Tripoli kıyılarından Gâvur Taşı’na Akdeniz savaşı!

Aziz Şah – Önce trompet sesi gelir…

Ardından trampet…

Tüylerim hiç kıpırdamaz…

Hiç etkilenmem!

Trompet ve trampetin yerinde bir kanun ve ud, bir klarnet ve darbuka, bir erbane ve akordeon olaydı…

Çalaydı şöyle Mağrip ezgileri, ud ve kanun rock’n roll yapaydı…

Çalaydı şöyle Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası gibi klarnet…

Çırpınaydı darbuka Akdeniz gibi…

Erbanede Kürt ezgileri, akordeonda Kafkas…

Bak, işte bunlar olsa, diken diken olurdum…

Hem de tiken tiken!

Çıplak sesle Türkçe-Yunanca “Ege denizi kararınca” da yeterdi…

Yunan İç Savaşı’nın son Kapetanios’u Manolis Glezos mırıldanaydı…

-Ege denizi kararınca
Dağlar uykuya dalar
Yine ıssız ovalarda
İsyan ateşi yanar-

Ya da Yunan İç Savaşı’nın Türk komutanı Mihri Belli’nin dediği gibi, “Dağlar bizimdi, ovalar faşistlerin”…

Ne yazmak için oturdum masaya, gene nedir dediğim?

Ne o? Trompet ve trampet ile ABD deniz piyadeleri marşı çalıyor…

“Montezuma’nın geçitlerinden

Tripoli kıyılarına,

Çarpışırız ülkemizin savaşlarında

Havada, karada, denizde.

Önce hak ve özgürlük için savaş

Ve onurumuzu temiz tut

ABD Deniz Piyadeleri unvanına sahip olmaktan gurur duyuyoruz”…

Bu marşı duymuş muydunuz daha önce?

Marşta geçen “Tripoli kıyıları” neresidir?

ABD emperyalizminin en çirkef gücü deniz piyadelerinin marşı öyle boş geçilemez…

Bugün Doğu Akdeniz’de yaşananlar ve yaşanacak olanlar bu marşın 200 senelik rövanşıdır…

ABD genç bir cumhuriyet olduğu sırada Afrika ve Akdeniz’e Kuzey Afrika (Mağrip) ile yaptığı savaşlarla yerleşti…

Amerikan deniz piyadelerinin marşındaki “Tripoli kıyıları” da bugünkü Libya’dır…

Evet, ABD emperyalizmi bugün 200 sene önceki savaşın rövanşına hazırlanıyor…

Aynı 1800’lerin başında olduğu gibi Akdeniz’de kargaşa hüküm sürmektedir. Libya’da İtalyan pizzası, Rus salatası, Türk menemeni, Fransız’ın çiğ eti tadında kargaşayı uzaktan izliyor yine bugün ABD…

Haziran ayı itibarıyla Libya savaşında ABD Türkiye’ye destek verdi ama kendisi sahaya inmedi. Çöl kumlarının altındaki kargaşa aynı 1800’lerdeki korsan savaşları…

ABD de o günleri unutamadı…

1979 yılında Tahran’da ABD elçiliği basılıp rehine krizi yaşandığında Amerikan kamuoyu 1800’lerin ilk günlerinde Kuzey Afrikalı korsanlarca kaçırılan Amerikalı gemicileri hatırlamıştı…

Bu yüzden şaşırmamak lazım, ABD deniz piyadelerinin marşının ilk dizelerinde “Tripoli kıyıları”na gönderme yapılmasına…

Dünyada en çok savaşa girmiş devlet olan ABD için bile bazı savaşlar daha “özel” belli ki…

1800’lü yılların başında Tunus, Libya ve Cezayir ile savaşan Amerikan donanmasının marşı 1942’de yazıldı. Yani savaştan yaklaşık 150 sene sonra bile, bir marş yazarken ilk dizelere Libya’yı yazdılar…

1942’den beridir ABD ordusunun en çirkef gücü deniz piyadeleri (Marine) her törende Libya’yı hatırlar…

ABD emperyalizminin hafızasındaki ilk karelerden biridir “Tripoli kıyıları”…

Bizim Afrodit Gâvur Taşı’na çıktı…

Amerikalı Marine ise Tripoli’ye çıktı…

Bugün Doğu Akdeniz’de henüz başlamamış savaş işte o kadar tarihseldir…

Duyar gibiyim, “henüz başlamamış savaş mı?” deyişinizi…

Olacakların yanında olanlar hiç kalır!

Eğer bu savaş durdurulamazsa…

1942’den beri her Marine’in dilindedir “Tripoli kıyıları”…

Biz okullarda “Türküm, doğruyum, çalışkanım” derken, Marine “Tripoli kıyıları” diyordu…

Beynine kazındı!

ABD’de neo-con’lar, yeni-muhafazakârlar, yeni dünya düzeni ile “Amerikan yüzyılı” ilan ettiğinden beri bir Armageddon savaşıdır dillerde…

Kutsal kitaplarda dünyanın sonu geldiğinde olacak olan savaş, diye geçer Armageddon…

IŞİD ortaya çıkınca, tamam dediler, Armageddon savaşı başladı…

Savaşın bugünkü Suriye topraklarında olacağı rivayet edilirdi…

Suriye küçük kalır böyle bir kıyamet savaşı için!

IŞİD gibi bir kukla ise Armageddon savaşında yakılacak meşale olurdu sadece…

Armageddon savaşı Amerikan deniz piyadelerine yakışır, savaşın marşı bile hazır…

-Tripoli kıyılarında…

Armageddon savaşının mekânı bu gidişle Akdeniz’dir!

Tripoli kıyılarından Gâvur Taşı’na…

Bu savaşın zebanileri de Afrodit hamamlarında yıkanacaktır muhakkak…

Osmanlı Devleti ile ABD arasında afyon ve silah ticareti vardı 1800’lerin başında. Amerikan gemileri de İngilizlerle birlikte korsanlık yapmaktaydı. 1801’in Temmuz’unda Amerikan donanmasına ait bir grup gemi Tripoli’yi kuşattı…

Ardından 1804’te Cezayirli korsanlar Amerikan gemisini rehin aldı. Bu defa baştan saldırdılar. Amaç bölgedeki korsanları cezalandırmaktı…

Bu savaşlar ABD’nin uzak bir denizde gerçekleştirdiği ilk savaş olduğu gibi, ABD tarihindeki ilk darbeyi de Libya’da yaptı Yankee! Trablusgarb Paşası Karamanlı Yusuf’a karşı kardeşi Hamid’i kışkırttılar. Bu darbe tarihe ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı onayı ile yabancı bir hükümete karşı yapılmış ilk darbe olarak geçti…

Libya ABD için ilkler ülkesidir: İlk darbe ve ilk denizaşırı savaş…

Bu yüzden Marine marşında “Tripoli kıyıları” denmesi biz Akdenizliler için şakaya gelmez…

Akdeniz’de 1800’lerin ilk çeyreğine damga vurdu ABD donanması; bu damgayı göremeyen yarını okuyamaz…

1800’lerin başında 6. Filo’nun ataları Akdeniz’e geldiğinde bölge devletleri uzaklardan geldiği için tehdit saymamıştı ABD donanmasını!

Yıl 2020!

1801’de tehdit sayılmayan donanma ile yaşıyoruz…

1801-1824’te ABD ile Kuzey Afrikalı yönetimler arasındaki savaş Amerikan donanmasının uzak bir denizde gerçekleştirdiği ilk savaştı…

Bir çeyrek yüzyıl süren bu savaşlar ABD’nin “vergi” ödememek istemesi yüzündendi; 200 yıl sonra gene aynı yerdeyiz.

200 sene önce mesele vergi ödememek değildi ABD için, bugün de doğalgaz-petrol değil.

Bugün Libya için verilen savaş bütün Akdeniz ve Afrika kıtası için veriliyor (Bu mesele başka bir yazının konusudur!)…

ABD’nin askeri stratejisi en başından itibaren donanmaya ve deniz aşırı üslere dayalı gelişti. Akdeniz’de Trablusgarb (Libya) ve Cezayir ile yürütülen savaşlar bu anlamda hem Akdeniz’e, hem Afrika’ya, hem Osmanlı’ya, hem de bugünkü Türkiye’ye ABD’nin kök salmasının zemini oldu…

ABD’nin saldırdığı Cezayir ve Libya yarı özerk Osmanlı topraklarıydı. Ama “cihan devleti” Osmanlı, okyanus ötesinden gelip kendi vilayetlerine saldıran ABD’ye ses etmedi…

Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki toprakları “Dayı” denilen askeri komutanlar ve İstanbul’dan atanan “Paşalar” tarafından yönetiliyordu.

Bugünkü ABD donanmasının gücü, o günlerde ABD’ye dayılanan bu Dayılar’a karşı yapılan hazırlıkların sonucudur…

Hatta daha ileriye giderek söylersem, 1969 darbesi ile iktidara gelen, iktidara geldikten sonra Libya’da dünyadaki en büyük Amerikan üssünü kapatan Kaddafi’yi de bir “dayı” olarak görüyorlardı. 1800’lerin başında Libya’ya saldıran denizcilerin öfkesiydi 2011’de Libya’ya saldıran Amerikan öfkesi “Tripoli kıyılarında”…

Cumhuriyet boyunca da, ABD ile Osmanlı vilayetleri arasındaki savaş hiç olmamış gibi davranıldı…

Dahası var: Bu savaştan sonra Amerikan misyonerlerinin Osmanlı topraklarında faaliyet yürütmesine ve misyoner okullarının açılmasına Amerikan donanması korkusundan müsaade etti Osmanlı. Anlayacağınız “Tripoli kıyıları” kuşatması ile Robert Koleji kuruldu…

Gambot diplomasisi denilen, donanma ile tehdit ederek dayatmaları kabul ettirme siyaseti açısından Berberi Savaşları diye anılan ABD-Kuzey Afrika savaşları Akdeniz açısından köşe taşıdır…

Yani zor ile rıza yaratma siyasetinin mükemmel bir örneğidir “Tripoli kıyıları” kuşatması; ABD Kuzey Afrika’yı kuşattı, İzmir’i, İstanbul’u, İskenderiye’yi, Beyrut’u esir aldı…

Böylece bugün 6. Filo diye bildiğimiz donanma filosu Amerikan ticaret gemilerini koruma bahanesiyle Akdeniz’e tamamen yerleşti…

Akdeniz’e 1800’lerde yerleşen bu haydut filoya karşı ne padişahlar, ne paşalar, ne siyasetçiler ses etti. Zaten siyasetçilerin birçoğu da sopa zoruyla kurulan Amerikan kolejlerinden yetişti. 200 senede bir tek Deniz Gezmişler laf dinlemedi, gerisi hizaya geçti…

ABD emperyalizmini kendisinden önceki imparatorluklardan ve sömürgecilerden ayıran organizasyon yeteneğidir. İngiliz sömürgeciliği daha çok “indirect rule” denilen maşalar kullanma ve böl-yönet yöntemini kullandı, Fransız “direct rule” denilen sopa ile yönetimi tercih etti. Alman soykırım ile temizleme yöntemini kullandı…

Hepsi soykırım yaptı ama “halkla ilişkiler” işini ABD gibi beceremediler. Yani “pazarlama”…

ABD kendinden öncekilerden farklı iki mekanizma kurdu dünya üzerinde: Muazzam bir askeri üs ağı ve 20. yüzyıla kadar misyonerlik-20. yüzyıldan sonra düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri, vakıflar, USAİD (yardım-hibe)… NATO, BM, Dünya Bankası, IMF gibi kurumlar ABD’nin kendi sisteminden ayrı bir sistem. Diğer mekanizmaları da eklediğimizde ortaya bir kast sistemi piramidi çıkar.

ABD hem sopaladı, hem para ile satın aldı, hem eğitti, hem donattı, hem paralı asker yaptı; çıkardığı savaşlarda ölenlerin mağduriyetlerini maskelemek için ressamlara resim yaptırdı, resim sergilerinde o resimleri sattı, bienaller kurdu, serbest piyasayı öğretti; o resimleri de aktivistlere çerçeveletti…

Bu sisteme karşı çıkan bizim gibileri de yaftalayıp “deli” ilan etti; “çağdışı”, “geri kafalı”, “değişime direnen”, “zamanın ruhunu anlamayan ihtiyarlar” dedirtti beslemelerine…

-Ey ruh, geldiysen üç kere vur!

ABD kendinden öncekileri fersah fersah aşan örgütlenme ağını kurduktan sonra onu taklit edenler çıktı. Lâkin kumarda her zaman kasa kazanır; oyunun kurallarını koyan kazanır. ABD’nin taklitçilerinin çalışmaları da ABD’nin kurduğu havuza aktı…

Alman vakıfları da, İtalyan enstitüleri de, İngiliz kurumları da, Norveç barış fonları da, ABD’nin kurduğu bu sisteme tabidir!

ABD donanmasının tehdidi ile 1800’lerde misyonerler ve misyoner okulları mantar gibi yayıldı Akdeniz’de. 1900’lerde misyonerliğin modası geçti, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri geldi. 1800’lerin başında Akdeniz ülkelerine vergi ödememek için 25 sene savaşan ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan beridir USAİD başta olmak üzere çeşitli fonlarla para dağıtıyor bölge ülkelerinde kendi yarattığı besleme aristokrasiye…

Sopan ve paran olması yetmez, bazan biri eksilir diğeri baskın çıkar; hem paran hem sopan olması da yetmez, yönetecek işletmeci, kurmay ve ideolojik akıllara ihtiyacın var. Orkestra gibi yönetmen gerekir. Yoksa orkestranda çatlak sesler çıkar, şarkı gürültüye döner…

Bugünkü Libya bu anlamda gürültüdür. Çok uzun zamandır şef hastadır!

Yönetemiyor…

1801’de girdi ABD donanması Akdeniz’e, Libya’da bugün 200 sene sonra onun hesaplaşmasını yaşıyor.

Ya gidecek ya da Armageddon’u yaşayacağız…

(12 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author