Bir ahali kaç defa yok olabilir?

Aziz Şah – Kudret Özersay buyurdu ki, Kıbrıs Cumhuriyeti bizi yok edecekmiş “osmosis”le…

Kıbrıs Cumhuriyetine entegre olarak yok olacakmışız.

40-50 bin Türk askerinin bekçiliğinde, yarım milyonu aşkın Türkiyeli yerleşimci, Türkiye limanlarından her isteyenin elini kolunu sallayarak geldiği bir demografide var mısın Kudret Özersay ki yok olacaksın?

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in Türkçe konuşan Kıbrıslıların güneyde çalışma hayatına katılımını artırmak, bazı sosyal haklardan yararlanmasını sağlamak ve Yeşil Hat üzerinden işgal bölgesinden özgür bölgelere ticaretin artırılması gibi 14 maddelik öneri paketi ile “osmosis” hızlanacakmış!

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olarak siga siga yok olacakmış “Kıbrıs Türkü”…

-“Kıbrıs Türkü bir türküdür, ağlar gezerken söylenir Londra sokaklarında”…

“Kıbrıs Türkü” bir toplum değil, bir türküdür.

Varlığınızı “yok oluş korkusu” üzerine inşa etmişseniz sizden olsa olsa “türkü” olur.

Geçen hafta bizi Ruslar yok etti, ondan önce İranlılar, evvelki hafta toprak satın alan İsrailliler, bu hafta da Kıbrıs Cumhuriyeti!

-Bir ahali kaç defa yok olabilir?

Türkçe konuşan Kıbrıslılar “toplum” olma vasfını çoktan yitirmiş, içinde yaşadığı coğrafya ile bağı kopmuş, Türk işgali ile birlikte Kıbrıslı kimliği tamamen dönüşmüştür.

Bir toplumu toplum yapan temel öğe ortak duygu, acı ve değerlerdir.

Biri düştüğünde diğeri mutlu oluyorsa, biri başarılı olduğunda diğeri mutsuz oluyorsa orada toplum yoktur. Haset, hınç, nefret, garez vardır; dayanışma, birlik, ortak inanç ve değerler yoktur…

Ne zaman yitirdiniz siz ortak değerlerinizi?

“Aynı acı”ya ağlayamayan bir kalabalık toplum değildir. Toplum olmayan bir kitle yok olmaz, “kaybolur”…

Evet, Türkiye’nin Türkçe konuşan Kıbrıslılara karşı uyguladığı kansız-kültürel soykırımı çok yazdım. Soykırım kavramını hukuki olarak insanlığa kazandıran Rafael Lemkin’in ortaya koyduğu “yok etme yöntemleri”ni yaşadık biz 1974’ten beridir.

Bugün orijinal isimlerini söylediğimizde herkesin bön bön baktığı, inşaat şirketlerinin bütün kimliğini yok ettiği köylerimizin isimlerinin değiştirilmesiyle başladı soykırım.

“Soykırım” kavramının mucidi Rafael Lemkin, “entegrasyon ve asimilasyon” kansız soykırım şeklidir; kanlı imhanın devamıdır, der.

Kansız soykırım için Nazilerin Lüksemburg’u Almanlaştırma, zorla entegrasyon ve asimilasyon sürecini örnek gösterir:

“Lüksemburg Fransızca ve Almanca olmak üzere yüzyıllardır iki dillidir. Bununla birlikte Alman Mülkî İdare Şefi 6 Ağustos 1940’da “Lüksemburg’un dili şimdiye dek olduğu gibi hep Almancadır… Alman dili ticari yaşamda olduğu gibi tek resmi dil olacaktır” diye bir emir çıkarttı. Tüm sokak ve yer adları Almancaya dönüştürüldü. Almanca dışında adları olan Lüksemburglular’dan adlarının Almanca muadillerini kullanmaları, bu mümkün değilse, bir Alman adı seçmeleri isteniyordu”…

Naziler Lüksemburg’ta ne yaptıysa, TC Devleti Kıbrıs’ın kuzeyinde onu yaptı.

Nazizm yenildi işgal ordusu Lüksemburg’tan çekildi ama Türk işgal güçleri 49 sendir Kıbrıs’tadır.

Yok olmaktan mı korkuyorsunuz hâlâ?

Uluslararası hukukta ve BM’nin kabul ettiği sözleşmelerde geçerli olan tanımlamalarla “yerli bir toplum”un işgalciler tarafından yok edilmesi süreçlerini bizzat yaşadık.

“Ortak” tek bir “değer”imiz kalmadığında yok olduk ama biz!

“Hasan benden daha çok ganimet yedi” kıskançlığı dışında “ortak bir değeri” yoktu çok uzun yıllar bu ahalinin!

Türkçe konuşan Kıbrıslılar ganimetten pay aldığı andan itibaren “toplum olma nitelikleri”ni yitirmiştir.

Tufan Erhürman bizi Rusların ve İranlıların yok edeceğini söylüyor…

Kudret Özersay yabancılara sata sata vatanı bitirdiniz, diyor…

Reşat Akar nefes almadan Nijeryalılara saydırıyor…

Serhat İncirli “Sevgili kardeşim Erhan Arıklı” ya da “Sayın Arıklı” diye Tassos İsaak’ın katledilmesinden aranan yerleşimci faşisti kucaklıyor…

Bir “toplum” kaç defa yok olur?

Sizi Ruslar mı, İranlılar mı, İsrailliler mi yok edecek, yoksa Kudret Özersay’ın dediği gibi “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre olarak osmosis ile mi yok olacaksınız?

Sizi kimin nasıl yok ettiğini bile açık açık söyleme cesaretiniz yoksa zaten var olmamışsınızdır…

(1 Eylül 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author