15 Temmuz Darbesi’nden 20 Temmuz 1974 İşgali’ne giderken

Aziz Şah – Makarios, Üçüncü Dünya’nın devrimci liderleriyle Bağlantısızlar Hareketi içerisinde yerini aldı. İsmi Tito, Nehru, Cemal Abdül Nasır, Fidel Castro ile anılır oldu…

1955’te Bandung’da Üçüncü Dünya ülkelerinin konferansına katılır Makarios. 1961’de Belgrad’da, 1964 yılında konferans Kahire’de tekrar edilir. Makarios 1961’de Cumhurbaşkanı olarak Belgrad’daki zirveye katılacağında “Bağlantısızlar Hareketi”ni “komünist bir yapı” olarak gördüğünü söyler yardımcısı Doktor Küçük.

Belgrad’a gitmek isteyen Makarios’un seyahatini veto eder ve “Kıbrıs’ın NATO içinde olmasının faydalı olacağını” söyler. 1964’te ise NATO’cu Doktor, NATO karşıtlarının paktı olan hareketin Kahire’deki zirvesine mektup göndererek Makarios’u engellemeye çalışır.

Ortak Cumhuriyeti Rumlara altın tepside hediye ettikten sonra Kıbrıs Türk Liderliği, 4 Mart 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye’nin de verdiği olumlu oyla Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak BM’de ilan edilir. Sarayönü siyaseti Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terk ettiğiyle kalır…

Kıbrıs Türk Liderliği 1964’te yıkmaya kalktı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni. Ortak Cumhuriyeti terk edince Cumhuriyet ortadan kalkacak sandılar. Sarayönü’ndeki hesap Dünya’ya uymadı. Rumlar sıkı sıkı sarıldılar Kıbrıs Cumhuriyeti’ne…

1964’te yıkılmayınca, bu kez 15-20 Temmuz 1974’te vurdular. Kıbrıs Cumhuriyeti gene yıkılmaz ama Denktaş Kıbrıs’ı bölerek emeline ulaşır…

Meşhur ‘Johnson Mektubu’ vardır Türklerin ABD ile kriz olarak anlattığı. Milliyetçilik, olayları hep tek taraflı anlatarak mağduriyet söylemi üretir. Aynı Johnson, Yunanistan ABD Büyükelçisi Alexandros Matsas’a Acheson Planı’nı reddetmeleri üzerine 1964’te şöyle der:

-‘‘Sayın Büyükelçi o zaman dinleyin beni… Parlamentonuzu da Anayasanızı da sikeyim… Amerika fildir, Kıbrıs ise sivrisinek. Yunanistan da sivrisinektir. Eğer bu sivrisinek fili sokmaya devam ederse fil bir hortum vuruşuyla onları cehennemin dibine gönderir’’…

İşte, 15-20 Temmuz 1974 o filin vuruşuydu…

Johnson’un dediği gibi anayasamızı, toprağımızı, devletimizi becerdiler!

Johnson ile Matsas arasında geçen bu konuşmadan sonra, 1965’te Yunanistan’da darbe olur. Ardından, Yunanistan bir darbe sarmalına girer, darbe içinde darbe olur… İki yıl sonra gene darbe olur, 1967’de. Sonra, Cunta’ya karşı ayaklanma olur: 1973 Kasım’ında Atina’da Politeknik Üniversitesi’nde Albaylar Cuntası’na karşı ayaklanma başlar… Ayaklanmadan bir hafta sonra 25 Kasım’da yine darbe olur!

General Papadopulos’un sağ kolu CIA’nın ‘Gölge General’i Dimitrios İoannidis darbeye karşı darbe yapar. İşte, Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974 darbesini yapan Dimitrios İoannidis Yunanistan’da cunta içinde cunta ile iktidara böyle geldi.   

Enosis, Taksim, milli dava, megali idea hepsi hikâye… Hepsi ahmak Türk-Yunan milliyetçilerinin mastürbasyonu… Türklere bir mektup yazdı ABD Başkanı Johnson, Yunanlılara ‘Parlamentonuzu da Anayasanızı da sikeyim’ dedi; Türkler ve Yunanlılar da ahmak ahmak birbirleri ile kavga ettiler. Hem kendi uluslarına hem de Kıbrıs halkına hayatı zehir ettiler…

Savaşacaksaydınız ABD emperyalizmi ile savaşsaydınız, korkak kahramanlar!

Tarih tek taraflı anlatılamaz: Aynı anda Türkün, Yunanın ve Kıbrıslıların yaşadıklarını anlatmak yerine, sadece birine odaklanınca ‘mağduriyet edebiyatı’ndan başka bir şey kalmaz geride!

Makarios, siga siga Enosis fikrini terk edip 1968’de tek yanlı olarak barikatları Kıbrıslı Türklere açarak ve bağımsız bir devlet temelinde müzakereler ile normalleşme sürecini başlatınca hedefe oturtulur!

Her olumlu adımı baltalamak için bir karşılık verilir. Köfünye olayları, EOKA-B’nin kuruluşu, Makarios’a başarısız darbe…

ABD’nin Atina Büyükelçisi Henry Tasca 1971 yılında Amerikan Kongresi’ne Yunanistan’ın askeri diktatörlük dışında idare edilemeyeceğini söylüyordu, İoannidis’e göre de 1967’de gerçekleşen darbeden sonra 10-20 yıl geçmesi gerekiyordu normalleşmek için…

“Şili halkı bir Marksisti seçerek sorumsuzluk yapmıştır” diyen Kissinger gibi Yunan halkından korkuyorlardı, ancak askeri cunta ile zapt edebileceklerine inanıyorlardı…

Kıbrıs’ın hikâyesini tek başına okuduğunuzda anlayamazsınız. Aynı dönemde Türkiye’de ve Yunanistan’da cuntalar savaşı var. Yunanistan’da İoannidis General Papadopulos çatışması Kıbrıs’ta Grivas-Makarios çatışmasına dönüşmüş durumdaydı. Kıbrıs Türk toplumunda ise 1973 seçiminin kavgası vardı, Dr. Küçük Denktaş karşısında adaylıktan çektirildi…

İoannidis Atina’da Papadopulos’a karşı darbeyi gerçekleştirdikten sonra, artık “bağımsız Kıbrıs” istediğini söyleyen Makarios’a sıra gelmişti.

İoannidis Ocak 1974’te ABD Büyükelçisi’ne şöyle der: “Kıbrıs ya yavaş yavaş Akdeniz’in Küba’sı olur, ya da %80’i Yunanistan ile birleşir”… Kalan yüzde 20 ise Türkiye’ye armağan… Türk ve Yunan şovenizmi böyle kaşıdı birbirinin sırtını!..

Yunanistan ve Kıbrıs’ın tarihini kana bulayan İoannidis ömrünü cezaevinde geçirdi. Cezaevindeki ölümünden sonra yayınlanır kendisi ile yapılan son röportaj 2010 yılında:

-Joseph Sisco ve Kissinger tarafından kandırıldım, der…

Çünkü Makarios’a gerçekleşecek darbeden sonra Türkiye’nin müdahale etmeyeceği garantisi verilmişti İoannidis’e.

İoannidis cezaevinde geberip gitti…

Her zaman yazıları ‘kusur arayarak’ okuyanlar vardır; şunu neden yazdın, bunu neden yazmadın diye homurdanırlar. Homurdanmayın… Bu bir ‘tarih kitabı’ değildir; yurdu işgal edilmiş, geleceği istila edilmiş, dili yasaklanmış, toprağı yerleşimci sömürgeciliği tarafından yutulmuş bir Kıbrıslının iç dökmesidir.

Faize Özdemirciler şöyle anlatır:

‘‘20 Temmuz gecesi, Rumlar saldıracak diyerek Aytotoro’dan Köfünye’ye kadar yürüttüler bizi, henüz on yaşındaydım, çok yorulduğumu ama hiç şikayet etmediğimi hatırlıyorum.

Geceyi orada geçirdik. Meğer aynı gece Rumlar da Türkler saldıracak diye köyü boşaltmışlardı.

O gece kimse kimseyi öldürmedi ama eve döndüğümüzde ortalıkta ölüm sessizliği vardı’’…

Kıbrıslının hikâyesi bu üç cümlede saklıdır. Kendi gölgesinden korkan insan maşa da olur çıra da…

(15 Temmuz 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author