Kıbrıs’ta TC sömürgeciliğinin aynası: KKTC’nin Dolar borçlandırılması

Aziz Şah – KKTC, TC’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal rejiminin perdesidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘zarif’ ifadesi ile TC’nin alt-yönetimidir KKTC…

TC Devleti Kıbrıs’ın kuzeyini eskiden Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı ile, başkanlık sistemine geçildikten sonra ise Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü ile idare eder. İdare ederken de sömürgeciliğine meşruiyet sağlamak için ‘protokoller’i kullanır: Mali protokoller ve eğitim, sağlık, kültür, altyapı, su, elektrik, tarım, e-devlet gibi spesifik alanlardaki protokoller…

Mali esaret protokolleri son zamanlarda –içerdiği talimatlardan çok- TC’nin KKTC’yi Dolar borçlandırması ile gündeme geliyor…

İşgal rejiminin perdesi KKTC’nin 35’inci kuruluş yıldönümünde TAK, “kurucu meclis”te el kaldıranlara mikrofon uzattığında Fuat Veziroğlu “Ticaret ve Sanayi Bakanı” olarak Türkiye’ye ilk kez gidişini anlatmıştı…

“Her yıl yapılan” işbirliği protokolünü imzalaması gerekiyordu…

Veziroğlu:

-“Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci’yle toplantıya girdik. ‘Bu iş rutin bir şeydir. Her yıl yapılır. Bir şey hazırladık’ deyip imzalamam için önüme bir kağıt koydular”…

Bu yüzden sorarız hep her protokol imzalandıktan sonra…

-Neyin altına imza attığınıza baktınız mı?

Okudunuz mu protokolü, diye sorup dururuz…

İşte Veziroğlu’nun önüne protokolü koydular…

“Her sene imzalanan rutin bir şey” dediler…

Bu yüzden TC sömürgeciliğinin Kıbrıs’taki yapısını analiz ederken yetkisiz KKTC meclisine, etkisiz cumhurbaşkanlığına ve bağımlı yargısına değil; önce TC’nin kendi kurumlarına, sonra bu kurumların sömürgeci programının ‘meşru’ çerçevesini oluşturan protokollere bakarız.

Yerli işbirlikçi Kıbrıslılara imzalatılarak sözde ‘uluslararası anlaşma’ statüsünde gösterilen bu sömürgeci protokoller/kararnameler rejimin resmi ‘anayasa’sıdır. 

Fuat Veziroğlu’nun yaşadığı olay da ‘tipik’ bir vakadır!

Veziroğlu anlatıyor… Önüne protokolü koyduklarında TC sömürge bakanına şöyle der:

-“Bizi protokolü müzakereye çağırdınız, şimdi okumadan imzalamamı istiyorsunuz”…

Veziroğlu, protokolü okuyunca bazı maddelerin Kıbrıslı Türk tüccarlara zarar verdiğini gördü ve karşı çıktı…

-“Karşı çıktıklarım arasında bir madde vardı ki, iki devletten birinde belli bir konuda büyük bir yatırım varsa, diğer devlet o yatırımı yapmaz deniliyordu. Tenekeci’ye ‘Biz küçük bir devletiz ve büyüğe karşı küçüğü korumamız lazım. Siz küçüğe karşı büyüğü koruyucu bir ifade kullandınız burada. Mesela Türkiye’de Coca Cola varsa, Ramiz Manyera Bel-Cola’yı büyütemeyecek. Bunu kabul edemem’ dedim” diyor…

Her “protokol” bir yok oluş dilekçesidir; altına imza koyan Kıbrıslılar kendi toplumuna ihanet etmiştir.

İlk kez TC ile kendi işgal rejimi KKTC arasında TL verip Dolar borçlandırma protokolü ne zaman imzalandı bilmiyorum.

Ancak TC Elçiliğinin 2001’den beridir yayınladığı raporlara göre, KKTC TC’ye Dolar borçlandırılıyor.

Türkiye KKTC arasındaki “borç-alacak”la ilgili en son yayınlanan rapora göre 2017 sonu itibarıyla KKTC’nin borcu 3 milyar 850 milyon Dolar’mış…

KKTC’nin TC’ye Dolar borçlandırılması konusunda 2009 ve 2021’de iki adet ibretlik Dolar borçlandırma protokolü var elimizde.

2009’da rezil bir tefeci anlaşması imzalatmıştı Ankara Ersin Tatar’a sözde ‘Maliye Bakanı’ iken…

2009’da imzalanan TC-KKTC kredi anlaşmasının belgesinde şöyle deniyor:

“Bu kredi anlaşması TC ile KKTC arasında 5 Kasım 2009 tarihinde imzalanan Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü…”

“İşbu kredi anlaşmasının imza tarihinden sonra TC ile KKTC arasında imzalanacak protokoller…”

Parantez açılıyor burada: “Bundan böyle protokoller diye anılacak…”

Çünkü sömürgeler protokollerle-kararnamelerle yönetilir…

“TC Hükümeti adına Hazine Müsteşarlığı bundan böyle ‘Kreditör’ diye anılacaktır…”

“KKTC Hükümeti adına Maliye Bakanlığı ‘Borçlu’ diye anılacaktır…”

Yani ortada mali yardım veya hibe yok. Borç ve kredi var!

“Kreditör tarafından Borçlu’ya aktarımlar Türk Lirası üzerinden yapılacaktır…”

Borçlu “ABD doları karşılığı borçlanmış sayılacak…”

“Anapara ve faiz ödemeleri de ABD Doları cinsinden yapılacaktır…”

2001’den beridir tutulan raporlar Dolar cinsinden; TL eridikçe borç büyür, anaparaya faizi de eklediniz mi, alın size mali esaret!

2009’da imzalanan rezil tefeci anlaşmasından sonra, daha da rezili 2021’de 500 Milyon Dolarlık borçlanma olarak karşımıza çıktı.

Öncelikle KKTC’nin borçlandırılması Kıbrıs Türk toplumunun borçlandırılması değildir. Bunda bir anlaşalım…

Ancak bu borçlandırma rejimi üzerinden bir ‘besleme’ ideolojisi üretiliyor. Kıbrıs’ın bütününü ülke olarak görmeyen, vizyonu ve misyonu yarım adaya sıkışmış KKTC’ciler en solundan en sağına bu ‘mayınlı arazi’den kaçınıyor.

Çünkü hiçleştirme sömürgecinin silahıdır. KKTC’ciliğin en sağından en soluna “Türkiyesiz bir hiçiz”, “sinek”iz, “hap”ız, ‘‘Türkiye sığınılacak tek limanımızdır’’ diyerek önce kendilerini sonra toplumu ‘sinek’ olduklarına inandırdılar.

Hiçleşmiş, kendine olan özgüvenini yitirmiş, Kıbrıs’ın bütünü üzerindeki ülke algısını kaybederek KKTC’ye sığınmış sol, asimile olarak kendi kimliğini yitirmiş insan için ‘sömürgecilik meselesi’ muhasebe meselesine döner.

Vergi reformu ile sömürge düzeninin düzeleceği algısı, politik mücadeleyi muhasebe hesabına indirgedi!

TC sömürgeciliğinin KKTC’ye TL verip Dolar borçlandırması bir muhasebe meselesi değildir. Ya da “tanınmamışlığın avantajı” olarak KKTC’nin kara para merkezi olması bir muhasebe meselesi değildir. Değil Kıbrıs’ın, Türkiye’nin ve dünyanın zenginleri arasına giren para ‘babaları’nın KKTC’de vergi listelerine girememesi bir vergi reformu, servet vergisi ya da muhasebe meselesi değildir, sömürgeci rejim meselesidir!

Sömürgelerde ekonomi kendi ihtiyaçları doğrultusunda değil, sömürgeci efendinin biçtiği gömlek çerçevesinde şekillenir: Muhasebe hesabı ile değişmez! 

Bütçenizde 100 lira var. Bu 100 lirayı nasıl harcayacağınız meselesi iktisadi bir mesele değildir. Rejimin karakteri, sınıf mevzilenmesi ile mücadelesi ve siyasi tercih meselesidir. Siyaset herşeyi belirledikten sonra matematik konuşur…

Ancak bizde KKTC’ci sol bir işgal rejimi olan KKTC’nin vergi reformu, kayıt dışı ekonominin denetlenmesi ve servet vergisi ile reforme edileceğinin ‘muhasebesi’ni yapıyor.

4 Haziran 2021’de TC’nin kendi alt yönetimi KKTC’ye imzalattığı 500 Milyon Dolar’lık kredi/borç anlaşmasına göre, TC Hükümeti adına Hazine ve Maliye Bakanlığı ‘kreditör’, KKTC hükümeti adına Maliye Bakanlığı ‘borçlu’, 500.000.000 ABD Dolarına kadar bir mali kaynak ‘kredi’ diye anılacaktır.

TC Kıbrıs’ın kuzeyinde kendi harcamalarını karşılamak için bir cebinden TL’yi çıkarıp diğer cebine Dolar olarak koyuyor, koyarken anaparanın üstüne faizi de koyuyor; buna da TC-KKTC kredi anlaşması diyor.

TC’nin (KK)TC ile imzaladığı anlaşmaya göre;

“Kreditör, işbu Kredi Anlaşması vasıtasıyla, Anlaşmalar’ın KKTC tarafından uygulanmasına mali destek sağlamak ve bu çerçevede kamu sektörünün yeniden yapılandırılması, mali sektörün yeniden yapılandırılması ile Anlaşmalar’da öngörülebilecek diğer alanlarda kullanılmak üzere Borçlu’nun ihtiyaç duyacağı 500.000.000 ABD Doları’ a kadar olan miktarı, ilgili mali l bütçe ödenekleri ile sınırlı olmak kaydıyla Kredi olarak vermeyi kabul ve taahhüt eder.”

TC, kendi alt-yönetimine 500 Milyon Dolar borcu IMF’nin tabiri ile Yapısal Reform karşılığı veriyor protokole göre. TC kendi sömürgesinde ‘reform’ yapılması için kendi kendine borç veriyor. Sonra da, ‘‘İşbu kredi anlaşması kapsamında ortaya çıkacak uyuşmazlıklara Türkiye Cumhuriyeti kanunları uygulanacaktır. Anlaşmazlıkların giderilmesinde Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yetkili olacaktır’’…

İşin ironisi, TC Elçiliği 2001 yılından 2017 yılına kadar yayınladığı raporlarda KKTC’nin TC’ye 3 Milyar 850 Milyon Dolar borcu olduğunu beyan etti. 2021 yılında ise tek seferde 500 Milyon Dolar borçlandırdı.

KKTC denilen işgal rejiminde pandemi hastanesi, köy yolları, yeni Ercan Havalimanı meşhur Rizeli müteahhitler tarafından yapılıyor. Eskiden ‘‘ihalelere Ankara’da çıkılır’’dı; artık ihaleye de çıkılmıyor.

Tam da İsmail Beşikçi’nin dediği yerdeyiz:

-“1990’da kararnamelerden söz ediliyordu. ‘Sömürgeler Kararnamelerle Yönetilir’ diyorduk. Şimdi, sömürge yönetimi, yasa, tüzük, kararname… hiçbir mevzuatla kayıtlı değildir, hiçbir mevzuata bağlı değildir. Tam anlamıyla keyfi bir yönetim egemendir”…

İşte Kıbrıs’ın kuzeyindeki müteahhitlik işleri de ihalesiz olarak, Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği Yasası’nın mevzuatlarına aykırı, keyfi bir şekilde sömürgeci sermaye gruplarına pay ediliyor.

500 Milyon Dolar’ın izini sürdüğüm 11 Ağustos 2021 tarihli yazımda, Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer’in açıklamasını aktarmıştım, tekrar aktarayım:

-(İhalelerin Ankara’da açılması) “Utanmamız gereken bir durumdur. Ülkenin başında olanların utanması gereken bir durumdur. Bu durum, yönetim zafiyetinin bir yansımasıdır. Türkiye’de bir iktidar vardır ve kendi yandaşlarına iş imkanı yaratmak istemektedir. Ben bunu yadırgamam ama bir salgının içerisindeyiz, ekonomimiz dibe vurdu. Dolayısıyla çıkıp da ‘bu ihalelere bizim ihtiyacımız vardır. Siz bizi borçlandırmak yöntemi ile bu işleri yapıyorsunuz. Bunlar hibe değildir. Sayın Cumhurbaşkanının imzalamış olduğu ‘500 milyon dolar daha KKTC’ye kredi verdik’ dediği paralardan ödeniyor bunlar. Bizim ekonomimizin özellikle bu dönemde buna şiddetle ihtiyacı vardır’ deyip de bunu ülkemize getirmek için çaba sarf eden bir siyasi yapımız yoktur”…

Ankara’nın KKTC’yi borçlandırarak kendi müteahhitlerine Kıbrıs’ın kuzeyinde iş yaptırdığından yakınıyor Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği.

Ankara kendi uygun gördüğü projeleri kendi müteahhitlerine yaptırıyor. Sonra Ankara bir cebinden TL çıkarıp, diğer cebine üstüne faiz bindirerek Dolar koyuyor. Bunu da KKTC’ye borç yazıyor. Bu bir muhasebe meselesi değildir. Bu sömürgeciliktir; mali esaret zinciri vurarak yeniden üretilen ‘besleme’ ideolojisidir.

Bu mali sömürgeciliğin beslemeleri Rizeli müteahhitlerdir!

Atina’da devrimci bir sanat galerisinde resim sergisini gezdiğiniz hissi veren Exarchia semti vardır. Her duvarda bir mücadelenin resmi çizilidir…

Exarchia’ya yemek yemeye gittiğinde dayak yiyen bir Maliye Bakanı vardı. Sol liberal parti SYRİZA’nın ilk Maliye Bakanı Yanis Varufakis…

Varufakis’le siyasetlerimiz uyuşmasa da takdir edilecek bir yönü vardır. Temmuz 2015’te halkın %62’si referandumda kemer sıkma politikalarına karşı çıkmasına karşın ekonomiyi Alman emperyalizmine teslim eden Aleksis Çipras’a ilk postayı koyup istifa eden Varufakis olmuştu.

Yunanistan’ın AB’nin mali sömürgesi haline gelme sürecinde pazarlık masasında Varufakis vardı. O günleri anlattığı kitabında aktarıyor:

Varufakis cep telefonu elinden alınarak büyük bir şatoya akşam yemeğine götürüldü. Masanın başında dönemin vampir Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble oturuyordu.

Schauble Varufakis’e şöyle dedi:

-‘‘Siz meselenin hâlâ borç olduğunu sanıyorsunuz. Borç nedir? Üstünü çizersin, biter. Biz sizin liberal sistemin dışında bir yolla bu krizi yönetmenize izin vermeyiz’’…

Siz meseleyi hâlâ borç mu zannediyorsunuz?

Emperyalistlerin ve sömürgecilerin borçlandırdığı her ülkede devrimcilerin ana sloganlarından biri ‘tüm borçların reddi’dir.

Son yıllarda liberal çevrelerde de borçların silinmesi meselesi tartışıldı. Örneğin, emperyalist sistemin en önemli kurumlarından, Dünya Bankası bile, ‘‘şeffaf olmayan, kamuoyunun yeterince bilgilenmediği otokrat yönetimler tarafından imzalanan borçları gayriahlaki borç (odious debt) olarak kabul ediyor. Gayri ahlaki borcu tanımlayan uluslararası hukuk teorisine göre, despotik bir rejimin aldığı borçların ulusun tümünden tahsil edilmemesi gerekiyor. Bu tür borçlar, devletin borçları değil, yöneticilerin kişisel borçları olarak kabul ediliyor’’… (Özgür Erbaş, Şehir Hastaneleri-Altı Kaval Üstü Şişhane, Dipnot Yayınları, S.194)    

Siz meseleyi hâlâ borç mu zannediyorsunuz? Yoksa Ankara’nın memur maaşlarının ödenmesi için 500 Milyon Dolar KKTC’yi borçlandırdığını mı?

Sömürgecilik bir muhasebe meselesi değildir. Bir mücadele meselesidir. İlk önce de kendini ‘besleme’ zanneden bilinci sömürgeleşmiş ‘akıl’ ile mücadele…

(21 Kasım 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author