Bir avuç kuru balıktık deryasını kaybetmiş

Aziz Şah – “Sokaklarda, köşe başlarında bir avuç kuru balık gibiler.

Oynar dururlar bir şeylerle, İngilizlerden kalan:

Bir boru… Uçak kalıntıları… Otomobil parçaları.

Bir asker rubası, lime lime… Yanmış gülleler…

Bozuk bomba kırıntıları falan.

***

Ey kara kardeşler, çıplak kardeşler,

ey tarihim benim, kara yazılım,

türküler çığırın, türküler,

hora tepin yıkımların, cinayetlerin arasından.

***

Onlar ne “Don Kişot”u okudular, ne savaş öyküleri okudular.

Savaşları düşünebiliyorlar ama, düşman ordularını düşünebiliyorlar:

İlerleyen atlılar, ellerinde silah yerine sopa var,

Atlılar, iki büklüm olmuşlar açlıktan;

darağaçlarını düşünebiliyorlar,

delikanlı kılığında alçak vampirler için

portakal bahçelerinde kurulan.

***

Kardeşlerim, canlarım,

ne yorucu öyküler ekmişler atalarımız toprağa:

Yetim yuvaları ekmişler, kısır manzaralar.

Cahillikten bize ne kalmışsa toplayalım,

ihanetten, cinayetten ne kalmışsa,

kavganın ekmeğini toplayalım,

korkunç açlığın felâketini.

Ey kara kardeşlerim,

bir bayrağı düşleyip duran,

çıplak kardeşlerim,

darmadağın, perişan.

Tutacağımız tek yol,

doğruların yolu.

***

Tarihi bitirmeden önce

Tutacağımız tek yol.”

***

İsrail’in Filistin’e açtığı son savaşta çekilen bir fotoğraf bu şiiri hatırlattı…

Siyonist paramiliter çetelerin Filistin ülkesini işgal etmek için yürüttüğü katliam, pogrom, terör dalgası olan “1948 Savaşı” sırasında 9 yaşında bir çocuk olan Filistinli şair Samih El Kasım’ın “1948 ÇOCUKLARI” başlıklı şiiri. (Çevirenler: A. Kadir ve Afşar Timuçin)

“Sokaklarda, köşe başlarında bir avuç kuru balık gibiler” diyor şiirin ilk dizesinde…

1948’den 73 sene sonra 2021 Mayıs’ı…

İsrail sivil yerleşim yerlerini bombalarken evlerini terk eden iki kardeş sadece kavanozdaki balıklarını yanlarına alabildiler.

Balığı bırakamadılar arkalarında…

Veya balıklarından vazgeçemediler…

Ya da vazgeçemeyecekleri tek varlıkları balıklarıydı…

Not düşelim buraya: Fotoğraf 14 Mayıs’ta Gazze’de Belal Khaled tarafından çekildi.

Şairin dediği gibi sokaklarda, köşe başlarında bir avuç kuru balık gibi değiller mi?

Bazan sırf bir cümleyi yazmak için koca bir roman yazarsınız. O cümlenin anlamını ararsınız…

“Balık” da öyle bir yerde duruyor: Denize kıyısı olmasına rağmen Filistinli balıkçıların avlanmasına dahi müsaade etmeyerek balıkçılara sistematik olarak deniz kuvvetleriyle saldıran İsrail’in ablukasındaki Gazze’de çocukların kavanozundaki “balık”…

“Balık” deyince benim aklıma “O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” sözü de geliyor.

“O balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler”dir bu sözün manası…

Filistin bininci kez bombardıman yaşadı, bininci işgal girişimine bininci kez direndi ancak biz bin birinci kez “Filistin bu coğrafyada neden merkezi öneme sahiptir”, bunu anlatmaya çalıştık…

“Filistin nedir?” diye anlatmaya çalıştık derya içre deryayı bilmeyen mahilere…

***

Çok Filistin yazısı yazdım. Yazdıkça cehalete tosladım, umarsızlığa öfkelendim, başkasının acısını göremeyen gözlerle göz göze geldim ve en çok da aynı acıyı yaşadığını fark edemeyenlerle birlikte yaşadığımı öğrendim…  

Yazarken de aslında İsrail’de yaşadığımı anladım, güce tapan herkesin içinde küçük küçük İsrailler olduğunu gördüm…

Filistin’i yazdıkça Kıbrıs’a yaklaştım, Kıbrıs’ı yazdıkça Filistin’e vardım…

Yahudi yerleşimciler Filistin’in kendilerine Allah tarafından vadedildiğine inanıyor…

Kıbrıs’ta işgalciler de Kıbrıs’ı Allah yolunda şehit düşerek “kanla aldık”larını ve milyon Sterline parsel parsel satabileceklerine inanıyor…

Filistin direnişinin efsane komutanı Leyla Halid şöyle demişti: “Bu topraklar bize vadedildi diyorlar. Sanki Allah emlakçı ve kendilerine tapu dağıtıyor!”…

Bize yabancı değil bunlar…

Tapu, puan, koçan, ganimet, “TUTULMUŞTUR”…

Adına ne derseniz deyin…

Kanla aldık ya da emlakçı Allah vadetti…

(KK)TC ya da İsrail…

İsrail’in 2021 Mayıs’ında Filistin’e yönelik son saldırısı nasıl başladı?

Kudüs’ün doğusunda Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan Filistinlileri evlerinden atmak için İsrail devleti ve Siyonist yerleşimciler saldırıya geçti…

İsrail’in Filistinlilere karşı 2021 Mayıs’ındaki son savaşı aynen şöyle başladı:

Filistinli kadın Muna el Kurd’u evinden atmak isteyen Siyonist yerleşiğe Filistinli kadın,

-“Yakub, biliyorsun bu ev senin değil, sen benim evimi çalıyorsun” dedi.

Taşıma illegal yerleşik ise New York aksanıyla,

-“Ben çalmazsam bir başka yerleşimci/yerleşik gelip çalacak” diyordu… 

Evet, “Ben çalmazsam bir başka yerleşimci gelip çalacak” diyor toprağın üzerindeki evle birlikte emlakçı Allah tarafından kendisine vadedildiğini söyleyen işgalci!

***

Kıbrıs’ta aynı İsrail’in yaptığı gibi, başkasının toprağını ve evini tapulayıp gasp eden ve satan bir ahali “Filistin gerçeği”ne tahammül edemez…

Bu yüzden inanır Kıbrıslı “Filistinliler topraklarını sattığı için vatansız kaldı” yalanına…

Çünkü kendisine ait olan ve Rumca konuşan Kıbrıslılara ait olan toprakları önce on biner, yüz biner sonra da milyon milyon Sterline sattı!

Kendisi sattığı için başkası da sattı zanneder…

Türkçe konuşan Kıbrıslı Rumca konuşan Kıbrıslılara ait toprakları sattıkça Türkleşti…

Vatansız kaldıkça hayali bir milliyetçiliğin bataklığına saplandı…

1974’ten sonra etnik temizlikle Rumsuzlaştırılmış Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den taşınan yerleşikler-yerleşimciler yalın ayak yalın kılıç geldikleri bu topraklarda kılıçlarına kan bulamadan milyon milyon Sterline sattı emlakçı Allah tarafından kendilerine “vadedilen” arazileri…

***

Türkçe konuşan Kıbrıslıların Kıbrıs toprağını satması ile Türkiye’den Kıbrıs’a taşınan yerleşiklerin-yerleşimcilerin bu toprağı satması arasında ciddi bir nitelik farkı vardır:

Türkçe konuşan Kıbrıslı vatan toprağını sattı, sattıkça vatansızlaştı…

1974’ten önce toprak satmayı ayıp sayan bir toplumun, 1974’ten sonra nasıl bu kadar kolay toprak sattığını durun düşünün!

Toprağa aidiyetini kaybettiği için sattı, sattıkça yabancılaştı, kök salacak toprağı kalmadı, ait hissetmediği toprağa düşman gibi muamele etti:

Zeytinliği kesip beton döktü, kıyıların yağmalanması umurunda olmadı, narenciye bahçesini arsa yaptı…

Çünkü aynı Şeyh Cerrah’ta o işgalcinin dediği gibi,

-“Ben çalmazsam bir başka yerleşimci gelip çalacak” dedi kendi kendine…

Türkiye’den Kıbrıs’a taşınan yerleşimci-yerleşik kendilerine verilen arazileri sattı. O araziler onların vatanı değildi, sadece araziydi. Onların vatanı Türkiye’dir, yerli yerinde duruyor…

Gün gelir milyon milyon Sterline sattığı arazilerin “Kıbrıs Sorunu”nu arkasında bırakıp Türkiye’ye geri döner Türkiyeli yerleşimci-yerleşik…

Ancak Kıbrıs’ın kamu ve Evkaf arazilerini, Rumca konuşan Kıbrıslıların özel mallarını ve kendisine ait malları satan/yağmalayan Türkçe konuşan Kıbrıslı vatan toprağını sattığı için ne gidecek ne dönecek yeri vardır…

Kıbrıslıların yaygın bir şekilde “Filistinliler topraklarını sattıkları için vatansız kaldılar” yalanına inanmasının sebebi budur; çünkü Kıbrıslı sattı vatan toprağını…

-Filistinli satmadı toprağını ama Kıbrıslı sattı, ey ahali!

***

Filistin’i yazdıkça Kıbrıs’a yaklaştım, Kıbrıs’ı yazdıkça Filistin’e vardım…

Filistin’de etnik temizliği ve halkı gettolaştırma sürecini yürüten paramiliter çeteler Haganah, Igun, Lehi, Stern…

Kıbrıs’ta etnik temizliği ve halkı gettolaştırma sürecini yürüten paramiliter çeteler TMT ve EOKA…

Filistin’de de olanların arkasında İngiliz…

Kıbrıs’ta da olanların arkasında İngiliz…

Ne diyor “1948 ÇOCUKLARI” şiirinde savaş sırasında 9 yaşında olan şair Samih El Kasım?

-“Sokaklarda, köşe başlarında bir avuç kuru balık gibiler. /

Oynar dururlar bir şeylerle, İngilizlerden kalan: /

Bir boru… Uçak kalıntıları… Otomobil parçaları. /

Bir asker rubası, lime lime… Yanmış gülleler… /

Bozuk bomba kırıntıları falan.”

İngilizlerden kalan şeylerle oynarlardı…

Çok dinledim “1974 çocukları”ndan “One chocolate, one chocolate” diye yabancı askerlerin peşinde dolaşan çocukluklarını, mülteciliklerini…

*** 

Kıbrıs’ta mülteci ve göçmen olan Kıbrıslılardır.

Filistin’de mülteci ve göçmen olan Filistinlilerdir.

Kimi Kıbrıslı üç, kimi dört kez göçmen oldu, mülteci çadırlarında yaşadı. Bir Filistinlinin sayamazsınız kaç kez mülteci ve göçmen olduğunu…

Bir Filistinli için zeytin ağacı vatan demektir…

Toprak satan bir Kıbrıslı ya da Türkiyeli bir yerleşimci içinse zeytin ağacı arazi demektir…

1948’den beridir nesilden nesle devreder Filistinliler gasp edilen evlerinin anahtarını. Anahtar “geri döneceğiz” demektir.

Mültecilerin geri dönüş hakkı insan hakkıdır!

Filistin’deki işgalci İsrail ile Kıbrıs’taki işgalci rejimin talebi ise aynıdır:

-İsrail Filistin’de Filistinlilerin geri dönüş hakkını tanımaz.

-Kıbrıs’ta ise “iki bölgeli iki toplumlu” ideolojik ısrarın sebebi budur; iç içe değil, yan yana, ayrı devlet söylemi evrensel bir insan hakkı olan mültecilerin geri dönüş hakkına karşı Türkiye’nin ve buradaki rejiminin “kırmızı çizgisi”dir!

Kıbrıs ile Filistin birbirine benzediği kadar İsrail ile Türkiye’nin müzakere masasındaki talepleri de aynıdır.

İsrail ve Türkiye Filistin’de ve Kıbrıs’ta geri dönüş hakkına birlikte karşı çıkar. İşte bu geri dönüş hakkı için 1976’dan beridir “30 Mart” Filistin Toprak Günü’dür…

Aynı Filistinliler gibi “hudut delme” eylemleri gerçekleştirdi Rum kadınlar 1975, 1987 ve 1989’da üç dalga halinde…

1989’da 18 Mart’ta Limya köyü civarında yürüyerek tampon bölgeyi geçen aralarında Titiana Loizidu’nun da bulunduğu kadınlar ve 19 Temmuz’da Yeşil Hat üzerinde aralarında Kityum başpapazı Hrisostomos ve Rahip Papakrisostomu’nun bulunduğu yüzlerce insan iki farklı eylemde tutuklandı.

1989 Mart’ındaki hudut delme eyleminde Rum kadınlar bir başarıya da imza attı. Eylemin sonucunda Mayıs ayında iki taraf arasında mevzilerin askersizleştirilmesi (dekonfrantasyon) anlaşması yapıldı.

1989 Temmuz’unda Türkiye Rum kadınların hudut delme eylemini çok sert bastırdı…

101 kadın ve 8 erkeğin yargılandığı hudut delme davası da tarihimize en kalabalık siyasi dava olarak geçti…

Türkiye kadınları yürütmeyince onların yerini 1993’ten 1996’ya kadar motorcular aldı. Tassos İsaak ve Solomos Solomou’nun öldürüldüğü süreç yaşandı…

Türkiye Rum kadınlarının barış yürüyüşünü durdurarak İsrail’in yaptığını yaptı, ardından da AİHM davaları geldi…

Filistin’de 1976’dan beridir her 30 Mart’ta mücadele seferberliği ilan edilir, Kıbrıs’ta ise 1975, 1987 ve 1989’da kadınların 3 dalga halinde yürüyüşleri gerçekleşti sadece…

Dedim işte: Filistin’i yazdıkça Kıbrıs’a yaklaştım, Kıbrıs’ı yazdıkça Filistin’e vardım…

***

Bir anı ile bitirelim bu yazıyı: 2017’de Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edince güneydeki eylemlerde aldım soluğu, Filistinlilerle beraber ABD elçiliği önünde… 

Güneyde mülteci statüsünde yaşayan bir şair dostum var Filistin’in Marksist Halk Kurtuluş Cephesi geleneğinden, George Habaş’ın yoldaşlarından Mahmud…

Ne o İngilizce bilir, ne ben Arapça bilirim. Ama buluştuğumuzda nasıl başarıyorsak anlaşırız…

Kudüs eyleminde karşılaştığımızda bana “Bir Suriyeli var seninle tanışmak isteyen” dedi. Suriyeli bir diplomat, emekli olunca Kıbrıs’a yerleşmiş.

Filistinli Mahmud bizi buluşturdu…

Ağaçların altında ayağımızın betona değil toprağa bastığı bir yerde oturduk. Üçümüz…

Bir Filistinli, bir Kıbrıslı ve bir Suriyeli…

Dönüp masaya şöyle dedim: Üçümüzün ülkelerini toplayınca bir ülke etmiyor…

Birbirimizin yüzüne baktık. Öfkeli ve ayaklarımız toprakta!

Şimdi düşünüyorum da…

O gün o masada, üçümüz bir avuç kuru balıktık deryasını kaybetmiş…

(23 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author