Birine tecavüz edip “tazminat” ödeyince insan hakları ihlali ortadan kalkar mı?

Aziz Şah – 13/5/2024

Yabancı bir avukatla tanıştım, insan hakları üzerine çalışıyor. Gökten düşmüş Kıbrıs’a. Bizim için büyük şans…

-Yaşanan insan hakları ihlallerini birinin kayda geçirmesi gerekiyor, dedi.

-Sen insan hakları için savaş, ben de nasıl savaştığını yazayım, dedim…

Her buluştuğumuzda insan hakları dersinden çıkmış gibi bir şeyler öğreniyorum. Bir sonraki “ders”i iple çekiyorum…

İnsanın kendisine bir yabancının gözleriyle bakması iyidir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde vatandaş olmadan avukatlık yapılabileceğini öğrendim ondan. İşgal bölgesinde bu mümkün değildir. Bir İngiliz avukat burada gelip bir gazeteciyi savunamaz ama Kıbrıs Cumhuriyeti’nde savunabilir…

Bir zamanlar Ermenilerin yaşadığı sokaklardan birinde oturuyoruz, “KKTC’cilik nedir?” diye sordu!

Bir kahkaha attım, “Nerden çıktı bu” dedim…

Bir avukat ona, “Ben KKTC’ciyim” demiş, o da ne olduğunu anlamadı, dedim ya yabancı…

Şöyle dedim ona:

-“Rumlar gitti, malları bizim oldu. KKTC’cilik budur…”

Bu defa o kahkaha attı…

-Türkiye’deki Ermeni ve Rum mallarına çöktükleri gibi, dedi.

Sonra durdum ona KKTC’ciliği anlatmaya çalıştım. Bir yabancıya KKTC’ciliği anlatmak o kadar zor ki…

Akan Kürşat davasını bildiği için misal verdim: “Kıbrıs Türk Barolar Birliği, Rum malı yağmalamak KKTC hukukuna göre yasaldır dedi. KKTC’cilik işte budur dedim”…

-Saçmalamayın, dedi.

Yabancılara bir KKTC’ciliği anlatamazsınız, bir de “etnik homojen iki bölgeli federasyon”u…

Avrupalı bir federaliste, Rumlardan ve Türklerden oluşan AB çatısı altında iki bölgeli etnik homojen bir federal Kıbrıs devletinden bahsettiğinizde anlamaz. Çünkü federasyon bu değildir!

Bir yabancıya ırkçı apartheid iki bölgeli federasyonu anlatamazsınız. Çünkü etnik-ırksal homojenlik 1930’larda Hitler’in zamanında kaldı…

Bir yabancıya KKTC’ciliği de anlatamazsınız. Çünkü başkasının malına çökmek Osmanlı zamanında kaldı…

Yabancılarla arada bir sohbet etmek iyidir, çünkü size Kıbrıs’ın işgal bölgesinde insanlıktan kaç yüzyıl geride olduğunuzu hatırlatırlar!

Bir yabancı gazeteci Mehmet Ali Talat’a bir zamanlar Rum malı gaspını sormuştu…

Annan Planı döneminde parlayan gazetecilerden Erdal Güven. Ermeni ve Rum mallarına çökmenin tarihini iliklerine kadar yaşamış Türkiye’den gelen bir yabancı. 

Talat’ın “yazlık evi”nde yaptığı röportajda ona sorar:

-“Sadrazamköy’ün hemen yanı burası. Bildiğim kadarıyla bu evin de içinde bulunduğu site bir Rum arazisi üzerinde. Hatta siteyi yapan müteahhide dava açıldığı da söyleniyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?”

Yerliler hiçbir zaman böyle soru soramaz, çünkü ya suç ortağıdırlar ya da kanıksadılar.

Mehmet Ali Talat bir Girnelidir. Yani sonradan Girneli olmadı. Göçmen ya da mülteci olmadı. Çaresiz kaldığı için Rum malına yerleşmedi. Kendi evi varken Girne’de, bir da yazlığımız olsun dedi… 

O yüzden gazetecinin bu sorusu hoşuna gitmedi.

Kıbrıs’ta sözde barışı savunan bir lidere, silah zoruyla gasp edilmiş Rum arazisi üzerindeki yazlığında yabancı bir gazeteci soruyor:

-“Rum arazisi üzerinde bir yazlıkta oturmak sizi rahatsız etmiyor mu?”

Şöyle dedi Talat:

-“Sonuçta burası devletin (KKTC’nin) eliyle tahsis edildi ve mal sahibi tazmin edilecek, tazminatını alacak. Annan Planı’nda öngörülen çözüm yöntemi de budur zaten”…

Hırsızlığın kılıfı KKTC, Annan Planı ve Mal Tazmin Komisyonu!

Girne’de geçen ay 5 Türkiyeli turistin kırbaçlayarak tecavüz ettiği ve videoya çektiği genç kıza 10 bin Dolar teklif etmelerinden ne farkı var Talat’ın yazlık villa yaptığı Rum arazisini “tazmin” etmenin?

Mehmet Ali Talat o günlerde şöyle demişti: “Uluslararası hukuk Kuran-ı Kerim değildir”…

Bundan sonra “KKTC’cilik nedir?” diye sorarsa yabancı bir insan hakları avukatı,

-“İnsan hakları sözleşmeleri Kuran-ı Kerim değildir. Tecavüz edip parasını (tazminatını)  öderiz” diyeceğim ona.

(13 Mayıs 2024 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author