Vatan yahut külliye!

Aziz Şah – 1873’te ‘Vatan yahut Silistre’ piyesi İstanbul Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynandıktan sonra ahalinin ‘Yaşasın vatan! Yaşasın Kemal! Yaşasın millet!’ sloganları üzerine Sultan Abdülaziz tarafından sivrisinek ve dedikodu ile cezalandırılmak üzere Mağusa’ya sürgün edildi Namık Kemal…

Aradan 150 sene geçmesine karşın Kıbrıs vatanında hiçbir şey değişmedi…

Namık Kemal’in bıraktığı yerdeyiz…

Kıbrıs’ta en çok şikayetçi olduğu sivrisinek ve dedikodu kıskacındayız!

Velhasıl rejim de değişmedi: O zamanlar Osmanlı tebaasıydık, sonra Kraliçe tebaası olduk, şimdi ise Türk sömürgeciliğinin tebaasıyız…

150 senedir vatandaş-yurttaş olamadık…

150 senedir cumhuriyetimiz olmadı, sömürge tebaası kaldık…

Evrensel insan hakları ile aramızda imparatorluk tebaası olma duvarı var 150 senedir…

‘Padişahım çok yaşa’dan ‘God save the Queen’e geçtik…

‘God save the Queen’den ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’a geçtik…

Varımızı yoğumuzu, geleceğimizi nesillerimizi, kaderimizi hürriyetimizi armağan ettik Türk varlığına…

Türk varlığı da Sterlin karşısında çarçur olunca, baddoz olduk kaldık ortada…

Namık Kemal’in bıraktığı yerdeyiz…

Sivrisinek ve dedikodu kıskacındayız!

Hiç mi bir şey değişmez bir diyarda?

Sorunları meseleleştirip, kökenine inmek, yorumlamak ve değiştirmek 150 sene nasip olmadı. Teşebbüs edenlerin 5’i 10’u öldürüldü, 5’i 10’u mahkemelerde süründürüldü, 5’i 10’u da sürgün edildi…

Mağusa’da Namık Kemal Lisesi’nin damı çöktü sınıfta ders yapan öğrencilerin üstüne…

Bir lisenin adını Namık Kemal koyuyorsanız, damı çökmemeli!

Temelin olmadığı yerde dam mı olurmuş?

Rejimin gecekondu olduğu bir yerde herşey kaçaktır, temelsizdir, kolonsuzdur; bu sebeptendir hastanesinin okulunun kurumlarının parça parça yıkılması…

Tarihimiz kurunun yanında yaşın yanmasının da tarihidir.

Tarihimiz hiçbir meselenin kökenine inmeden üstten bakarak dedikodusunun yapılmasının da tarihidir.

Tarihimiz aynı anda ‘Padişahım çok yaşa’, ‘God save the Queen’ ve ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ diyen şarlatanların da tarihidir.

Tarihimiz “Nereye gidersen git bir Trodos yükselecek yüreğinde” diyen şairlerin çektiği çilenin ve ‘‘Girne’den Toroslar çok net görünüyor’’ diyen gamsızlığın da tarihidir.

Namık Kemal Lisesi’nin damı öğrencilerin üstüne çökünce kurup kurabileceğiniz en kolay cümleyi kurdunuz yine:

-‘Külliyeye para var, eğitime yok’…

Öyle mi? Külliyeyi biz mi istedik, biz mi yapıyoruz?

Türkiye’nin reisi Recep Tayyip Erdoğan Kıbrıs’a geldiğinde; içine ‘‘Üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’’nun sığdığı Silihtar Sarayı’nı beğenmedi, küçük buldu…

-Bizim çocuklara söyleyelim size bir saray yapsınlar, dedi…

Sonra ganimet Diyanellos Sigara Fabrikası’ndaki kukla perdesi ‘meclis’ binasını da beğenmedi…

-Size bir de meclis binası yapalım, dedi…

Saray ve meclis olur da cami olmaz mı?

-Size bir külliye yapalım, dedi…

Sömürgeci efendimiz bize yeni saray, yeni meclis ve camiden oluşan külliye ister misiniz diye sordu mu?

-Sormadı!

Aksine, sürpriz yaptı! Davulla zurnayla ‘müjde’ verdi…

Çıktı kürsüye, yeni meclis yapılacağını mecliste oturan milletvekillerine haber verdi!

Yeni meclis binası yapılacağını başka bir devletin reisinden öğrenen bir meclis ve milletvekilleri!

Şunu bir idrak edin artık: Bütçeniz yok, idarede hiçbir söz hakkınız yok, ‘-Mış’ gibi yapıyorsunuz!

Külliyeyi bizim irademize rağmen ve bizi borçlandırarak, bize sormadan yapma kararı aldı sömürgeci efendi!

-‘Külliyeye para var da eğitime yok’, diye muhalefet edermiş gibi yapmanın manası yok!

Külliyeyi yapacak olan Girne’den Toroslara bakan kukla değil, Torosların arkasında bin odalı sarayında yaşayan kuklacıdır.

Kuklaya değil, kuklacıya isyan edin!

-Vatan yahut külliye, deyin…

(18 Aralık 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author