Haksız ve haydut savaşlarda tarafsız olanlar zulmün safındadır!

Aziz Şah – Savaş zamanındayız.

İki bildiri yayınlandı memlekette.

İlk bildiri “Fransız Büyükelçisi”ne hitaben yazıldı…

İkinci bildiri ortaya yazıldı. Öznesi yüklemi belli olmayan bir barış bildirisi.

Savaş zamanında daha iyi tanıyoruz birbirimizi. Kim kimdir?

Turnusol kağıdıdır savaş.

İlk bildiriyi Bağımsızlık Yolu yazdı. Macron’un “saldırgan tutumu”nu eleştirdi. Fransız emperyalizminden hiç bahsetmedi.

Bildiride şöyle dendi, ki en vahim husus burasıdır:  

“Bizler, Kıbrıslı Türk halkı olarak; Türkiye’nin egemenlerinin, Yunanistan’ın egemenlerinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlerinin ve kendi Kıbrıslı Türk devletimizin egemenlerinin saldırgan ve milliyetçi tavırlarından dolayı halihazırda zor zamanlar yaşamaktayız”…

Bağımsızlık Yolu Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti egemenleri ve  “kendi Kıbrıslı Türk devletimizin egemenleri”nden rahatsız. Yani Kıbrıs’ın bağımsızlığını savunduğunu söyleyenlerin kafasında iki tane Kıbrıs var: Kıbrıs Türk devletimiz, yani KKTC ve Rumların yönettiği Kıbrıs Cumhuriyeti…

Bu sözler işgal sırasında TC Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in ifade ettiği hedefin siyasi program olarak karşımıza çıkmasından başka bir şey değil.

Turan Güneş ne demişti?

“Hele biz Ada’nın yarısını alalım, oldubittiyi yapalım. 20 yılda sökemezler bizi oradan. Ondan sonrası da Allah kerim. Birbirini tanımayan, birbirinden farklı Türk ve Rum nesilleri artık birarada kimse yaşatamaz”…

Bağımsızlık Yolu da Fransız Büyükelçisi’ne mektup yazarken iki tane Kıbrıs’tan bahsediyor: Kıbrıs Türk devleti ve Kıbrıs Cumhuriyeti.

Tam da Turan Güneş’in ifade ettiği yerde olduğumuz için “federasyon bitti” dediklerinde kimsenin aklına tek ortak vatan Kıbrıs gelmiyor. İlla iki tane olacak…

“İki bölgeli, iki toplumlu federasyon” dışında olasılık yok!

Kıbrıs sorununda “iki bölge iki toplum” dışında çözüm düşünmek yasak. Hem de bu yasağı koyan ABD ve TC. Bu yasağa uymayıp “tek vatan Kıbrıs’tır” diyenlere de “Kıbrıs milliyetçisi” diyen federalistler…

Federalist “iki bölge iki toplum”der, konfederalist “iki bölge iki toplum” der, KKTC’ci “iki bölge iki toplum” der, CNN Türk’te yorum yapan ilhakçı da “iki bölge iki toplum” der ve ekler “iki devlet zaten ilhak” demektir…

Bu yüzden Kıbrıs Türk devleti ve Kıbrıs Cumhuriyeti diye ifade bulan “iki kesim” de Taksimci ideolojinin ve mezarından bize bakan Turan Güneş’in zaferidir…

Eğer bizim iddia ettiğimiz gibi tek bir Kıbrıs varsa, mücadele Kıbrıs ile emperyalistler ve tetikçileri arasındadır…

Eğer “iki bölgeciler”in iddia ettiği gibi iki Kıbrıs varsa, mücadele iki Kıbrıs arasında ve onların yanlarına çektiği güçler arasındadır.

Bu sebepten zaten mektubu da Fransız Büyükelçisi’ne yazdılar. Macron’un saldırgan politikalarını eleştirdiler. Çünkü hesapta Macron Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yanındadır, Kıbrıs Türk devletinin ve Türkiye’nin karşısındadır.

Ne yazık ki Taksim ideolojisinin nazik bir ifadesi olan “iki bölgeli”liğin bizi getirdiği nokta budur. İşte bu bizi şovenizme savurur…

Rum Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis 1980’de Denktaş’ın kendilerine söylediklerini aktarmıştı:

“İki-bölgeli kelimesi, sınır ve konfederasyon demektir. Görüşme masasına gelmeden önce, kelimelerin bu manasını, yani sınırı ve konfederasyonu kabul etmek zorundasınız. Aksi halde hiçbir şeyi görüşmeyeceğim. Benim ‘iki-bölgelilik’ kelimesine verdiğim anlamı önceden ve tartışmasız olarak kabul etmek zorundasınız. Ancak o zaman konuşur görüşme yaparız.”

Denktaş’tan öte ve önce İsmet İnönü de aynısını söylemişti.

1963’ten sonra İsmet Paşa mealen “biz Taksim dememek için federasyon diyoruz” demişti:

“Biz taksim tezinden çok, resmi olarak federasyon kavramını kullanıyoruz. Böylelikle antlaşmalara da bağlı kalmış oluyoruz”…

Uluslararası kamuoyu önünde zor duruma düşmemek için Taksim’in kod adı “federasyon”dur. Federasyonu kabul ettirince konfederasyon dile dolandı…

Ersin Tatar “Benim anladığım Federasyon Konfederasyon’dur” dediğinde gülen dalga geçen çok olmuştu. Tatar bir sürekliliğin parçasıdır. Taksim’e federasyon dediler. İki bölgeliliği herkese kabul ettirdiler. Şimdi de iki bölgelilik/federasyon/taksim dedikleri şeye “konfederasyon” diyorlar. Sıfatlarla idare ettiler muhalefeti bugüne kadar…

-Kıbrıs’ın önüne hangi sıfatı koyalım?

Türk egemenleri bu sorunun etrafında domine etti hayatı…

Biz diyoruz ki “bağımsız ve tek Kıbrıs” de olsun bitsin…

Hayır diyorlar… Taksim, yavru, besleme, iki bölgeli, federal ve artık konfederal Kıbrıs arasında seç beğen al! Bir “sıfat”ı kabul edince diğerini dayadılar alnımıza. Onu da kabul edince bir diğerini…

Gericilikten gericilik beğenin dediler: Taksim, federal, konfederal diye sürdü gitti…

Bu yüzden Tatar komik değil! İsmet İnönü’den Denktaş’a, Denktaş’tan Akıncı’ya bir sürekliliğin hikâyesidir.

“İki bölgeli iki toplumluluğu” amentü kabul edenler, tartışılmaz Allah hükmü sayanlar, bu söylemin bizi iki devletliliğe çıkardığını göremiyorsa, mil çekilmiş gözleriyle gerçeği göremezler…

İki bölgelilik öyle bir illettir ki savaş zamanı Kıbrıs’ta iki taraf arasında kalakalırsınız…

Bağımsızlık Yolu’nun bildirisi de bu sebepten “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenleri ve kendi Kıbrıslı Türk devletimizin egemenleri” diye ayırıyor memleketi ikiye. Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgale hiç dem vurmadan… Kıbrıs’ın kuzeyindeki esas egemenin Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğunu söylemeden… Türkiye’nin, Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk egemenlerinin milliyetçiliği ve saldırganlığı “eşit” düzeyde eleştirilerek. Bir tarafsızlık havası veriliyor bildiriye…

İşgal altında bir ülkede “tarafsız” olunabilir mi?

İki eşit güçteki taraf arasında tarafsız kalınır.

Cezayir ile Fransa arasındaki savaşta Cezayir savunulur.

Filistin ile İsrail arasındaki savaşta Filistin savunulur.

Libya ile İtalya arasındaki savaşta Libya savunulur.

Arjantin ile İngiltere arasındaki savaşta Arjantin’in safıdır safımız.

ABD kime saldırırsa safımız saldırıya uğrayanın safıdır.

Fransız sömürgeciliğine karşı Guyanalılar ayaklandığında safımız Guyana’dır.

Fransız sömürgesi Yeni Kaledonya bağımsızlık referandumuna gittiğinde Kaledonyalıyız.

“L’Algérie, c’est la France”, yani “Cezayir Fransızdır” diyen François Mitterand’a karşı Cezayir Cezayirlilerindir deriz…

“Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak” diyen Devlet Bahçeli’ye, Meral Akşener’e, Kemal Kılıçdaroğlu’na, Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” deriz.

Yoktur öyle “tarafsızlık” haksız sömürge savaşlarında ve bağımsızlık mücadelelerinde. “Tarafsız olmak” demek sömürgeciden, ezenden, işgalciden yana olmak demektir…

Marx ve Engels öğretir bize bunu:

1839-42 arası İngiltere’nin Afganistan’a karşı savaşını “rezil” olarak niteleyerek Afganistan’ı savunur Marx.

1856-57’de İngiltere’nin İran’a karşı açtığı savaşta Marx İran’ın safındadır.

1856-59’da Avrupalıların Çin’e açtığı “İkinci Afyon Savaşı”nda Çinliler Avrupalılara karşı kitle katliamına girişmesine rağmen Marx ve Engels Çinlileri savunmaktan geri durmaz.

İngiliz sömürgeciliğine karşı 1857-59 Hint “ulusal isyan”ı sırasında yeryüzünün lanetlilerinin safından şaşmazlar.

Üçüncü Bonaparte’ın 1861-67 Meksika seferinde Fransız sömürgeciliğine karşı çıkar Marx ve Engels…

1882’de Mısır’da İngiltere’ye karşı gerçekleşen Arabi Paşa isyanında söylemeye gerek yok ki Marx ve Engels Mısırlıların safındadır.

Karl Liebknecht’in babası Wilhelm Liebknecht ve “amcası” August Bebel 1870-71 Almanya-Fransa savaşında “Paris Komünü”nü savundukları için “vatan hainliği”nden yargılandılar…

1900’de Lenin Çin’de patlak veren Boxer ayaklanmasına karşı emperyalist birliklerin arasına Rus askerlerinin katılmasına karşı çıkar.

1911’de Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki son toprak parçası Trablus’a (Libya) saldıran İtalyan emperyalizmine karşı dönemin bütün önemli Marksistleri Osmanlı’yı destekler. Osmanlı Libya’da o gün bir sömürgeci güç olmasına rağmen, Osmanlı’nın kendisi Avrupa’nın yarı-sömürgesiydi, Osmanlı Merkez Bankası bir Fransız bankasıydı,  maliyesini de Batılılardan oluşan bir heyet (Düyun-u Umumiye) yönetiyordu. Bu sebepten dönemim önemli Marksistleri İtalyan sömürgeciliğine karşı durdu. Bunların başında Lenin, Trostkiy ve dahi 1914’ten sonra adı “dönek” olacak Kautsky bile vardı…

Fas’ta Fransızlara ve İspanyollara karşı Abdulkerim önderliğinde 1921’de başlatılan 1926’ya dek süren ayaklanmaya Komünist Enternasyonal destek vermişti. 

Bu örnekler 1990 yılına kadar gider. Arada istisna vakalar vardır. 1990’dan sonra Sovyetler yıkılınca Marksizm’in öğretisini şaşıran solcular “tarafsızlık” bataklığına saplandılar.

1990’dan sonra Yugoslavya, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya ve diğer savaşlarda bir “tarafsızlık”tır da gider…

“Ne Sam ne Saddam” diye başlayan bu “solcu tarafsızlık” bir kan deryasına tarafsız kalarak ezilen halkların da emperyalizm ile İslamcılık arasına sıkışmasına neden oldu…   

Kıbrıs ile Türkiye arasında tarafsız kalınabilir mi?

Kıbrıs yanına Mısır’ı, Suudi Arabistan’ı, Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Yunanistan’ı, İsrail’i, Fransa’yı, ABD’yi mi aldı?

Öyle mi zannediyorsunuz? Kıbrıs üyesi olduğu AB’de “Türkiye’ye yaptırım” uygulanmasını talep ediyor, karşılığında Avrupa Kıbrıs’ın üstüne çullanıyor…

Kıbrıs tek başınadır bu savaşta!

Yazının tam da burasında Kıbrıs’ın yanında görünen ama olası bir savaşta tarafsız kalacak sahte müttefiklerini analiz etmem gerekirdi, edemem. O başka bir yazının konusudur. Kıbrıs’ın müttefik sandığı bütün güçler bugün tarafsız, yarın karşısında olacak. Tam iki sene önce İtalya Kıbrıs için Türkiye’ye karşı demeç veriyordu, bugün Türkiye’nin tarafındadır. Hiçbir güç bu bölgede Kıbrıs gibi küçük bir ülke için Türkiye’yi karşısına almaz. Türkiye’den daha sağacakları çok süt vardır…

Yani Kıbrıs Rum liderliğinin yanında görünen müttefikleri “barış aktivistleri” gibi tarafsızdır.

Biz ise Marx’ın İngiltere’ye karşı Afganistan’ın safında durduğu günden beridir tarafsız kalmayız…

İşgalcinin karşısında mazlumun safındayız. Böyle haksız bir savaşta “tarafsız” olunmaz. Böyle bir savaşta Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum liderlikleri aynı kefeye konmaz. 

“Savaş zamanı”ndayız…

İki bildiri yayınlandı memlekette.

Birincisini Bağımsızlık Yolu yayınladı Fransız Büyükelçisi’ne hitaben, ikincisini de Rum ve Türk Kıbrıslı gazeteci, yazar ve sanatçılar yayınladı. İki bildirinin ortak noktası “tarafsız” olması ve emperyalizmin adının geçmemesi. Tarafları eşit görmesi. 1974’te Kıbrıs’ın topraklarını işgal edip sömürgeleştiren TC ile diplomatik zikzaklarda yolunu şaşıran Kıbrıs Cumhuriyeti eşit olamaz. Dün topraklarımızı işgal eden Türkiye, bugün denizimizde haydutluk yapıyor. Bunu söylemeyen hiçbir barış bildirisi barışı savunamaz. 

Kıbrıslı gazeteci, yazar ve sanatçıların bildirisini eleştiren bir yazı yazdım zaten. Haydutluk karşısında çevre, doğa ve insanı sevme temasında sevelim sevilelim diyen bir bildiri işte…

Haksızlık, haydutluk, zulüm karşısında tarafsız olunmaz…

Haksız ve sömürgeci savaşlarda tarafsız olunmaz.

Tarafları eşit olmayan savaşlarda zayıf olanı destekler devrimci Marksistler ve vicdanlılar.

Eğer taraflar eşit ise her ülkenin sosyalisti kendi egemenine karşı durur.

Bunun en iyi dersini Birinci Dünya Savaşı’na karşı çıkarak ve bu sebepten öldürülerek Jaures ve Liebknecht vermiştir.

Bugün aslında Jaures ve Liebnecht’i yazacaktım… Kafamdaki hesap yazıya uymadı. Geçen gün yazdığım yazıyı bitirdiğim gibi bitireyim:

Fransız sosyalisti Jean Jaures ve Alman sosyalisti Karl Liebknecht’ten öğrendik savaşa karşı nasıl durulduğunu: Savaş zamanı enternasyonalizmin manası önce kendi hükümetine karşı durmaktır… Fransız sosyalisti kendi egemenine ve Alman sosyalisti kendi egemenine karşı çıkar. Önce kendi egemenini eleştireceksin. Tabii bunların hiçbiri sözkonusu bildiride yok. O zaman neden yazdınız bu bildiriyi?

(27 Eylül 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author