Ortası yok: Ya Kıbrıs Cumhuriyeti ya Türkiye!

Aziz Şah – Devlet kurmak ve yıkmak kolay değildir. 50 senedir Kıbrıs’ta “BM görüşmeleri” bu yüzden sonuçsuzdur ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

Bir devleti yıkıp yerine yeni bir devlet koyacaksanız “tam uzlaşı” gerekir!

Kıbrıs’ta masaya bir çözüm koyduğunuzda ada üzerinde emelleri olan emperyalistler dahil, tüm tarafların kabul etmesi gerekir. Tek bir kere oldu bu istisnai durum: 1960 Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bütün dünya uzlaştı!

1964’te Kıbrıslı Türkler terk etti Cumhuriyet’i. TC Devleti BM’de “Kıbrıslı Rumları Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti olarak tanıyorum” dedi. 1974’te darbe ve istila oldu, Kıbrıs Cumhuriyeti gene yıkılmadı.

1964’te de, 1974’te de yıkılmadı Cumhuriyet…  

Çünkü devlet kurmak ve yıkmak kolay değildir!

Kıbrıs Cumhuriyeti bir kere Kıbrıs’ın tapusunu BM üyeliği ile onaylattı. Cumhuriyet’i yıkmak, tapuyu yırtıp atmaktır…

“Bekara karı boşamak kolay” derler, Kıbrıslı Türklerin de devlet kurup yıkması çok kolaydır.

-“Genel Komite, Geçici, Yönetim, Otonom, Federe, KKTC… Bundan sonra da senin adın Kıbrıs Türk Devleti!”

Türkiye kafasına estikçe “devlet kurdu” Kıbrıs’ta işgal ettiği topraklarda. Aynı maskaralığı Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde de yapmaya çalıştı.

En son, Crans Montana’da yeni devletin kuruluşu konuşulurken Türkiye adına Mevlüt Çavuşoğlu,

-“15 sene sonra görüşelim Garanti Anlaşması’nı ve müdahale hakkını” deyince Guterres konferansı dağıttı. Çünkü bir devletin kuruluşunu 15 seneye yayamazsınız, maskaralık değildir “devlet kurmak”…

Eşi benzeri yoktur Kıbrıs’ta yaşadığımız kepazeliğin tarihte… 

Kepazelik 50 senedir devam eden “BM müzakereleri”dir!

Yabancı bir devlet (Türkiye) geldi, başka bir devletin (Kıbrıs Cumhuriyeti) egemen toprağını işgal etti. Birleşmiş Milletler ise işgalci ile işgal edilen arasında “yeni devlet kurmak” için müzakere yürütüyor!

Kepazeliktir bu: Birleşmiş Milletler üyesi egemen bir devleti yıkmak için BM gözetiminde müzakere yürütülür.

Savaşta yıkamadıkları devleti, müzakere ederek yıkmaya “BM parametreleri” dediler…

O kadar saçma ki, BM ile AB’ye üye olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkarak BM ile AB ilkelerine ve sözleşmelerine aykırı yeni bir devlet kuracaklarını iddia ederler.

Hatta ve hatta o kadar saçma ki, Crans Montana’da Türkiye’nin masaya sürdüğü 7’nci madde şudur: “Çözüm AB müktesebatına aykırı olabilir”…

AB üyesi bir devletin AB müktesebatına aykırı olmasını neden talep etti Türkiye?

Çünkü “müktesebat”ın parçası olan “AB Temel Haklar Şartı”na göre ayrımcılık yasaktır ve dolaşım ile ikamet özgürlüğü dokunulmazdır.

50 senedir devam eden “federasyon” müzakereleri etnik ayrımcılık temellidir: “Türk devleti” ve “Rum devleti” etnik temelde seçime ve etnik temelde oturum hakkına dayalı ırkçı bir apartheid modeldir. BM ve AB ilke ve sözleşmelerine aykırıdır!

Irkçı-etnik temelde ayrım-apartheid Kıbrıs’ta “federal çözüm”ün temelidir. Bu temel BM ve AB ilke ve sözleşmelerine aykırıdır…

50 senedir “olmaz” ve “olmayacak olan”ı müzakere ettikleri için beynimizde bir mide bulantısı var!

İşte bu yüzden, Kıbrıs Cumhuriyeti dışında çözüm yoktur.

Kıbrıs’ta masaya yeni bir “çözüm” koyduğunuz zaman bunu tüm tarafların onaylaması gerekir.

Önce 1960’ta kurulan devletin yıkılmasını kabul edecek tüm taraflar, sonra da onun yerine gelecek olanın üzerinde uzlaşacak. Bu imkânsızdır…

Tarihte bir kere oldu, bir daha olmaz!

Bu yüzden, Kıbrıs Cumhuriyeti temeli dışında bir çözüm yoktur!

Bu yüzden senelerdir, “Ya Kıbrıs Cumhuriyeti ya Türkiye” diyoruz, çünkü “Ortası yok”tur.

Ortası “federasyon” değildir. Federasyon bir “çözüm” değildir…

“İki bölgeli iki toplumlu federasyon” BM ilkeleri ve sözleşmeleri ile AB müktesebatına aykırı “ırkçı bir apartheid”dir.

Temel insan haklarını, BM sözleşmelerini ve AB müktesebatını yok sayarak Kıbrıs’ta “çözüm” üretemezsiniz.

Çözüm basittir: Türkiye ordusu ve yasadışı yerleşimci nüfusuyla işgal ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti egemen toprağından çekilecek. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal nizamı tesis edilecek…

Ya Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı ya da Türkiye’nin rehineliği, ortası yoktur!

(7 Ağustos 2024 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author