Hududu değil, zeytini sev!

Aziz Şah – Aklın kötümserliği ve iradenin iyimserliği demişti Sardunyalı komünist Gramsci…

Gramsci’nin bir ayağı antik çağlardaydı, diğer ayağı uzay çağında…

Aklın kötümserliği bilimin ışığı, iradenin iyimserliği de o ışığa yön veren eylem demek…

Bizim Sardunyalı Gramsci yetişmedi ağaca tapınanlara, o ateşe tapınanları gördü. Faşizmin doğuşuna tanık oldu…

Gramsci Kuzey İtalya’nın Po vadisindeki karaağaç, kestane, meşe ormanlarını yetişmedi…

Ege adaları o zamanlar denizden denize ormandı, Kıbrıs da…

Henüz tanrının icat edilmediği zamanlardı, insanlar Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde ağaca tapardı…

Ateşe tapmaktan iyidir değil mi?

Homeros’un destanlarından 1948’den sonra Filistin’de Siyonist yerleşiklerin ve Kıbrıs’ta 1974’ten sonra arazi mafyasının baltasına uzandı zeytin ağacının hikâyesi Akdeniz’de…

Peisandros’un baltası iyice parlatılmış zeytin odunundandı…

Herakles’in topuzu…

Odysseus’un gerdek yatağı zeytinin toprağa kenetli kökündendi…

Evliliğin ve mülkün temeli zeytin köküydü…

Adalet mülkün temeli değildi. Zeytin kökünden yataktı mülkün temeli antik Yunan’da…

Olympia’da galiplerin başına yabani zeytinin dallarından taç takılırdı…

Değerli tenekelerden madalyalar sonradan icat oldu. Önce zeytin vardı…

Zeytin dendi mi üç şair gelir aklıma…

Fikret…

Nâzım…

Mahmud…

Hep aklıma takılır “Fikret Demirağ zeytine mi tapınırdı?” sorusu. Tanrının icat edilmesinden önce ağaca tapınan ilk Avrupalılar gibi, Fikret de zeytine mi tapınırdı?

Bu yüzden mi “Tarihle yaşıt zeytin” derdi?

Fikret Demirağ der ki:

“Ey betoncular! Hiç düşündünüz mü, üstüne beton çektiğiniz tarlayı nasıl sürüp ekecek hayat? Toprak kendi içinde bir uğultuya dönüşüp kendi nükleer bombasıyla kendini havaya uçurduğu zaman, hepimizin de hayatı havaya uçmayacak mı? Ya da ne yüzle bakacağız, ‘tohum’ betonu çatlatıp inatla sunduğu zaman yeni filizlerini?”…

İyimserlik ve kötümserlik bahsinde Nâzım hep iyimser olanlardandır.

“İyimser zeytin” dendi mi aklıma gelir Nâzım’ın dizeleri:

“Heraklit alnını
yeşil gözlü zeytinliklerde akan
suya eğdi
ve dedi:
«— Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada..»

Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
akar suya kabil mi vurmak kilit?”…

“Kötümser zeytin” dendi mi de aklıma Mahmud Derviş’in dizeleri gelir:

-“Zeytin ağaçları kendilerini eken elleri tanısaydı

Yağı gözyaşları olurdu”…

2020’de 1000 yıllık anıt zeytinlerimiz yandı Kalkanlı’da askerin tatbikatta attığı mermilerden çıkan yangında.

2021’de bütün Akdeniz’in ortak anıtı 2500 yıllık zeytinler yandı Evia adasında…

Girne eteklerinde 74 dönümlük ormana kıydı askerler, kendilerine havuzlu villa yapmak için…

Çünkü “HUDUT NAMUSTUR”, “VATAN UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR”, “HER TÜRK ASKER DOĞAR”…

Bu sebepten hakları vardır, ormana kıymaya, zeytinlikleri tatbikat mermileriyle yakmaya, kıyıları istimlak etmeye… 

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yani ağır bastığından.”

Dediği için mi atmışlardı Nâzım’ı Türk vatandaşlığından?

Gri sloganları değil, yaşamın yeşilini sevdiği için mi?

(20 Ağustos 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author