Vatansızlaşmak!

Aziz Şah – TC’nin resmi Kıbrıs politikası adanın tamamını istirdattır.

Adanın tamamını geri almak üzerine kurulu bir devlet politikası var başta İslamcılar da olsa Kemalistler de olsa, siyasetlerinin özü budur. “Ya taksim ya ölüm” bir ara istasyondu. “Federasyon” başka bir ara istasyon… Şimdi de “iki devlet”…

Türkiye’nin bu saplantılı politikasını anlarsak ancak Kıbrıs’ta gerçek bir barış mücadelesi verebiliriz. Anlamamak için ısrarcı olursanız “iki devlet” mi, “federasyon” mu diye hangi ara istasyonda kahve molası vereceğiz kavgası ederiz şimdi olduğu gibi…

Kıbrıs’ın istirdadı için gerekli olan önce Kıbrıslılığı ortadan kaldırmaktır. “Farklıyık be gavvole” diyen bir halk yaşar bu adada…

Ne kadar Dilliroluğumuz kırılsa da hâlâ farklıyık be gavvole. Buna tahammülü yoktur ne Kemalistin ne İslamcının…

Türkiye’de Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Alevi ve daha nicesi kırıldı da eritme potası doymadı eritmeye…

Kıbrıslılara karşı yürütülen tarihsizleştirme, hiçleştirme, kimliksizleştirme ve dahi vatansızlaştırma aynı siyasetin bir koludur.

Kıbrıs için tarihsel öneme sahip Silihtar’a karşı Erdoğan’ın yeni bir saray yaptırma girişimi tam da bu tarihsizleştirme siyasetidir. Çünkü mimari tarihin belleğidir. Halk kamusal alana, kamusal alan halka şekil verir.

Selimiye meydanındaki tarihi binalar bu yüzden İslamcı vakıf-dernek-enstitülere peşkeş çekildi, Selimiye meydanından surlara doğru yürürken bu yüzden faşist Alparslan Türkeş’in adına müze açıldı…

Lefkoşa’daki TC Elçiliği bu yüzden Mağusa’daki Telekomünikasyon Dairesi’ni konsolosluk yapmak ister ve bu yüzden Lefkoşa’da elçiliğin arkasındaki Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkarak elçiliğin çay-kahve içme ve bekleme salonu yapmak isterler…

Çünkü mekânı yok edersen toplumu yok edersin.

İslamcıların çeyrek asır yönettiği Ankara ve İstanbul’un çehresi sırf rant için mi değiştirildi? Ulusun inşası mimariye yansır. Eskiden bir Çankaya Köşkü vardı, bugün Külliye var. Kıbrıs’ta hâlâ bir Silihtar var. Bu yüzden Silihtar’ın yerine Vilayet Konağı yapmak isterler…

İslamcıların Gezi Parkı’na ve Taksim Meydanı’na düşmanlığı ne ise, TC devletinin 1974’ten beridir Türkçe konuşan Kıbrıslıların “toplumsal mimari”sine düşmanlığı odur.

Lefkoşa’daki TC Elçiliği’nin AKM’yi yıkıp elçiliğe “bekleme salonu” yapma talebi bu çerçeveden bakıldığında anlaşılabilir.

Ya da Mağusa’daki Telekomünikasyon Dairesi’ni neden ısrarla istiyor Elçilik?

2018 Eylül’ünden beridir Lefkoşa’da AKM’ye ve Mağusa’da Telekomünikasyon Dairesi’ne el koymak Elçiliğin ajandasındadır.

Telekomünikasyon çalışanları sendikası Tel-Sen de bu meseleyi gündeme getirmek için uyarı grevi gerçekleştirmişti. 2018 sonbaharında Tel-Sen Başkanı Tamay Soysan, “Telekomünikasyon Dairelerindeki bir çiviye dokunulmasına ve binaların paylaşımına asla müsaade etmeyeceğiz” demişti…

Aradan geçen iki buçuk senede 22 Ocak’tan başlamak üzere neler yaşandığını biliyorsunuz…

TC’den gelen teknik heyetler birçok kez Mağusa’daki binayı inceledi.

2 Nisan’da Özgür Gazete yazdı: Elçilik bürokratları yeniden “KKTC Telekomünikasyon Dairesi Gazimağusa Şube”sinde keşif yaptı!

“Yasa”lara göre “yabancı bir devlet”in yetkilileri el koymak için inceliyor “devlet”in binasını. Bundan rahatsız olan ise “KKTC Cumhurbaşkanı” değil, telekomünikasyon emekçileri!

Bu bile tek başına “KKTC bir devlet değildir” diye bağırmaktır…

Sendika 2018’den 2021’e geri adım atmış ama!

2018’de “bir çiviye dokunulmasına müsaade etmeyiz” diyen sendika 2021’de ‘ulaştırma bakanlığı’ ve elçiliğe “Yeni bina yaparsanız çıkarız dedik” diyor!

Bize yeni bina yapılırsa binayı “yabancı” elçiliğe teslim ederiz demek, bize yeni vatan gösterilirse eskisinden vazgeçeriz demektir!

Bu, “ülke bilinci”nin gelişmemesidir. Tarihsizleşmek, kimliksizleşmek, hiçleşmek yani vatansızlaşmaktır!

Bizim olanı vermemeyi ne zaman öğreneceğiz?

(7 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author