Gene bir gün Yuri Gagarin ayda, biz mahkeme avlusundayız

Aziz Şah – Yıl 1961, Sovyet kozmonotu Yuri Gagarin Ay’a ayak bastı…

Yıl 1962, Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet öldürüldü…

Yıl 1962, Yuri Gagarin Kıbrıs’a geldi. Hisarların üstüne çıkan Kıbrıslılar Gagarin’e el salladı…

Gagarin Makarios’un cumhurbaşkanlık sarayının balkonundan binlerce Kıbrıslıyı selamladı… 

Yıl 1964, İskoç bilim kadını June Almeida bugün coronavirüs diye bilinen yeni bir virüsü keşfetti…

June Almeida coronavirüsü keşfederken Kıbrıslılar adanın dört bir tarafında birbirlerine karşı Türk-Rum olarak nöbet tutmaktaydılar…

Yıl 1965, Kavazoğlu ve Mişaulis Kıbrıslıların bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamasını savundukları için öldürüldü…

Yıl 2019, Şener Levent ve Ali Osman Tabak Lefkoşa’da İngiliz sömürge idaresinden kalma mahkemede sömürge yasalarıyla bir karikatürden yargılanmaktaydı…

Yıl 2019, insanlık Mars’a ayak bastı. InSight adında bir araç Mars’a kenetlendi…

Yıl 2019, Lefkoşa’da karikatür, Mars’ta insanlık davası görüldü…

Yıl 2020! 1964 yılında June Almeida’nın keşfettiği coronavirüs mutasyon geçirerek dünyayı salgında kırıp geçirdi…

Yıl 2020, bütün dünyada bilim insanları laboratuvarlarda Corona’nın aşısı ve ilacı için çalıştığı sırada Kıbrıs’ta silah zoru ile zapt edilerek etrafı tellerle çevrilen yerde yeni bir mizah davası vuku buldu: Ersin Tatar Profesör Senih Çavuşoğlu’nun yaptığı illüstrasyon resimden şikayetçi oldu…

Yıl 1964, tarihte ilk kez coronavirüsün adı konduğu sırada Kıbrıslılar mevzilerde idi…

Yıl 2020, coronavirüs salgını dünyayı kırıp geçirirken Kıbrıs’ta düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları tartışılıyordu. Tam o sırada dünyanın bütün laboratuvarlarında bilim insanları üzerlerinde beyaz önlükleri ile yüzünü hiç görmedikleri insanlar için ölümüne çalışmaktaydı…

1961’den 2019’a Ay’dan Mars’a sıçradı insanlık…

1964’ten 2020’ye Korona’nın keşfinden Korona salgınına sıçradı insanlık…

Yıl 2020, insanlık laboratuvarlarda Korona’nın çaresini ararken Lefkoşa’da Dikilitaş aklını arıyordu…

Tarihe aynen böyle geçeceksiniz efendiler…

Dünyada bunlar olurken bir karikatür, bir illüstrasyon, bir resim için savaş açıyorsunuz insan aklına…

Bir yanda akıl, diğer yanda akıldışılık…

Bir yanda laboratuvarda bilimin aklı, diğer yanda faşizmin akıldışılığı…

Bir yanda bağımsızlığın diriliği, diğer yanda sömürgeci işbirlikçiliğinin çürümüşlüğü…

Bir yanda kalem, diğer yanda paslı süngü…

Bir yanda insanlığın yükünü çeken kağnı arabası, diğer yanda kara Mercedes’in patlak lastiği…

Bir yanda Magna Carta, toplum sözleşmesi, insan hakları, diğer yanda kendini tanrı zannederek çıldıran iktidar… 

Afrika’nın karikatür davasında Senih Çavuşoğlu yaptığı tanıklıkla ders vermişti:

“Mizahın temeli olan gülmek ve düşünme, Ortaçağ düzeninde otoritenin aşağılanması şeklinde kabul edildiğinden iktidar için tehdit oluşturdu. Aristo’nun gülmeyi öven kitabını saklayan keşiş ve de katil Burgos karakterinin yer aldığı Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ romanını hatırlatırım… Ortaçağ’ın geride kaldığını düşünüyordum, bu dava garibime gitti… Gülüp geçilecek şey büyütülerek propaganda haline getirildi… İnsanlar sizi eleştirmeyecek mi? Herkes tek tip mi olmalı? Eğer öyle ise iktidar size gül dediğinde güler ağla dediğinde ağlarsınız… Sanatçılar yalnızca duvara resim asmak için sanat yapmaz… Sanat hobi değildir, karikatür ise bir tepki sanatıdır. Sanatta hakaret aranamaz…”

(21 Nisan 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

Görsel: Senih Çavuşoğlu

About the author