TBB başkanlığından sömürge valiliğine…

Gözde Bedeloğlu – Tarih 10 Mayıs 2014. Danıştay’ın yıldönümü törenleri kapsamında dönemin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu kürsüde konuşuyor. Karşısında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oturuyor. Feyzioğlu, tutuklu gazetecileri hatırlatarak iktidarın basına yönelik sansürünü eleştiriyor. Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar, diyor. Adaletsiz demokrasinin olmayacağını, siyasi partilerin, iktidara, yargı tarafından denetlenmeyi peşinen kabul ederek talip olmaları gerektiğini söylüyor. Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamalarına kapatılmasının Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırı olduğunu hatırlatıyor.

Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda yapılan değişiklikle Teftiş Kurulu’nun dolaylı olarak Adalet Bakanına bağlanmasının da yargı bağımsızlığıyla bağdaşmadığını söylüyor. Bugün, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden yana olan herkesin altına imzasını atabileceği bu uyarılardan sonra Türkiye siyasi tarihinin en unutulmaz anlardan biri yaşanıyor. Başbakan Erdoğan yerinden kalkıyor ve Feyzioğlu’na “edepsizlik ediyorsun” diye bağırıyor. Ardına takılan Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte konferans salonunu terk ediyor. Ve böylece Metin Feyzioğlu’nun yıldızı muhalefet cephesinde parlamaya başlıyor.

SİYASETTE ISINMA TURLARI

Ancak Erdoğan’ın öfkesi öyle kolay kolay dinmiyor. Aynı gün gittiği Afyon’daki AKP kampında Feyzioğlu’nu şikayet ediyor. Onu, doğru düzgün konuşmamakla, dürüst olmamakla ve saygısızlıkla suçluyor ve “senden bir şey olmaz” diyor. “Siyaseti seviyorsan çıkar cübbeni” diye ekliyor. İleride göreceğimiz üzere Erdoğan’ın tespiti doğru, Metin Feyzioğlu siyaseti seviyor. Ama şimdilik, hukuksuzluğa karşı çıkan bir hukuk insanı profili çiziyor ve bu davranışıyla da muhaliflerin taktirini topluyor. Yaşananlardan dolayı canı oldukça sıkıldığı görülen Erdoğan, Feyzioğlu ailesiyle ilgili eski defterleri de açarak “bu konuşanın dedesi Turhan Feyzioğlu, Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarına mecliste onay verenlerdendir” diyor. Feyzioğlu geçen yıl katıldığı bir programda konuyla ilgili şöyle demişti: “Karıncayı bile incitmekten üzüntü duyan birisiydi. O günkü siyasi konjonktürde, içinde bulunduğu blok o şekilde oylarken kendi de öyle oylamıştır.” Siyasi konjonktüre göre hareket eden dede Feyzioğlu, karıncayı incitmezken üç fidanın idamlarına onay vermekte bir sakınca görmemişti. Torun Feyzioğlu da konjonktüre göre hareket ederken 180 derecelik dönüşü dert etmeyecekti.

SARAYIN KAPISI FEYZİOĞLU’NA KAPANDI

Yıl 2017. Türkiye 16 Nisan’da yapılacak Anayasa değişikliği referandumuna hazırlanıyor. Halkın oyuna sunulacak paket yürürlükteki parlamenter sistemin kaldırılarak yerine başlanlık sisteminin getirilmesini, başbakanlık makamının ortadan kaldırılmasını ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısında değişikliğe gidilmesini içeriyor. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu Anayasa değişikliğine ilişkin “milleti temsil eden cumhurbaşkanını, bir siyasi partiyi temsil eder hale getirmek önce milletin parçalanmasına, sonra vatanın parçalanmasına giden yolun başıdır” diyerek eleştirilerde bulunuyor. Feyzioğlu’na göre tüm yetkilerin bir kişide toplanması, Türkiye Cumhuriyeti’nin anahtarını bir siyasi partinin başkanına vermek demek. Erdoğan’ın tepkisi yine çok sert oluyor. Avrupa’yı gezerek referandumda ‘hayır’ çıkması için çalıştığını söylediği Feyzioğlu’nu terörle kol kola girmekle suçluyor ve kapıyı kapatıyor. “Sen bir defa benim kapımı çalamazsın. Kapattım kapıyı. Böyle bir şey yapamazsın. Siyasetçi değilsin. Böyle bir şeyi yaptığın anda karşına yarın bunun faturası çıkar.” Bunun üzerine Feyzioğlu’nun cevabı “sanırım bizi sizden ikbal bekleyen bazılarıyla karıştırdınız” oluyor. Bugün, o bazılarının olduğu listede kendi adı da var. Ama o günlerde Feyzioğlu’u, özellikle ulusalcıların yıldızıydı.

BAŞKANLIK DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLER

TBB başkanlığı boyunca, özellikle meslektaşları tarafından eleştildiği de oldu Metin Feyzioğlu’nun. Örneğin, TBB Başkanı olarak, Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyenler hakkındaki “mütareke döneminin işgal altındaki sözde aydınlarının kalıntıları” sözlerine yönelik meslektaşları, onun ‘AK-Saray’ saflarında yerini alması gerektiğine dair açıklamalar yaptı. KHK ile atılan ve işlerine geri dönmek için açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için “Nuriye ile Semih’i evlat edinecek bir sempati içinde olmamı kimse benden beklemesin” dedi. Gülmen ve Özakça’nın tutuklanan avukatları için de DHKP-C teröristinin üzerinde çıkan listede adları olduğunun söyledi. Tutuklanan avukatlar aynı zamanda Berkin Elvan, Dilek Doğan ve Hasan Ferit Gedik davalarını da takip ediyorlardı.

VE DÜMEN MİLLİ DURUŞA KIRILIYOR

Hem Erdoğan hem de meslektaşları tarafından, cüppesini çıkartıp siyasete girmesi çağrıları yapılan Feyzioğlu, ne adı geçtiği gibi CHP’ye başkan ne de muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olabildi. Ancak 2019’da, dümeni iktidardan yana kırdığına dair ilk sinyal, Feyzioğlu’nun Rize AKP İl Başkanlığı ziyaretiyle geldi. Milli bir duruşa ihtiyaç olduğunu, her milli meselede kenetlenilmesi gerektiğini, siyasi partileri ayrım gözetmeksizin ziyaret ederek ön yargıların kırılması gerektiğini söyledi. Halbuki hukuktan uzaklaştığına dair ağır eleştirilerde bulunduğu AKP’de aksi yönde değişen bir şey olmamıştı. Aynı yıl Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin Türkiye’nin önünü açacağını söyleyen Feyzioğlu, Cumhurbaşkanının, seçilmiş bazı avukatlara yeşil pasaport verilmesine dair önerisine olumlu yaklaşmasından dolayı da oldukça şendi. Bunun Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığını pek dert etmişe benzemiyordu. Tutuklu avukatların durumu, savunma hakkının engellenmesi gibi sorunların da üzerinde durulmamıştı. Yine de Feyzioğlu’na göre bu reformla Türkiye, Avrupa Birliği standartlarının üzerine çıkacaktı.

BAROLAR FEYZİOĞLU’NA SIRTINI DÖNÜYOR

2019 adli yıl açılışının Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılacağının duyurulması üzerine 52 baro ve 20 Yargıtay üyesi bunun yargının yürütmeye biat etmesi anlamına geleceği için törene katılmadı. “Bizim için vatan söz konusu ise gerisi teferruattır” diyen Feyzioğlu eleştirileri ‘algı operasyonu’ olarak nitelendirdi. Hükümete destek açıklamalarıyla Feyzioğlu’nun TBB’nin bağımsızlığına gölge düşürdüğünü söyleyen barolar yeniden seçim yapılmasını istedi. Bunun üzerine Erdoğan, 2021 yılında çoklu baro sistemini gündeme getirdi. Feyzioğlu’na göre çoklu baro sistemi devrim niteliğindeydi. AKP ve MHP ortaklığı ile TBB’nin delege yapısı ve seçim sistemi değiştirildi. En çok avukatın üye olduğu illerin temsil oranları düşürüldü, daha az sayıda avukatın üye olduğu illerin delege oranı artırıldı. Ancak Erdoğan’ın, bir zamanlar “edepsiz, saygısız” dediği Feyzioğlu’nun başkanlığını sürdürmesi için yaptığı girişim sonuçsuz kaldı ve seçimi külliyedeki “adli yıla katılarak orada ifade özgürlüğü, hak, hürriyet, adalet kavramlarını alkışlamamız isteniyor bizden. Bu komedinin içerisinde yer almayacağız” diyerek karşı çıkmış olan Erinç Sağkan kazandı.

KKTC’DE BÜYÜKELÇİLİK DÖNEMİ

“Evet değiştim, çok şükür değiştim, ben devletimle kavga etmem” diyerek dümeni iktidara doğru kıran ve yeni TBB yönetiminin amacının Erdoğan’ı devirmek olduğunu söyleyen Feyzioğlu koltuksuz bırakılmadı ve yaklaşık bir yıl sonra KKTC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atandı. Göreve başladıktan sonra verdiği ilk röportajda Türkiye’nin milli davası Kıbrıs’a aşkla bağlı olduğunu söyledi. Ancak çok geçmeden Kıbrıslılara bu ‘aşk’ı sorgulatacak gelişmeler yaşandı. Örneğin Türkiye’nin Kıbrıs politikasını eleştiren Kıbrıslı aydın, siyasetçi ve gazetecilerin Türkiye’ye girişi engelleniyor ve Feyzioğlu bununla ilgili bir açıklama yapmıyordu. Adadaki en tepki çeken faaliyeti ise 14 Mayıs 2023’te, Türkiye’de yapılacak genel seçimler öncesi yaşandı. Feyzioğlu, büyükelçilik görev sınılarını aşarak adada köy köy, kahvehane kahvehane gezip Cumhur İttifakı ve Erdoğan lehine seçim propagandası yürüttü. İşin daha da vahimi, yasaya göre Türkiye’deki herhangi bir siyasi partinin Kıbrıs’ta seçim çalışması yapması yasak olmasına rağmen, Feyzioğlu’na KKTC Meclis Başkanı Zorlu Töre’nin de eşlik etmiş olmasıydı. Feyzioğlu, TC devletinin temsilcisinden ziyade bir partinin temsilcisi gibi davranarak Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan, YSK’ye kayıtlı 140 bin TC vatandaşı arasında huzursuzluk yaratmakla eleştiriliyordu.

SÖMÜRGE VALİLİĞİ

Feyzioğlu adada, Cumhur İttifakı adına seçim çalışması yürütmekle kalmadı. Mağusa Limanı’nın, Türkiye’deki yap-işlet-devret yöntemiyle özelleştirilmesi gerektiğini ve bu konuda çalışma başlattıklarını söyledi. Erdoğan’ın tıpkı KKTC Cumhurbaşkanlığı binasını görüp gecekonduya benzetmesi ve külliye yapımına karar vermesi gibi Feyzioğlu da limanın iyi durumda olmadığını ve KKTC’ye yakışmadığını söyledi. Girne’ye de bir liman gerektiğine karar verdi. Peki iki devlet arasında diplomatik ilişkileri yürütmekle görevli bir büyükelçi nasıl oluyor da hem geldiği ülkedeki iktidarın siyasi propagandasını yapabiliyor hem de özelleştirme kararı alabiliyordu? Hangi yetkiye, hangi pozisyona dayanarak böyle açıklamalarda bulunabiliyordu? Öncelikle KKTC’nin uluslararası hukukun dışında ve bir devlet olarak tanınmıyor oluşu büyükelçilik makamını da geçersiz kılıyor. Ama bütün bu çalışmaları anlaşılır kılacak tek bir pozisyon var, o da sömürge valiliği. Ancak bir sömürge valisi, sınırlı bir dönem için görevlendirildiği bir ülkede yetki ve sorumluluk sınırlarının dışına bu kadar kolay ve pervasız bir şekilde çıkabilir. Aksi halde, liman gibi stratejik bir bölgenin özelleştirilmesiyle ilgili Kıbrıslıların fikri alınmadan böylesine cüretkar açıklamalar yapılamazdı. Sonuç ne oldu diye soracak olursanız, AKP destekli UBP-DP-YDP Hükümeti, limanların özelleştirme kapsamına alınmasını onayladı.

FALYALI’YLA ORTAK YENİ BÜYÜKELÇİ

1974 askeri müdehalesinin 50’inci yıl törenine katılmak üzere adaya giden CHP lideri Özgür Özel’i karşılamayan Metin Feyzioğlu için iktidar temsilcisi bir siyasetçi gibi davrandığı, geldiği makamı hazmedemediği şeklinde yapılan eleştiriler anlamsız. Feyzioğlu, tam da görevlendirildiği gibi, sömürge valiliği makamına uygun bir şekilde davrandı ve ödülünü de alarak Prag’a Büyükelçi olarak atandı. Peki neden görev süresi dolmadan yapıldı bu atama? Kıbrıslı gazeteci Aziz Şah “Kıbrıs sorununu hukuksal olarak bilen adam diye atadıkları Feyzioğlu’nu artık ‘hukuksal’ bakacak bir durum kalmadığı için görevden aldılar” diye yazdı Avrupa Gazetesi’nde. Kıbrıslı gazeteci Serhat İncirli 30 Temmuz tarihli Yeni Düzen’deki yazısında konuyla ilgili bir kulis bilgisini paylaştı. İncirli, önemli bir haber kaynağının kendisine yeni büyükelçinin atanmasını ‘birilerinin önerisiyle’ bizzat KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın istediğini ve bunu Erdoğan ile paylaştığında olumlu yanıt aldığını söylediğini yazdı. Bu isim Yasin Ekrem Serim’di. Gazeteci Seyhan Avşar, Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atanan Serim’in bir dönem mafya lideri Halil Falyalı’nın ortağı olduğunu hatırlattı ve sosyal medya hesabından belgesini yayınladı. Kıbrıslı gazeteci Ayşemden Akın da bugunkibris.com haber sitesindeki yazısında Yasin Ekrem Serim’in belgeleriyle tespit ettikleri KKTC merkezli birçok şirketi olduğunu öne sürdü. Belli ki bu pilav daha çok su kaldıracak.

(2 Ağustos 2024 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author