Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (20) SUSURLUK’TAN BALABAYIS’A

Aziz Şah – Halil Falyalı Çatalköy’de 20 Temmuz Caddesi’nde “canavarlar zamanı”nda öldürüldü. Gramsci’nin “Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor: Şimdi canavarlar zamanı” dediği yerde…

Falyalı cinayetini Falyalı’yı merkeze alarak anlayamazsınız. Falyalı vesileydi çünkü. NATO konsepti olarak 1970’lerde devrimcilere karşı oluşturulan Komando Kampları’nda yetişen kadroların 1980’lerde Ülkücü mafyaya, 1990’larda Susurluk’a dönüştüğü yarım asırlık tarihte bir “vesile” idi sadece. 12 Eylül darbesinin habercisi “24 Ocak Kararları”ndan sonra yaşanan banker skandallarından 1990’larda Kıbrıs’ta First Merchant Bank gibi “off shore”lara uzanan Türkiye kapitalizminin dişlileri arasında öğüttüğü bir “vesile”…

Halil Falyalı cinayeti Türkiye medyasında o kadar çok konuşuldu, o kadar çok yazıldı ki! Varsayımlar, dedikodular ve sömürgeci fantezilerle Kıbrıs’a bakarak abartılı yorumlar yapan gazeteciler dışında –az da olsa!- nitelikli yazılar yazan ve yorumlar yapan kalemler tanıdık bu süreçte.

Bahadır Özgür’ün Birgün’de 13 Şubat 2022’de yayınlanan “Şayan-ı şükrandır ki Falyalı engellendi!” yazısı da somut durumun somut tahlilini ortaya koyan ciddi bir yazıydı. Özgür’ün yazısında bir detay dikkat çekiciydi. Şöyle diyor:

“KKTC Ticaret Odası’nın 2013’teki bir raporunda, Güney kesimi ile kıyaslanarak ekonominin gücü ölçülmüş, bir strateji planı çizilmişti. Ekonominin motoru ilk sıradaki otel-kumarhane sektörüydü. Uluslararası statü sorunlarının çözülmesiyle beraber sektörün milyarlarca doları bulabilecek potansiyeline vurgu yapılıyordu. KKTC aynı zamanda off shore cenneti haline de gelmiş, Malta ile yarışıyordu. Susurluk zamanında Vatikan’ın kara parasının aklanması için Mehmet Ağar’ın şoförü ile Suudi Arabistan’ın istihbarattan sorumlu prensinin ortaklığında bankanın kurulduğu bir yerden söz ediyoruz.

KKTC’ye yoğun biçimde illegal ticaretle akan paradaki hâkimiyet savaşı, illegal güçlerle sınırlı görünmüyor. Ada’nın mevcut ve potansiyel ekonomisinin yönünün siyaset ve uluslararası gelişmelerle yakından ilgili olduğu aşikâr. Ancak siyaseti ve statüyü belirleyecek olan da ekonomide kimin hâkim olacağına, nasıl bir denge kurulacağına bağlı. Nitekim son yıllarda Ada’ya akın edenler sadece illegal ticaretin aktörleri değildi. Halihazırda Ada’da faaliyet gösteren onlarca Türkiyeli turizmcinin yanına pek çok inşaatçı, turizmci, otelci de çoğu krediyle yapılmış milyonlarca dolarlık yatırım kaydırdı.

Mesela; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yakın ilişkisi bulunan, MHP ve AKP’den Malatya milletvekili adayı olmuş Alanyalı turizmci Kolitaş Grubu’nun sahibi Kemal Atlı, KKTC’ye taşınarak “Alanya modeli” turizm bölgesi ilan edilen Bafa’da 50 milyon dolarlık otel yatırımı yapıyor. Aynı bölgede Akfen ve Akol’un da arazileri bulunuyor. Zafer İnşaat 80 milyon dolarlık yeni yatırımıyla toplam yatırımını 250 milyon dolara çıkarıyor.”

***

“Bafa” diye yazdığı masum yazım yanlışı bizi Bafra’ya çıkarıyor. Annan Planı’ndan sonra CTP’nin başlattığı beton istilasının kurbanlarından olan Bafra…

Işıkçılar tarikatının yayın organı olan Türkiye gazetesinde, gayet dikkat çekici bir haberle karşılaştım araştırırken. Metin Sezer imzalı 19 Eylül 2006 tarihli haberin başlığı “TÜRKİYE’NİN ANTALYA’SI NE İSE KUZEY KIBRIS’IN BAFRA’SI DA O”…

Ne diyor Bahadır Özgür?

-“Mesela; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yakın ilişkisi bulunan, MHP ve AKP’den Malatya milletvekili adayı olmuş Alanyalı turizmci Kolitaş Grubu’nun sahibi Kemal Atlı, KKTC’ye taşınarak “Alanya modeli” turizm bölgesi ilan edilen Bafa’da 50 milyon dolarlık otel yatırımı yapıyor”…

Dönelim biz 19 Eylül 2006 tarihli habere…

Haberin spotu aynen şöyle:

KKTC, off-shore bankacılığını zapturapt altına aldı. Kuzey Kıbrıs artık kara para aklayan bir ülke olarak değil, turizm ve ticaret merkezi olarak anılıyor. Bafra bölgesinde inşa edilen otellerle yatak kapasitesini 14 bine çıkarıyor. KKTC Ekonomi ve Turizm Bakanı Derviş Kemal Deniz, KKTC tam bir cazibe merkezi oldu. Türk şirketleri bu fırsatı kaçırmasın dedi”…

***

Kıbrıs’ta bir “evet” ve bir “hayır” çıkarmak için, yoğun AB-ABD propagandasıyla toplumların üzerine boca edilen Annan Planı, 1999’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Kofi Annan’ın “Küreselleşme çağında ulusal egemenlik ortadan kalkmıştır. İnsani gerekçelerle başka devletlere askeri müdahalede bulunmak meşrudur” diyerek ilan ettiği Annan Doktrini’nin doğal sonucuydu.

Yugoslavya’nın parçalanmasının, Afganistan savaşının, Irak’ın bombalanmasının, Suriye’ye karşı kurulan emperyalist koalisyonun, Libya’ya hücum edilmesinin ve Yemen’in Suudilerin insafına terk edilmesinin kılıfı olmuştu Annan Doktrini.

Annan Doktrini yeni sömürgeciliğin “insani müdahale” retoriğiydi…

Kıbrıslı her konuyla olduğu gibi Annan Planı ile de hesaplaşamadığı için, Annan Planı’nın Kıbrıs’ın parçalanmasında oynadığı rol ve uluslararası konjonktürdeki yeri hiçbir zaman sağlıklı bir şekilde değerlendirilemedi.

21 Ağustos 2018’de “Annan Planı ‘3. Harekât’tır!” başlıklı yazımda şöyle diyordum:

“Annan Planı 1974’teki darbe ve istiladan sonra Kıbrıs tarihinin gördüğü en büyük Hollywood prodüksiyonuydu. Bir tek içinde Marilyn Monroe yoktu. Marilyn’siz filmin de tadı çıkmazdı…

ABD Annan Planı sırasında 40 Türk ve 41 Rum Kıbrıslı örgüte 506.296 Dolar harcadığını açıkladı…

Bir Rambo filminin bütçesinden az…

Yer Vietnam değil Kıbrıs’tı…

Vietkonglar gibi yerin altına tüneller değil, yerin üstündeki ganimet toprağına villalar inşa etti “evet”çiler!

Annan Planı’nın engellenemez sonucuydu bu”…

***

Annan Planı 3. Harekât etkisi yarattı:

Bir taraf “evet” diğer taraf “hayır” desin diye yapılan planın sonucunda, “Biz evet dedik onlar hayır” sözü federalistlerin taksim narası oldu!

Annan Planı ile Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgalciliği unutuldu, kendi yurdunda mülteci olmuş; evleri, toprakları ve malları yağmalanmış Rumlar suçlu çıkarıldı. Tam bir yavuz hırsız ev sahibini bastırır vaziyeti!

Annan Planı’nın yarattığı mülkiyet rejimi Rum arazilerinin üzerinde bir müteahhit istilasına neden oldu.

Kıbrıs Türk Federe Devleti anayasasına göre mülkiyet hakkı kutsaldı. Rumlardan kalan hiçbir taşınmaz mala koçan verilemezdi, sadece tasarruf belgesi verilirdi. Alınıp, satılamazdı. Bunu değiştirmek için önce KKTC anayasasında bunu değiştiler, sonra CTP’ye İTEM yasasını yaptırdılar. İTEM’in yarattığı mülkiyet rejimi Annan Planı’nın dayattığı yeni rejimle taçlandı.

Önce İngiliz sömürgecilerinin, sonra Türk Liderliğinin, ardından 1971’de NATO’nun dayattığı “iki bölgelilik” tezi için maddi koşulların oluşması gerekiyordu. Rum mültecilerin geriye dönecek toprakları kalmazsa, “geriye dönüş” sorunu, TEK BÖLGELİ-ÜNİTER KIBRIS sorunu çözülmüş olur.

Ganimet basit bir ekonomi politik meselesi değildir. Üniter Kıbrıs fikrinin imha edilmesidir. KTFD’den KKTC’ye, İTEM’den Annan Planı’na yaşanan dönüşüm ve süreklilik evrensel bir insan hakkı olan mültecilerin eve dönüş hakkının imha edilmesidir.

Annan Doktrini Yugoslavya, Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen’e bomba olup yağdı. Kıbrıs’ta ise tek bir kurşun atmadan Rumca konuşan Kıbrıslıların adanın kuzeyindeki evlerine dönecekleri koşulları imha harekâtı başlattı.

Bugün içine girilemeyen ekolojik felaket ve beton tımarhanesi olan Girne, Annan Planı’nın doğal sonucudur. Girne bu sayede bugün, Özel Harp Dairesi’nin ve onun farklı suretlere bürünmüş mafya ilişkilerinin merkezi konumundadır; Balabayıs olmuş bozkurt yuvası!

MHP kongrelerinde “Susurluk ovası bozkurt yuvası” diye slogan atılırdı Susurluk kazasından sonraki dönemde! Falyalı cinayeti de Susurluk’tan Balabayıs’a yaşanan dönüşümün gün yüzüne çıkmasıdır…

“Annan Planı’na evet diyerek Türkiye’nin önünü açtık” diye övünen CTP liderliği de Balabayıs’ın Susurluklaşma ve Bafra’nın Antalyalaşma sürecinin mimarı olarak çıkıyor karşımıza!

***

Işıkçılar tarikatının yayın organı Türkiye gazetesinde 19 Eylül 2006’da “Türkiye’nin Antalya’sı ne ise Kuzey Kıbrıs’ın Bafra’sı da o” başlığıyla yayınlanan haber aynen şöyle:

“Türkiye’nin 1980’li yıllarda başlattığı turizm yatırım seferberliğinin bir benzerini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yaşıyor. 2004’te başlatılan bu seferberlikle birlikte start alan 12 proje tamamlandığında KKTC’nin turizm yatırımları toplamı 1.2 milyar dolara ulaşmış olacak ve sahip olduğu yatak kapasitesi 14 bini bulacak. Türkiye’nin Antalya’sı ne ise KKTC’nin Bafra’sı da o olacağının işaretlerini veriyor. Bölgede onlarca beş yıldızlı otel yapılıyor çünkü.

KKTC Ekonomi ve Turizm Bakanı Derviş Kemal Deniz, bu konuda iddialı olduklarını söyledi. KKTC’de 2004 yılında 50 milyon dolarlık bir turizm yatırımı gerçekleştirildi. 2005’te ise bu rakam 75 milyon dolardı, 2006’da ise 100 milyon dolar. Bin 400 yatak kapasitesine sahip olan ve 60 milyon dolara tamamlanması beklenen Kaya Turistik Tesisleri, hemen hemen bitmiş durumda.

Kaya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Cihangir Coşkun Kubilay, Tesisi kasım ayında işletmeye açacağız dedi. Yine Bafra’da Göçtur tarafından yapılan tesislerin inşası devam ediyor ve o da bin 100 yatak kapasiteli.

Annan Planı ve Referandum’un ardından yatırım atağına geçen Kuzey Kıbrıs’ta gerçek bir turizm patlaması yaşanıyor.

Kaya ve Göçtur’la birlikte 12 firmanın yatırım izni aldığı biliniyor. Rixos, Polat, Kütahya Porselen başta olmak üzere 12 firma ise müracaata bulunup yeni yatırım bölgesinin açılması için sırada bekliyorlar. Derviş Kemal Deniz, kısa süre içinde 4 bölgenin daha açılacağını ve turizm yatırımcılarına tahsis edileceğini bildirdi. Kıbrıs’ın çok eski bir ada olması nedeniyle tarih ve kültür zenginliği bakımından emsalsiz olduğunun altını çizen Deniz, KKTC’nin bu konuda çok avantajlı bir konumda olduğunu belirterek, bu eserlerin yüzde 90’ı KKTC toprakları üzerinde bulunuyor. Güneyde ise sadece yüzde 10’u var bu eserlerin dedi.

Yatırım yapan şirketler: Kaya Grubu, Merit Grubu, Akfen İnşaat, Alarko Holding, Port Barbaros, Limak, Kotitaş, Yayöz, Bumerang, Pine Bay, TC Dışişleri Bakanlığı, Ada.

Sırada bekleyen şirketler: Rixos, Gloria Özaltın, IC Hotel Antbel, Club Alibey, Akfen, Göçay Kıbrıs, Kütahya Porselen, Tez Tour, Kolin İnşaat, Pegasos Hotel, Polat, Yazıcı.

Şirketlere davet Derviş Kemal Deniz, KKTC’deki yatırım potansiyelinin sadece turizmle sınırlı olmadığına işaret edip uluslararası yatırım ve ticaret yapan şirketler için de cazibe merkezi olduğunu söyledi. Bugün birçok uluslararası faaliyet gösteren şirketin vergi oranı en düşük ülke neresi ise oraya gittiğine ve şirket merkezini orası gösterdiğine dikkat çeken Deniz, “Bu şirketlere KKTC’ye çekmek için yeni kanunlar çıkardık. Merkezini KKTC’de gösteren uluslararası şirketlerden alacağımız vergi oranlarını yüzde 2.5 olarak tespit ettik” dedi.

Uluslararası faaliyet gösteren Türk firmalarını KKTC’ye davet eden Deniz; şöyle konuştu: “Uluslararası ticaret ve yatırım yapan Türk şirketleri şayet şirket merkezlerini KKTC’de gösterecek olurlarsa hem bu yüzde 2.5 vergiden istifade edecekler hem de onların KKTC’deki Türk bankalarında toplanan mevduatını Türkiye kullanma imkanına sahip olacaktır. Böylece bir taşla iki kuş vurma fırsatı doğacak”… Güney Kıbrıs’ın ekonomik kalkınmasında düşük verginin çok önemli bir rolü olduğunu belirten Deniz, “Bu avantaj şimdi bizim elimize geçti. Çünkü, Güney’de vergi yüzde 10. Dolayısıyla hem yabancı şirketler, hem de Türk şirketleri için KKTC vazgeçilmez bir pozisyona geldi” dedi.

***

2003’te Derviş Eroğlu Hükümeti’nin ilan ettiği “Bafra Turizm Bölgesi”ni hayata geçirmek 2004 sonrasındaki CTP hükümetlerine kaldı. Bafra 13 parsele ayrılarak Türkiyeli şirketlere tahsis edildi. Yerleşimci sömürgeciliği diye tanımladığımız durum tam da budur: İşgal edilmiş toprakları parselleyip imara açmak.

Betonun iki fonksiyonu var Kıbrıs’ın kuzeyinde:

-Yerleşimci sömürgeciliği olarak hem Rumların dönecekleri toprakları yok etmek hem de taşıma yerleşik nüfusa konut sağlamak.

-Kara parayı aklamak!

Böylece kara para yoluyla yerleşimci sömürgeciliğin konut ihtiyacı da finanse ediliyor.

Dünya kapitalizminin kronik sorunudur konut balonu. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise onbinlerce boş konut olmasına rağmen hiç patlamaz konut balonu: “Neden iflas etmiyor bu inşaat şirketleri?” sorusunun cevabı paranın renginde gizli!

Falyalı mahkeme salonunda 400 Milyon Dolarlık mal varlığım var diyerek övünüp kendini hedef haline getirirken; Kolitaş Grubu’nun Bafra’da 50 milyon ve Zafer İnşaat’ın 250 milyon dolar yatırım yaptığını bildiriyor Bahadır Özgür.

Halil Falyalı’yı Kıbrıs’ın kralı olarak lanse ederken gerçek krallıkların üzerine bir perde çektiler! Perde aralığından bakın belki Toroslar gözükür…

(20 Mart 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author