Eski bir Denktaş taktiği

Aziz Şah – 1990’ların başından bir çadır hikâyesi anlatalım…

Yol geçirmek için Gönyelililerin arazilerini istimlak ettiler-edecekler…

Bizim gibi sömürge toplumlarında rejimin iki kutsal ‘İ’si vardır: İstimlak ve İskân!

Tabii ki İstimlak ve İskân politikaları, sömürgeci mekân politikasının bir parçasıdır.

İstimlak ve İskân politikaları İlhak-İstirdat (toprağın sömürgeci ‘anavatan’a bağlanması-geri alınması) stratejisinin bir parçasıdır.

‘Mekân politikası’ hayali kurulan toplumun kalıbını döker. Toplumsal hafızanın yok edilmesi ve yeniden üretilmesinden başlayıp arazi spekülatörlüğüne kadar yayılan geniş bir alandır.

Misal –Faiz Sucuoğlu’nun Ankara’nın dayatmasıdır dediği- Belediyelerin Birleştirilmesi Yasası yeni bir mekân üretiminden başka bir şey değildir.

***

1990’ların başı…

Yolu başka yerden de geçirebilirken Gönyelililerin arazilerini bölme yolunu tercih etti dönemin İskân ideolojisi.

Köyün Denktaşçıları da toplandı Denktaş’a çıktı…

-‘Meclisin önüne çadır kurun’, dedi Denktaş onlara…

Gönyelililer arazilerini böldürtmedi Denktaş’ın verdiği bu akılla!

Denktaş hem hükümeti dövdü, hem Gönyelileri memnun etti…

Bu sebeptendir bazı eylemler beni hep düşündürür, altında ‘Denktaş taktiği’ ararım…

Bir zamanlar ‘halk isyanı’ zannettiğimiz, mudilerin gerçekleştirdiği meclis baskınında da Denktaş’ın ‘çadır taktiği’ vardı…

***

Şeytan hep ayrıntıda gizlidir…

1 Nisan Mitingi’ne gitmek için KTHY’ye doğru yürürken uzaktan ilk gördüğüm Türk bayrağı oldu.

Köşede durdum kortejleri izlemeye başladım; Memur-Sen vuvuzellayla mehteran temposu tutuyordu…

-Benim memurum işini bilir, dedim içimden.

Mehteran temposuna ‘‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’’ sloganı da karışınca acı acı tebessüm ettim.

-Çok kültürlülük zenginliğimizdir, derdi muhterem olsa.

(Bu yazdıklarım kurgu değil, 1 Nisan mitingini izlerken aldığım notlardan…)

Türk bayraklarıyla Türk sömürgeciliğine karşı direnmiyorlardı…

Türk bayraklarıyla Türk Lirası’na karşı da direnmiyorlardı…

Kendilerini ‘Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türkün bayrağına’ türküsüne kaptırdıkları için de çekmemişlerdi Türk bayraklarını…

Sömürge rejiminin ‘İ’leri İskân ve İstimlak gibi, kapitalizmin de iki ‘B’si vardır: Bayrak ve Banka.

Şeytan ayrıntıda gizlidir!

Bayrak taşıyanların kim olduğuna özellikle baktım…

Bayrağı yüksekte tutmaları hiç tesadüf değildi: TC Elçiliği ile haşır neşir, Yardım Heyeti’nden para koparabilmek için köyde onca ihtiyaç varken -İstanbul’un tepeleri gibi ovanın ortasına- cami yapılmasına aracı olmuş belediyenin işçileriydi bayrağı çekenler!

Bayrağı çekene değil, çektirene bakacaksın…

Bayrağı çeken belediyenin borçlarıydı!

Hele ki Lefkoşa Türk Belediyesi’ne TC bankalarının borç/kredi vermediği haberini de düşününce belediyeler boşuna mı çekti zannedersiniz Türk bayraklarını!

Bayrak demek banka demektir, ikisi de ulusaldır. İnanmayın siz küreselleşme yalanlarına…

Ne tesadüf ki ‘Yok Oluşa ve Yoksullaştırılmaya Hayır’ mitinginde ve belediye eylemlerinde çekilen bayraklardan sonra bazı belediyeler borçlanmaya gitti…

Bayrak demek banka demektir, bayrak demek borç demektir!

***

Vuvuzella ile mehteran çalan memur sendikası gördüğümde şaşırmadım değil…

Ama onlar da haklı!

Bu mandırada klasik müzik eğitimi mi gördüler?

Burası Leningrad değildir.

Şostakoviç’in 7. Senfonisi’ni çalacak halleri yoktu…

(18 Nisan 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author