Korktuğunu söyleyemeyen korkaklar

Aziz Şah – Kıbrıslı kendini aşağılar, horlar, küçük görür. Kendisiyle dalga geçer ve alay ederken de gerçeğin eleştirisine hiç tahammülü yoktur. Kendi kendini horlamaya ‘hoşgörü kültürü’ der, gerçeği duymaya ise tahammül edemez.

Sömürgeci efendi Kıbrıslıyı maskara eder, Kıbrıslı güler bu duruma. Maskaranın maskarası olur Kıbrıslı içine düştüğü durum karşısında, ama gülmekten çatlar.

Bu sömürgeleşmenin yarattığı aşağılık kompleksidir.

Hiçleştirme karşısında düştüğü duruma gülerken, kendinden olanının yaptığı eleştirilere tahammülü yoktur. Öfke krizine girer: Gerçeği söyleyeni ‘provokatör’ ilan eder!

Sömürgecinin kişiliksizleştirme politikası bir yönetim biçimidir. Çünkü özgüveni olan insan ne istediğini bilir, mücadele etmeyi de göze alır; ancak hiçleşmiş olan düşürüldüğü maskara duruma güler sadece!

Ezim ezim edilmiştir kimliği ama kıkır kıkır güler kontrolsüzce!

Kıbrıslı, sözde ‘hoşgörü kültürü’ altına gizlemiştir korkusunu. Aşağılanmaktan zevk alır ama gerçeğe tahammül edemez. İşte bu korkudandır!

Kıbrıslılar çok korkar, ödü kopar korkmaktan ama çok az insandan duyabilirsiniz bunu. Korktuğunu söylese, kimden ve neden korktuğunu da söyleyecek. Bir yerden başlayacak…

Ama korktuğunu söyleyemeyecek kadar korkaktır Kıbrıslı!

***

Kürdistan’ın nasıl sömürgeleştirildiğini incelerken İsmail Beşikçi, Cezayir’in Fransızlar tarafından sömürgeleştirilmesini ve ulusal kurtuluş mücadelesini inceleyen Frantz Fanon’a başvurur.

Beşikçi, Fanon’un tezinden yola çıkarak şöyle der:

‘‘Sömürge ülkelerde halk sindirilmiştir. Halk korku ve yılgınlık içindedir. Sömürgeci güç halktan, kendisinden korkmasını, kendi emirlerinin dışında hareket etmemesini istemektedir.

Baskı, zor, zulüm, hakaret, horlama insanlarda ve yığınlarda derin bir ruhsal çöküntü yaratmıştır.

Halk kendine güvenemez. Ailesine, aşiretine, köyüne, akrabasına güvenemez. Yarınına güvenemez.

Halk, kendini, ailesini, akrabalarını, ulusunu olağanüstü derecede küçük görür. Sömürgeci güçleri ise olağanüstü derecede büyük görür. Onlarla hiçbir zaman mücadele edilemeyeceğini düşünür. İnsanlar kendilerine çizilen ve dayatılan kadere razı olmuşlardır. Tevekkül içindedirler, yani işlerini Tanrı’ya bırakmışlardır.

Sömürge ülkelerde sömürgeci devlet, halktan iki şey istemektedir: Sizi biz yönetiyoruz, bunu bilin. Biz olmasak, sizi biz yönetmesek haliniz haraptır. Çünkü siz beceriksiz, yoksul, hak-hukuk bilmez, yönetimden, iktisattan anlamaz, teknoloji nedir bilmez, cahil bir halksınız.

İkincisi ise, bizden korkun ve emirlerimize itaat edin… Böyle bir toplumsal ve ruhsal ortamda da sömürge insanı kendini psikolojik bakımdan tatmin etmek, ezilmişliğine tepki göstermek ister. İşte bunun için sömürge insanı kendini her zaman sömürgecinin yerine koyar.

Sömürgeci güçlerden gelen en ağır hakaretler, horlamalar, aşağılamalar karşısında sus pus olan, baş eğen sömürge insanı, kendi yakınlarından, akrabalarından, hemşerilerinden gelen en küçük bir eleştiriyi, tehdidi namus meselesi yapar. Ve onlara saldırır.

Zira böyle bir toplumsal ve ruhsal ortam pısırık ve saldırgan çocuklar üretir. Sömürgecilerden gelen her türlü baskı ve zulme boyun eğdiği için bu saldırganlıklar daha çok kendi ailesine, akrabasına, hemşerisine kanalize olur.

Sömürgeci güçler bu ruhsal yapıdan azami derecede yararlanırlar. Toplum içindeki geleneksel ihtilafları derinleştirirler. Sömürge ülkede uyguladıkları böl-yönet politikasını derinleştirerek sürdürürler.

Bütün bunlar sömürge toplumlarının yaralı toplumlar olduğunu ortaya koyar. Baskıya ve zulme başkaldırmayan, ona boyun eğen toplumlar ve insanlar yürekten yaralıdırlar’’…

***

Bu satırlar hem Cezayirliler hem de Kürtler için yazıldı ama bütün sömürge toplumlar birbirinin aynasıdır: TC’nin işgali altında yarım asırdır sömürgeleştirdiği Kıbrıslı Türk ahalisini de anlatıyor bu satırlar. Her cümlede biz varız.

Tek bir kelime duymadım Kıbrıslılardan bugüne kadar: ‘Korkuyorum’…

Korkusunu bastırmak için kendisi ile dalga geçer Kıbrıslı.

İki istisna örnek vereceğim korku konusunda:

Aklıma çivi gibi çakılmıştır 15 Kasım 2020’de Erdoğan geldiğinde yapılacak protesto yürüyüşüne katılmaya korktuğunu söyleyen genç kadının sözleri:

-“Kendimi cesur zannediyordum, ben küçük bir korkağım, korkak bir aktivistim” demişti.

Şener Levent’e Ankara’da mahkemede verilen mahkumiyetten sonra Hatice Teralı İncirli’nin yazdıkları da çivi gibi çakıldı kafama:

-‘‘(…)Sevgili Kıbrıslılar,(…) bu kadar aşağılanmaya sessiz kalmayın… Yetti be yıllardır çektiğimiz… Başka bir şey yazmayacağım… Çok geç kalmakla birlikte, 20 yaşımdan beri baskı altında yaşadığımızı, TMT’lerin ve Türkiye’den gelen komutanların baskısında korku içinde yaşadıklarımızı yazmaktan hâlâ korkuyorsam YUH OLSUN BANA’’…

Biri 20 yaşında genç bir kadın, korktuğunu söylüyor Erdoğan Kıbrıs’a geldiğinde. Diğeri Kıbrıs’ın anıt çınarı Hatice hocanım, 20 yaşından beridir korktuğunu söylüyor…

Korktuğunu söyleyebilmek bile bir erdemdir. Korktuğunu inkâr etmek ise kendi kendini aşağılayarak kendi yaralı yüreğine bıçak saplayıp durmaktır!

(2 Mayıs 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author