya da Mehmet Ali Talat zaafı yüzünden sömürgecilik analizi sulandırılamaz. Kaldı ki Akıncı ve Talat Kıbrıs sorununda Türkiye’nin çizdiği resmi çerçevenin dışına çıkmadı. Kişi odaklı değil sistem odaklı bakar, sömürgeciliğin ve ırkçılığın bir sistem olduğu idraki ile hareket ederseniz, en kritik aşamalarda mücadeleye sırtını dönen ya da mücadeleyi ‘oy’a tahvil ederek sandığa kilitleyen bu ‘liderler’in aslında açık birer yara olduğunu görürsünüz…

Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü ve Lefkoşa’daki Üst Koordinasyon Kurulu’nun altında da kurumlar var.

Mesela ‘sol’umuzun “Reddediyoruz” dediği ancak hayata geçen Koordinasyon Ofisi…

Mesela belediyelerin ve sivil toplumun tabi olduğu (patronu) TC Lefkoşa Büyükelçiliği Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi…

Mesela Osmanlıcı ideolojinin aparatı olarak da kullanılan TİKA…

Mesela BM ve emperyalistler nezdinde ‘müftülük’ muamelesi de gören Din İşleri Başkanlığı…

Mesela Kıbrıs Türk toplumuna ait olan, ancak İslamcı kadroların yönetimine çöktüğü Evkaf…

Mesela Ülkü Ocakları ile Karadenizliler ve Hataylılar gibi Hemşeri Dernekleri…

***

Salih Olgun dostumuz sömürgecinin kurumlarının nasıl iç içe geçtiğini yazmıştı yakın zamanda. Aktarmakta fayda var:

“Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı(TİKA) Türkiye İşbirliği Koordinasyon Ajansı olarak adı değiştirilen (TİKA) dahil “başbakanlık”ta bu tür TC görevlilerinin geçmiş yıllarda da ”müşavir” olarak bulunduğunu TC Lefkoşa Büyükelçiliği ile işbirlikçi acentelerden UBP yetkilileri de açıklamıştır.

1999-2003 yıllarında Başbakanlıkta Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı(TİKA)’ndan Nurşen Baytekin’in görev yaptığı bilinmektedir. Söz konusu kişi burada görevli bulunduğu süre içerisinde ÇEKOVA -ÇEVRE KORUMA VAKFI (http://www.cekova.org/) Kurucuları arasında, Mütevelli heyetinde ve yönetim kurulunda görev aldığı da görülmektedir.

TİKA’nın adının Kontrgerilla Cumhuriyeti TC’nin Ergenekon operasyonları içerisinde yer alması nedeniyle TC’nin Kıbrıs’taki TİKA Koordinatörü 2009’da ”Ekonomi ve Planlama Müsteşarı” olarak gösterildiği değerlendirmesi yapılmıştı.

*

SÖMÜRGECİNİN “ÜRETEN GENÇLER BULUŞMASI” VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!

TC Gençlik Spor Bakanlığı “Genç Gönüllüler” adı altında “Üreten Gençlik Olsun” projesini uygulamaya koymuştur.

Bu proje Türkiye’de uygulandığı gibi sömürgeleri Kıbrıs’ın kuzeyinde ve Kuzey Kürdistan’da da uygulanmaktadır.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki TC Sömürge Valiliğinin (Lefkoşa Büyükelçiliği) TİKA örgütü koordinasyonunda Gençlik Merkezi Birliğinde (Koordinasyon Ofisi’ni ‘reddediyoruz’ diyenlerin bir kısmın da dahil olduğu) Gençlik Dairesi ve TİKA Lefkoşa Ofisi sponsorluğunda “Üreten Gençler Buluşması” adı altında gerçekleştiriliyor.

TC sömürgeci devleti sömürge halkının iradesini ayaklar altına aldığı gibi buna paralel olarak halkımızı asimilasyon vb. uygulamalarıyla da kültürel, sosyal, ekonomik alanlar dahil her yönden kendi kontrolü altına alıp şekillendirmeye çalışıyor.

Peki, “biat değil özgürlük” vb. söylemleriyle TC devletinin seçimlerdeki belirleyiciliğine karşı çıktıklarını iddia eden “ilerici, demokrat, devrimci” örgütler, işgalci ve sömürgeci devletin organize ve finanse ettiği böylesi bir “müdahale”yi (eğer duruşları ikiyüzlü bir karşı duruş değilse) nasıl olumlayabiliyorlar?

Eğer “atanmış kayyum” dediklerinin seçimlere müdahale ile seçtirildiği, “Kıbrıslı yerli halkın özgür iradesine müdahale edildiği” tespit ve değerlendirilmesi yapılıp rapor hazırlanmışsa ve örgütler bu rapora destek verebiliyorsa, kendi örgüt yönetiminde yer alan üyelerinin, Valiliğin TİKA ve Gençlik Dairesi eliyle yürüttüğü “Üreten Gençler Buluşması” adı altındaki böylesi “müdahaleler”ine katılarak destek verilmesini nasıl olağan, normal bir olay olarak değerlendirebiliyorlar acaba?..

“Biat değil özgürlük” diyorsanız sadece sömürgecinin seçim dönemlerinde değil, yaşamın her alanında sömürgeciye biat etmemeyi ilke edinmek, tutarlı olmak gerekir!

Yoksa biat edilmemesinden söz ettiğiniz sömürgecinin Valisine biat ve “kayyum” dediğiniz işbirlikçi başını da “yerli halkın özgür iradesinin yansıdığı toplum lideri” gibi kabul etmiş olursunuz, olumlarsınız “üreten gençler buluşması”nda!

“Koordinasyon Ofisine hayır, reddediyoruz” diyerek Sömürge Yönetiminin Üst-Alt Koordinasyon kurullarını, TİKA vb. görmekten kaçınarak bu kurumların projelendirdiği operasyonlara araç olmak biat değil de nedir?

Üreten gençlerin, özgür birleşik demokratik bir ülkede yöneten özgür gençler olmasını isteyen ilerici, demokrat, devrimci komünist örgütler ve bireyler, sömürgeciden sömürüden kurtulmak hedefindeyseler eğer, yaşamın her alanında sömürüye ve sömürgeciye karşı kendi alternatiflerini yaratmak, devrimci dayanışmayı, işbirliğini, güç birliğini, mücadele cephesini oluşturmak zorundadırlar!’’…

***

Salih Olgun dostumuz sömürgeci kurumları deşifre eden en önemli aydınlarımızdandır.

“KKTC anayasasına göre” diyerek sözde muhalefet ettiğini zannedenler…

“KKTC’nin reforme edilebileceği” inancı ile Kıbrıs’ın kuzeyini ‘yurt’ bilip işgalcinin oluşturduğu ölçekten Kıbrıs’ın bütününü inkâr edenler…

Para politikası Türkiye Merkez Bankası’na bağlı, maliyesi tamamen Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’nden geçen, bütçesi ise kalem kalem TC-KKTC Mali Protokolleri’ne tabi olan KKTC’nin Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki Sömürge İdaresi’nin bir perdesi olduğunu görmek bu kadar zor olmasa gerek.

Para-maliye-bütçe konusunda sömürgecisine tamamen tabi olan KKTC perdesinde “kendi ayakları üzerinde duran ekonomi” söylemi zırvadır.

Kumarhanelerinde ve bankalarında kara para aklanması ve limanlarından kaçakçılık yapılabilmesi için yaşatılan KKTC’de; “vergi adaleti” sağlayıp, ultra-zenginler için KKTC meclisinde “servet vergisi” çıkararak ve kayıtdışı ekonomi ile mücadele ederek ‘başka bir KKTC mümkün’ diyenler, işgal altındaki bir ülkede demokrasi, ekmek ve özgürlüğü ‘muhasebe’ meselesi zannediyorlar!

Vergi adaletini kim getirecek KKTC’ye?

-Bileşik Faiz yasasını yapan Meclis!

Ultra-zenginler için “servet vergisi”ni kim çıkaracak?

-AKSA’nın ve kumarhanelerin vergi ve elektrik borçlarını silen ve üstüne teşvik ödeyen Meclis!

KKTC Dolar milyonerleri ve milyarderleri vergi ödemeden huzur içinde yaşasın diye vardır…

Özel sektörde sendikalaşmayı zorunlu hale getirecek olan yasayı kim yapacak?

-Kamu kurumu CAS’ta sendikalaştıkları için işten atılan UBP’li işçileri işten atan Meclis!

O işçiler Meclis’in önüne çadır kurduklarında gidip ziyaret ediyordum. Solcu ve sağcı vekiller Mercedesleri ile geçerken boru çalarak ‘selam’ veriyordu…

Sendikalaşmak için işyerlerinde mücadele edilir…

Bağımsız bütçe ve maliye için kalem kalem mücadele edilir, ama bu bağımsız Kıbrıs mücadelesinden ayrı değildir: Askere değil sağlığa bütçe dediğiniz yerde mücadele başlar, ama KKTC meclisinin “servet vergisi” yasası yapmasını beklerseniz ahaliye yalan söylersiniz!

KKTC’nin reforme edilerek İskandinav Sosyal Demokrasisi modeline geçileceğini iddia etmek Sömürge Rejimi gerçeğini inkâr ederek halkın kafasını bulandırmaktır: Rejimi savunmaktır!

Sömürge Rejimi’nin kurumlarının yanında “anayasaları” da var: Onlar da Protokollerdir!

Elektrik, su, balıkçılık, kıta sahanlığı, sahil güvenlik, kara yolları, telekomünikasyon, sanat, eğitim, e-devlet, kent güvenliği/mobese, ormancılık, vergi, sağlık, sigortacılık, denizcilik, spor ve aklınıza gelebilecek her konuda Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki faaliyetlerini perdeleyen TC-KKTC protokolleri var.

Protokollerin her biri dünyaya karşı “uluslararası anlaşma” görüntüsü verirken sömürgeci efendinin yerli Kıbrıslı’ya karşı kararnameleridir.

Ömrünü Kürdistan’ın nasıl sömürgeleştirildiğini didik didik inceleyerek geçiren İsmail Beşikçi hocamız 1992’de şöyle yazar:

-“1990’da kararnamelerden söz ediliyordu. ‘Sömürgeler Kararnamelerle Yönetilir’ diyorduk. Şimdi, sömürge yönetimi, yasa, tüzük, kararname… hiçbir mevzuatla kayıtlı değildir, hiçbir mevzuata bağlı değildir. Tam anlamıyla keyfi bir yönetim egemendir”…

Önce kararnameler vardı, sonra keyfi idare, şimdi ise kayyumlar var.

Beşikçi’den mülhem çok yazdım “Sömürgeler protokollerle yönetilir” diye. Ama gene Beşikçi’nin dediği gibi “sömürgenin bile bir statüsü vardır”. Biz ise son imzalanan protokollerle statüsüzleştirildik.

Merkez Bankası’nın müdürünün Ankara’dan atanması ve GKK’nın komutanının TC vatandaşı olması şartı ‘öğrenilmiş ırkçılık’tır Kıbrıslılar için. Yetmez…

2020 Mali Protokolü’nün 17. Maddesine göre tüm bakanlıklara asgari 3 yetkiliden oluşan ‘Proje Uygulama ve Takip Komisyonları’ adıyla kayyum atandı…

Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin Vakıf Yöneticiler Kurulu’na Türkiye’den iki kayyum atandı… 

Denktaş 21 sene önce 2000 senesinde bir rapor yazdı Demirel’e. Türkiye’den gönderilen paranın kontrolü KKTC hükümetlerine verilmesin dedi. Ayrıca hükümetin tepesinde “Milli Koordinasyon Kurulu” vardı o günlerde: “Denktaş ve komutanlar”…

Yani bugünkü adıyla TC Elçisi ve iki Generalden oluşan “Üst Koordinasyon Kurulu”!

Denktaş’ın o gün Demirel’den talep ettiği Kıbrıs Türk toplumunun tam MALİ ESARET’ini Erdoğan istibdadı hayata geçirdi.

Denktaş’ın Demirel’e rapor yazdığı 2000’den 20 sene sonra, 2020’de imzalanan TC-KKTC protokolü ile Ankara bütün yetkileri Kıbrıslı Türklerden aldı. TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı mali ve siyasi tekeli eline aldı. Bakanlıklara kayyum atandı. Mali politikayı belirleyecek hiyerarşi protokolde şu sıra ile verildi:
1. Kıbrıs İşlerinden Sorumlu TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı
2. TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü
3. TC Teknik Heyeti
4. TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi
5. KKTC Teknik Heyeti
6. Uygulama Birimleri

Sömürgecinin kurumlarının şemasıdır bu…

TC’nin Kıbrıslı Türklerin başına atadığı bu heyetler, emperyalistlerin Osmanlı’ya atadığı Düyun-u Umumiye’den farksızdır…

Denktaş’ın 2000’de talep ettiği MALİ ESARET 2020’de gerçek oldu. KKTC ekonomik-kültürel-sosyal-politik kansız bir soykırım rejimidir. Reforme edilemezdir…

Sömürgeci kurumlar ve protokoller aracılığı ile Türkiye Kıbrıslılara politika yapmayı yasaklamıştır.

Meclis ve Silihtar Sarayı siyaset yeri değil, karagözün perdesidir!

(7 Kasım 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author