Mümtaz Soysal CTP başkanı oldu!

Aziz Şah -Yarı ironik bir yazı yazıp ‘‘Kaya Türkmen CTP’nin başına’’ diye bir başlık atmıştım…

Sayın Türkmen bu memlekette önüne ‘sayın’ konup adı yazılabilecek iki TC Büyükelçisinden biridir.

İlki, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne atanan ilk büyükelçi Sayın Emin Dırvana idi.

Bu iki büyükelçi dışındakiler hep sömürgeci vali oldular…

Emin Dırvana karşısında kontrgerillayı buldu…

Kaya Türkmen ise karşısında Ankara’yı buldu…

Ankara’nın buradaki seçimlere müdahale etmek için sokağa inmesine gerek yoktur. Çünkü buraya taşıdığı nüfusun kendisi ve dağıtılan işgal rejimi vatandaşlıkları başlı başına seçime müdahaledir. Taşıma nüfusun kendisi ilhak politikasıdır…

Buna rağmen birkaç kez Talat ve CTP’den yana, geriye kalan vakalarda da Denktaş ve UBP’den yana sokağa indi Ankara…

Şeylerin adını koymadan onlarla mücadele edemezsiniz. Rejimin adını ve sistemin çalışma şeklini ortaya berrak bir şekilde sermezseniz karanlığa ıslık atarsınız…

Seçime ‘müdahale’den şikayet edenler, bundan nüfus politikasını anlamıyor: İlla Ankara’dan gelen ekiplerin sömürge valisi ve askerlerle köy gezmesi olacak ‘seçime müdahale edildi’ demeleri için.

1974’ten beridir taşınan nüfus müdahalenin kendisidir. Nüfus politikası konusunda ağzını açmayanlar ‘seçime müdahale’den bahsetmesinler.

Sadece CTP, TDP, Akıncı ve türevleri değil; meclis dışı, hatta ‘boykotçu’ solun da nüfus politikasında kafası karışıktır.

CTP, TDP, Akıncı ve türevleri zaten taşıma nüfusu savunuyor ve Kıbrıs sorunu çözülünce AB üyesi olacakları vaadi ile kandıracağını zannediyor yerleşikleri. Özellikle Annan Planı döneminde ve sonrasında CTP’nin yürüttüğü propaganda, Mustafa Akıncı’nın kazandığı seçim sürecinde ve sonrasındaki müzakerelerde ortaya koyduğu talepler nüfus meselesini ‘ekonomik temeller’e oturttu: Annan Planı’ndan sonra inşaat sektörünün patlayıp Girne’nin beton girdabında kaybolmasının sebebi bu nüfus ve yerleşim politikasının ‘sınıfsallığı’dır tam da…

Meclis dışı, hatta ‘boykotçu’ solun taşıma nüfus politikasını savunanlardan geri kalmadığı oluyor çoğu zaman:

-‘İlk taşınan nüfus tamam da, sonra gelenler’, diye ikileme düşüyorlar.

Bunun sebebi ‘Güney göçmeni’ Kıbrıslıların elde ettiği ganimetlerin kendilerini de yerleşikleştirmesidir. Rum malı satıp Mercedes’e binip, Rum arazisine villa dikip, barış aktivizmi yapmak kolay değildir, çelişkilerde boğulursunuz! Ganimet insanı küçük burjuvalaştırır; küçük burjuva da proleterleşmediği (mülksüzleşmediği/ işçileşmediği) müddetçe bir bataklıktır, sineği eksik olmaz. Sinek de kulağınızdan girdi mi sizi sağa sola savurur…

Taşıma nüfus politikasında diğer bir yanılgı ise, ‘kendi gelen’ tanımıdır. Kimse kendi başına gelmedi. Propaganda, örgütlenme ve planlama ile geldiler…

Nasıl ki savaştan sonra güneyde kalıp kuzeye gelmeyen Türkçe konuşan Kıbrıslıları kuzeye getirmek için, kuzeyde kalıp güneye gitmeyen Rumca konuşan Kıbrıslıları kaçırmak için propaganda yapıldıysa; Türkiye’den denizi aşıp gece karanlığını kullanarak BM askerlerinden gizli adaya soktukları nüfusu da propaganda ile örgütleyip getirdiler; TC devlet kurumlarının planlaması ile taşıyıp yerleştirdiler. ‘Kendi gelen’ diye bir şey yok. Şeylerin adını doğru koyun. Bunun adı -uluslararası literatürde- Yerleşimci Sömürgeciliği’dir, yani Settler Colonialism!

Sömürgeci nüfus politikası konusunda kafası karışıklar sık sık ‘İlk taşınan nüfus tamam da, sonra gelenler’ der; ancak o sözün tam tersi doğrudur: ‘Sonra gelen’ genellikle kimsesiz işçidir; öldüğünde cenazesine TC Elçiliğinin sahip çıkmadığı gariban mevsimlik ya da inşaat işçisi ile hiç kimsenin sorunu olamaz.

Sorun teşkil eden işçi değildir; burada Rum ve kamu mallarına çöküp milyon Sterline satan ve satılığa çıkaranlardır. (Ki onlardan bir sülale taşlandığımız 22 Ocak 2018 linçi sırasında yer aldı. ‘Milyon Sterlinlik Taş’ diye bir yazı yazmıştım…)

Esas sorun teşkil edenler 1974 işgal harekâtından hemen sonra ve seçimler için planlı taşınan nüfustur. İlk taşınan nüfus evlerinden ve topraklarından zorla kovulan, savaştan sonra bile kalmakta direnip baskıyla kaçırılan Rumların mülklerine yerleştirildi.

‘Sonra gelenler’ diye tanımlananların altında Rum malı yok; ‘ilk gelenler’ çöktü ganimete. Rum mallarını satıp kazancını da Türkiye’ye aktardı; aynı durum ‘Güney göçmeni’ Kıbrıslılar için de geçerlidir. Ganimetle yerleşikleşmiştirler. Rum malı üzerinde yükselmiş her ‘rant-para sermaye-faiz kârı’ tek başına bir ‘Kıbrıs sorunu’ bataklığıdır! 

Yerleşik olmak etnik bir aidiyet değildir; sınıfsal sömürgeci bir aidiyettir.

İsmail Işılsoy’un yazdığı gibi:

‘‘…Yerleşik sefillerin sırtına binerek palazlanır sömürgecilik.

Ganimettir eşeğin önünde sallandırılan havuç.

Yerleşik, göçmen işçi demek değildir refik.

Sömürgecinin akıncısıdır yerleşik’’…

***

İşte, Mağusa’nın Maraş bölgesi de 1974’ten hemen sonra taşıma nüfusun yerleşimine açılan ilk bölgelerdendi…

Maraş bölgesinin yerleşime açılmasını Hakkı Atun’dan okuyalım…

Çünkü Denktaş, İsmet Kotak ve Hakkı Atun TC’nin sömürgeci yerleşim politikasının üç sacayağıydı.

Hakkı Atun’un kendi anı kitabından aktarıyorum taşıma nüfus planlamasını:

“TC Toprak ve İskan İşleri Genel Müdürlüğü’nün deneyimli ve bilgili uzmanlarının yardımımıza gelmeleri büyük bir avantaj idi. Yüzyıllarca eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında göçe kucağını açan Anadolu’da, Toprak ve İskan İşleri Genel Müdürlüğü’nün köklü bir deneyimi vardı”…

Atun’un Osmanlı sömürgeciliği ile kıyaslayarak 1974 sonrası yerleşim (yerleşik) sömürgeciliğini anlamlandırması başlı başına bir ironi. İmparatorluklar çağında Osmanlı’da “serhat boyları”nı “şenlendirme” politikası olarak adlandırılan ama uluslararası hukuk çağında demografik yapıyı değiştirme anlamında bir savaş suçu olan nüfus yerleştirme politikasını şöyle anlatıyor Atun:

“Türkiye’den deniz yolu ile ve bir program çerçevesinde getirilen işgücü niteliğindeki göçmenler, planlı biçimde ve önceden temizlenip tamir edilen boş köylere yerleştirildi”…

Buradaki en önemli vurgu nüfusun “program çerçevesinde” ve “planlı biçimde” taşınması. “Boş köyler” diyor Atun, peki o köyler nasıl boşaldı?

Ne kimse kendiliğinden gitti ne de kimse kendiliğinden geldi; silah zoruyla gitti, ganimet vaadiyle geldi…

Devam ediyor Atun:

“Yine göçmenlerin Türkiye’deki yaşantılarına uygun olabilecek köylere yerleştirilmesine dikkat edildi. Örneğin Karadeniz Trabzon-Çaykara, Samsun-Bafra yöresinden getirilenler sahil boyundaki köylere iskân edildi. Antalya-Mersin bölgesinden getirilenler, göçebe-yörük, sebze yetiştiricisi, yani tarımcı kırsal nüfus olmalarına rağmen Maraş’ın şimdiki açık bölgesine yerleştirilmişler, orada sebzecilik, seracılık yapmaya yönelmişlerdi”…

Denktaş-Kotak-Atun TC Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü’nün yardımıyla ve TC Yardım Heyeti’nin desteği ile yürüttü “program çerçevesinde” ve “planlı biçimde” nüfus taşımasını…

Gene nereden icap etti bu nüfus politikası meselesini yazmak derseniz; CTP, 1974’ten sonra ilk nüfus taşınan Mağusa’nın Maraş bölgesinden bir kontenjan adayı çıkardı 23 Ocak 2022 ‘KKTC meclisi’ kukla seçimine.

CTP, aynı Annan Planı zamanında ve izleyen dönemde olduğu gibi Ankara’yı seçime müdahale etmeye çağırıyor: Yoksa neden Erdoğan’ın Kapalı Maraş açılımını destekleyen bir Türk milliyetçisini aday göstersin ki ‘federalist’ CTP, Mağusa’dan?

Maraş’ın önemi Kapalı Maraş’tan ileri geliyor. Ankara’nın Kapalı Maraş politikasına karşı olduğunu söyleyen CTP, Kapalı Maraş’ın imarının bütün bölgeyi kapsayacak şekilde planlanmasını savunan bir Türk milliyetçisini ‘kontenjan adayı’ yapmakta beis görmedi.

Kıbrıs tarihini 1571’den başlatan, 1974’e ‘barış ve özgürlük bayramı’ diyen, Türkiye’ye anavatanım diyen, ‘üç devlet, tek millet’ diyerek Türkçü faşizmin Turancı çizgisinde duran bir adayın CTP’nin kontenjan adayı olması basit bir olay değildir.

Basitçe söylersek, söylemde Tatar’dan hiçbir farkı olmayan bir aday gösterdi Mağusa’dan CTP!

Bu, CTP’nin görünürde durduğu noktayı terk etmesidir. Bunca senedir federalistler hakkında yaptığımız eleştirileri doğruladı CTP!

‘İki bölgelilik-iki toplumluluk’ saplantısı üzerinde duran ‘etnik federalizm’ KKTC’ciliktir. Federasyoncu olması kimseyi solcu ya da barışçı yapmaz. Tam aksine federalistlerin söylemeyi sevdikleri şekliyle, ‘Federasyon bir Türk tezidir’, aynen taksim gibi, aynen ilhak gibi…

CTP’nin Erdoğan’ın Kapalı Maraş açılımını destekleyen bir ‘üç devlet tek millet’çi bir Türkçüyü aday göstermesi, üzerindeki ‘federasyon gömleği’ni yırtıp atmasıdır; Türkiye’ye ‘‘gör beni’’ demesidir…

Bu sebepten aklıma geldi, Kaya Türkmen’in 2020 Ekim’inde Ankara’nın yaptığı darbe ile Mustafa Akıncı’yı devirmesinden sonra yaptığı açıklamalar.

Türkmen’in açıklamaları CTP’nin ‘beyin takımı’ndan fersah fersah ilerdeydi…

Türkmen’in CTP’nin gazetesi Yenidüzen’de çıkan röportajında söylediği bir cümle, en başta Bay Tufan olmak üzere işbirlikçi ve korkak “Kıbrıs Türk solu”na söylendi. Bir “Monşer” olan Kaya Türkmen “Kıbrıs Türk solu”nu uyarmak zorunda hissetti kendini.

Şöyle dedi Türkmen:

-‘Ankara’nın suyuna gidersek, iyi çocuk olursak sırtımız yere gelmez’ düşüncesi Kıbrıs Türk halkına zarar verir…

CTP Kaya Türkmen’in dediğinin tam tersini yapmaya devam ediyor. Yarı ironik bir şekilde ‘‘Kaya Türkmen CTP’nin başına’’ diye yazmıştım. CTP ise kendine Mümtaz Soysal’ı başkan yaptı!

Bay Mümtaz Soysal, Kıbrıs tarihinde belki de en çok rol almış Türk aydınıdır; Kıbrıs sorununun şekillenişi Soysal’ı da şekillendirmiştir. Devrimci ‘Yön Hareketi’ mensubu olarak başladığı yürüyüş, Kıbrıs’ın dönüşümü ile onu Kızıl Elmacı Türkçü bir faşiste dönüştürmüştür.

31 Temmuz 1974’te savaşın ateşinin ortasında henüz İkinci Harekât bile başlamamışken “Bağımsız Kıbrıs Federasyonu tezi”ni savunur Soysal…

İkinci Harekât’tan sonra savaşın ateşinde 24 Ağustos 1974’te, “Kıbrıs’a çıkış ne bir fetih, ne bir ilhak, ne de bir öç alma ya da ders verme harekâtıdır” diye yazar…

21 sene sonra ise başka bir noktadadır. 20 Temmuz 1995’te “Olayın adı, istila değil, hak edilmiş tokattır. Hem de fena halde hak edilmiş” diye yazar…

Artık o bir Turancıdır, Osmanlıcıdır, Kızıl Elmacı’dır:

“Unutmayalım ki, Kıbrıs sorunu yüzyıllar boyu Avrupa ortalarından, Anadolu içlerine kadar sonu gelmeyen gerileyişleri yaşamış bir halkın gözündeki dış haksızlıklara ‘dur’ deyişin sembolik ağırlığını kazanmıştır” (19 Aralık 1984, Milliyet)… 

Mümtaz Soysal’ın en büyük saplantısı, bugün de Erdoğan’ın saplantısıdır: Kapalı Maraş!

Soysal’ın Varoşa üstüne yazdığı “Kahramansız Maraş” yazısı çok ilginçtir: 

“Varoşa’ya sırf ses benzerliğinden ötürü ‘Maraş’ adını verişimizin psikolojik sonuçlarını yeterince düşünmüyor olabiliriz.

Maraş, Türk insanının zihninde, İstiklal Harbi’nin direniş duygusuyla bütünleşmiş bir ad. Hele ‘kahraman’ unvanını aldıktan sonra”…

Dolaylı olarak buradan da öğreniyoruz ki Varoşa “Kahramanmaraş”ı anımsattığı için iade edilmiyor-muş Rum sahiplerine!

Ayrıca Mümtaz Soysal’ın çok ilgisini çekmiş olacak ki Varoşalı sivillerin Türk ordusundan korkup kaçtığını birkaç kez tekrar ediyor…

“Kıbrıs’taki şahlanış, büzülmeye, geri çekilmeye, Asya ya da Anadolu içlerine sürülüşe “Dur” deyişin, çiğnenen hakkını bileğinin gücüyle geri alışın göstergesidir. O davadan vazgeçmek, Sevr’e doğru yeniden başlayacak bir geriye sayışa ‘evet’ demek olur” diyerek, “KKTC davası”nı savunan Mümtaz Soysal’a göre “Kıbrıs davası” ile “Ön Asya’daki Türklük üzerindeki yaraların onarımı amaçlanıyor”…

Bir ‘sosyalist’in Kıbrıs’la uğraşırken nasıl faşistleştiğini görüyoruz…

Mümtaz Soysal Türkçü olduğunda, Sovyetler Birliği henüz dağılmamıştı. Türkçü faşizm Sovyetler Birliği’nin dağılmasını bekliyordu Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle birlikte Türk Birliği’ni kurmak için. Erdoğan’ın kurduğu Türk Devletleri Teşkilatı’nı görseydi Soysal, herhalde mutlu olurdu!

Bir zamanlar Mümtaz Soysal ‘federal Kıbrıs’çıydı, sonra Türkçü oldu…

‘Federasyon bir Türk tezidir’ diyen CTP de Mağusa’dan yerleşimci bir Türkçüyü ‘kontenjan’ adayı çıkardı…

Mümtaz Soysal 12 Eylül rejiminin kurduğu ayağımızda pranga olan KKTC’nin anayasasını yazdı, CTP ise o anayasanın bekçisidir…

Denktaş’çı solun Mümtaz Soysal’ı parti başkanı yapmasında bir sakınca yok!

‘Kontenjan’ adayları CTP tarihi boyunca hep dönüşümün simgesi oldu. Önce neo-liberalleri, sonra Ticaret Odası başkanlarını, şimdi de ‘üç devlet tek millet’ diyen Türkçüleri ‘kontenjan’a koydular. Sermayeye açıldılar, sıra Türkçülerle barışmakta…

Türkiye’de ve Kıbrıs’ta başka hiçbir partinin adında ‘Türk’ ibaresi yok: ‘Federasyon gömleği’ dar geliyor, Cumhuriyetçi Türk Partisi Türklüğünü ispat edecek; Kapalı Maraş da kurbanı olsun Milli Dava’nın!

(5 Aralık 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author