Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (18) HALİL FALYALI CİNAYETİ

Aziz Şah – Siyasi cinayetler ve katliamlar toplumsal olayların ve ekonomik dönüşümlerin bir yansımasıdır.

Nasıl ki savaş politikanın farklı araçlarla sürdürülmesi ise cinayetler de politikanın ta kendisidir.

Yalnızca ‘hesabı sorulmamış her suç tekrar eder’ ilkesinden değil, kaynağı yok edilmemiş her ilişki kendini yeniden üretir.

Halil Falyalı cinayeti büyük bir siyasal-ekonomik-toplumsal dönüşümün parçasıdır. Bu anlamda Kıbrıs’ta kendinden önceki faili meçhullerden tek bir farkı var. Falyalı’ya kadar olan bazı işadamı cinayetlerinin ve Kutlu Adalı’ya kadar olan siyasi cinayetlerin ucu Türkiye’ye uzansa da Kıbrıs’ı dönüştürmek için bir araçtı bunlar. Falyalı cinayeti ise Kıbrıs’tan çok Türkiye’nin dönüşümünün buraya taşmasıdır.

Bugün Falyalı’ya ‘‘baron’’, ‘‘Kıbrıs’ın kralı’’, ‘‘KKTC’de başbakanı-cumhurbaşkanını belirleyen, bütün siyaseti yöneten ve finanse eden adam’’ diyenlerin tamamı Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejimin niteliğinden bihaberdirler.

Niteliğini bilmedikleri bir rejimde işlenmiş kontrgerilla cinayetini analiz etmeye çalışıyorlar.

Sistematik bir bakış açısı ve tutarlı kavramsal bir bütünlük olmadıkça elinizde ne kadar bilgi olursa olsun sonuca ulaşamazsınız.

TC sömürgeciliğinin Kıbrıs’ta nasıl işlediğini anlamayanlar, 20 sene önce korumalık yapan bir adamın nasıl olur da böyle bir serveti TC’nin askeri rejiminde, sömürgeci kurumlarının gözetiminde, 40 bin askerin, TC Genelkurmayı’na bağlı polis teşkilatının ve TC Sahil Güvenliği’nin gölgesinde biriktirdiğini anlayamazlar.

Kıbrıs’ta TC işgali olduğunu söylemekte değil maharet. Maharet işgal rejiminin nasıl bir kurumsal yapıyla çalıştığını görmek ve göstermektir.

TC Elçisi ve iki generalden oluşan Üst Koordinasyon Kurulu ve onların bağlı olduğu Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü tarafından yönetilen bir toprak parçasıdır burası. Burada kral Ankara’dır, baron Ankara’dır, siyaseti yönlendiren Ankara’dır. Bunu idrak edememiş insanlar ‘‘Halil Falyalı’nın gücü’’ üzerine ahkam kestikçe gerçekten uzaklaşıyorlar.

Burası Atilla Peker’in Kutlu Adalı’yı öldürmeye “Korkut Eken ile birlikte” geldiği yerdir.

Atilla Peker şöyle diyordu:

-“Uçakta belime Jeriko marka silahı taktı, Kıbrıs’a indiğimizde de Sivil Savunma Teşkilatı’nda (NATO’nun Özel Harp Dairesi) bana UZİ’yi verdi”…

Dönemin komutanları Hasan Peker Günal ve Galip Mendi de “Bu hikâye doğrudur, Kıbrıs’a geldiler” demişti. Hatta Korkut Eken de doğrudur, gittik demişti Jeriko ve UZİ’lerle Kıbrıs’a, ama başka bir iş için!

O günden bugüne TC’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğu sömürge rejimi daha da pervasızlaştı, ağırlaştı, böğrümüze çöktü.

Bu toprakları 1974’ten beridir TC Devleti sömürge valisi gibi hareket eden Büyükelçiler ile yönetti, bu ilk günden bugüne hiç değişmedi. Buna tek itiraz eden Kaya Türkmen oldu. O da bu sebepten ‘‘Kıbrıs’ta en kısa süre büyükelçilik yapmış diplomat’’ şerefine erişti.

Kaya Türkmen 6 aylık kısa Elçiliği’ni şöyle anlatır:

-‘‘Ankara’nın benim Büyükelçi değil, vali olmamı istediğini geç anladım aptal gibi. Düşünüyorum da, iyi ki de aptalmışım…’’

Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974’ten beridir kurulmuş sömürge idaresini anlamayanların, anlamak istemeyenlerin, inkâr edenlerin, ‘sizi biz kurtardık, nankörler, beslemeler’ demagojisine sığınanların Halil Falyalı meselesinde söyleyecekleri söz hükümsüzdür.

Halil Falyalı meselesi Türkiyeli aydınların Kıbrıs’taki sömürge rejimi ile yüzleşme sorunudur. Bizim yaza yaza tükendiğimiz gerçeklerden haberi olmayanlar her ‘gündem’ olduğunda Kıbrıs uzmanı kesiliyor.

Özel Harp Dairesi’ni biliyor olabilirsiniz, Susurluk’u biliyor olabilirsiniz, külhanbeyliğinden kabadayılığa, kabadayılıktan mafya babalığına Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü biliyor olabilirsiniz, Türkiye’de kirli savaş-kontrgerilla-mafya bütünleşmesinin sosyo-ekonomik ve politik tarihini biliyor olabilirsiniz. Ancak Kıbrıs’taki TC sömürge rejimini bilmiyorsanız, Kıbrıslıların Kıbrıs’ın kuzeyinde TC’nin sömürge idaresinde hiçbir irade ve söz sahibi olmadıklarını bilmiyor, aksine TC’nin işgal rejimini perdelemek için kullandığı KKTC denilen paravanı ‘gerçek devlet’ zannederek ‘arka bahçe’ dediğiniz bu yeri analiz etmeye çalışıyorsanız; gerçek sorumluları hiçbir zaman bulamayacaksınız!

Buradaki işgal rejiminin niteliğini anlamanıza Atilla Peker’in ifadesi bile yeter: Özel Harekât Dairesi Başkanlığı envanterinden Jeriko ve Uzi marka ‘Susurluk silahları’ ile uçağa binip Kıbrıs’ın kuzeyine geldiler.

Daha nasıl anlatalım?

Şunun da altını çizmek gerekiyor: ‘Arka Bahçe’ söylemi ‘Yavru Vatan’ söylemi kadar aşağılayıcıdır. ‘Sizi biz kurtardık, nankör beslemeler’ söyleminden farksızdır. Aşağılayıcı olmanın ötesinde, ‘Arka Bahçe’ söylemi söylenmesi gerekeni söylememek için kullanılan bir paravandır.

Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyini işgal ettiğini söylemeye kalksa bir Türk aydını linç edilir, dava açılır, 1974 öncesini bilmemekle itham edilir. İşgal veya sömürge yerine ‘Arka Bahçe’ dediğiniz zaman kimsenin umuru olmaz. İşgali dile getirmemek için arkasına saklanılan bir perdedir ‘Arka Bahçe’ söylemi.

Kendi kendinizi sansür ederek koruyabilirsiniz. Ancak ‘şey’lerin adını doğru koymak gerekir. İşgal rejimi ve sömürgeci kurumlarının üstünü ‘Arka Bahçe’ ve ‘kumarhane adası’ söylemleriyle örtünce esas sorumluları da örtmüş olursunuz.

Kıbrıs’a eğer yarım asırdır TC sömürgeciliğinin kafamıza vura vura öğrettiği gerçeklerle bakacak olursanız; Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü, iki General ile Elçiden oluşan Lefkoşa’daki Üst Koordinasyon Kurulu, TC Teknik Heyeti ve eski adı ‘Yardım Heyeti’ olan TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi’nden oluşan sömürgeci kurumlar ile Sahil Güvenlik ve Sivil Savunma’dan oluşan birimler tarafından yönetilir burası…

Halil Falyalı öldürüldüğünden beridir buradaki sömürge rejimi dışında ‘paralel bir mafya devleti’nden söz ediliyor!

Ne ‘derin devlet’ vardır, ne ‘yeraltı dünyası’ vardır, ne de ‘devlet içindeki çeteler’ vardır. Bunlar devletin kendisidir, kontrgerilladır, Özel Harp Dairesi’dir.

Sistematik bir bakış açısı ve tutarlı kavramsal bir bütünlük olmalı dedik. KKTC’yi işgal rejiminin perdesi olarak tanımlarız. Hem dış dünyaya Türkiye’nin buradaki işgal rejimini göstermemek için çekilmiş bir perdedir, hem de ahaliye kukla gösterisi sunmak için oluşturulan zemindir.

KTBK komutanı Korgeneral Hasan Memişoğlu’nun dediği gibi,

-‘‘Bölgenin tüm sorumluluğu Kolordu komutanına aittir. O bölgede sizin de iş ola bir Parlamentonuz vardır, Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız vardır’’…

Göstermelik bir parlamento, göstermelik bir başbakan ve göstermelik bir cumhurbaşkanı!

General bu konuşmayı yaptığında Halil Falyalı’nın adı piyasada duyulmamıştı bile…

2005 yılında bir resepsiyonda Özkan Yorgancıoğlu, Fatma Ekenoğlu ile Eşref Vaiz’e CTP’nin seçimden yüzde 44.5’le birinci parti çıkması üzerine dönemin KTBK komutanı Korgeneral Hasan Memişoğlu şöyle der:

-“1974’ten beri bu ülkede ateşkes koşulları vardı, vardır. Türkiye Genelkurmayı’na bağlı bir Kolordu’nun sorumluluğunda bir Devlette CTP hükümet ortağı olmuştur.

KKTC devletimiz olmasına rağmen, bölgenin tüm sorumluluğu Kolordu komutanına aittir. O bölgede sizin de iş ola bir Parlamentonuz vardır, Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız vardır”…

TC’li General:

-Burada yetki Kolordu’dadır, dedi.

-İş ola bir parlamentonuz vardır, dedi.

-İş ola bir başbakanınız vardır, dedi.

-İş ola bir cumhurbaşkanınız vardır, dedi.

Aradan geçmiş 17 sene, Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi partiler kendi iradeleri ile başkan seçemez duruma düşmüşler. Ama hepsinin sorumlusu 20 sene önce korumalık yapan Halil Falyalı!

Nasıl ki KKTC Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal rejiminin perdesi ise, Halil Falyalı’yı da TC mafyası kendine perde yaptı.

Sedat Peker Falyalı için şöyle demişti:

-‘‘Halil Falyalı denen şahıs 20 sene evvel hiçbir şeyi olmayan bir adam…’’

20 senede TC’nin 40 bin askeri, TC Genelkurmayı’na bağlı KKTC polisi, Sahil Güvenliği ve İHA-SİHA’ları gözetiminde korumalıktan ‘baronluğa’ mı yükseldi Falyalı?

Sonra da Atilla Peker ve Korkut Eken’in Uzi ve Jeriko’larla ellerini kollarını sallaya sallaya Ercan Havalimanı’na geldikleri gibi, uzun namlulu Kalaşnikoflarla Türkiye’den gelen timler tarafından ‘baronluğu’na son mu verildi?

Sedat Peker’in ‘‘Halil Falyalı denen şahıs 20 sene evvel hiçbir şeyi olmayan bir adam’’ tanımlaması çok önemlidir. 20 sene bir dönüşümün adıdır. AKP iktidarıdır…

Demek ki Halil Falyalı AKP iktidarının 20 senesinde ‘baronlaştı’!

‘Siyasi cinayetler ve katliamlar toplumsal olayların ve ekonomik dönüşümlerin bir yansımasıdır’ dedik.

1970’li yılların Ülkücülerinin 12 Eylül darbesinden sonra ‘işsiz’ kalması ile başlayan ‘Ülkücü Mafya’, 1990’larda Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş sırasında Susurluk’a uzanarak dönüşüm geçirdi.  

Kod adı Susurluk olan Özel Harpçilerin silah tedarikçisi Hospro şirketinin yolu Kıbrıs’tan geçti. Operasyonları finanse ettikleri First Merchant Bank da Kıbrıs’taydı. Susurluk’ta açığa düştü bu ilişkiler, ancak First Merchant Bank’taki paraların ve kumarhaneler kralı Özer Lütfü Topal’ın mal varlığının akıbeti meçhul…

Kumarhaneler kralı Topal ile bizim Kutlu Adalı 21 gün arayla Özel Harp Dairesi’nin silah tedarikçisi HOSPRO’nun kayıp silahları ile öldürüldü…

Türkiye’de emniyete 622 koli içinde çok sayıda silah hibe eden HOSPRO şirketinin sahibi Ertaç Tinar 1991 yılında Denktaş tarafından KKTC vatandaşı yapıldı. 1990’da vatandaşlık başvurusu yapıyor, ertesi sene vatandaş oluyor. Adapazarlı olan bu zat Cenevre’de yaşarken KKTC vatandaşı yapılıyor…

İşte Kutlu Adalı bu ‘‘vatandaş’’ın hibe ettiği silahlardan biriyle öldürüldü…

Siyasi cinayetler ekonomik dönüşümlerin yansımasıdır dedik.

Topal’ın öldürülmesi ve kumarhanelerin Türkiye’den tasfiye edilerek Kıbrıs’ın işgal bölgesine taşınması tam da bu ekonomik dönüşümün miladıdır.

FATF’ın (Mali Eylem Görev Gücü) adı ilk kez Türkiye’de kumarhane mafyasının yükseliş döneminde duyuldu. Türkiye 1989 yılında OECD bünyesinde kurulan Mali Eylem Görev Gücü’ne 1991’de üye oldu. Elinden geldiğince katılımı öteledi… Bankalarda belirli bir limitin üzerindeki işlemler için taahhüt ettiği kimlik tespiti uygulamasını zorunlu kılan yasayı ise, ta 1996’da –Susurluk döneminde mafya/kontrgerilla bağırsak temizliği sırasında- yürürlüğe soktu…

Sonrası ise ‘Arka Bahçe’ ve ‘Kumarhane Adası’ söylemlerinin altına süpürülen Türkiye gerçeği!

24 Ekim 2021 tarihinde şöyle yazdım:

‘‘Nasıl ki bugün Susurluk’un kasası olan First Merchant Bank’ı kimse hatırlamazsa, yarın da Kıbrıs’ın kuzeyindeki Milyarlarca Doların nereye buharlaştığını kimse bilemeyecek…

Sömürgeci rejimin tunç kanunu, el değiştiren ve çökülen mal ve sermaye döngüsü ile ‘ilkel birikim’ kendini yeniden üretir. 1974’ten beridir Kıbrıs’ın kuzeyinde sermayenin el değiştirdiği gibi…’’

Bugün Türkiyeli gazetecilerin ‘baron’ ilan ettiği Halil Falyalı Türkiye’nin 20 yıllık dönüşümünün yaratıp yok ettiği bir piyondu/emanetçiydi sadece. Bu 20 yıllık dönüşüm ve Falyalı’nın ölümünün bu çerçevedeki ‘mana’sı başka yazılara kalsın. 

22 Ocak 2018 linçi Ülkücü-İslamcı ittifakının ilk provasıydı. Rabia ile Bozkurt işareti yapanların birlikte organize ettikleri ilk linçti. İlk kez Erdoğan’ın talimatıyla Ülkücüler sokağa indi. AKP-MHP Kızıl Elma koalisyonunun provası Kıbrıs’ta yapıldı. 22 Ocak bir dönüşümdü.  22 Ocak’tan sonra Türkiye’de birçok linç gerçekleşti, Avrupa’daki sürgün muhalifler saldırılara uğradı.

22 Ocak taşlarla bir dönüşüm başlattı. Falyalı cinayeti kurşunlarla…

Kutlu Adalı ile Halil Falyalı’nın isimlerinin aynı cümlede geçmesine tepki gösterenler var. Haklıdırlar. İki farklı dünyadan bahsediyoruz…

Ancak Adalı ile Falyalı’yı birbirine bağlayan aynı kontrgerillanın kurbanı olmalarıdır. Falyalı, Adalı cinayetini halının altına süpüren siyasi geleneğin çocuğudur.

Falyalı’nın cenazesinde ‘‘Kutlu Adalı Cinayeti, Faili Meçhul Saldırı ve Bombalama Olayları ve Susurluk Olayı diye adlandırılan olayların KKTC ile bağlantısı ile ilişkilerin ortaya çıkması hakkında Meclis Araştırma Komitesi’’ üyesi de vardı. Adalı cinayetini halının altına süpürenler Falyalı’nın cenazesinde saf tuttular…

(13 Şubat 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author