Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (13) “İMPARATORLUKLAR CAMİDE KURULUR”

Aziz Şah – Yanık insan eti nasıl kokar?

Sivas’ta Madımak nasıl yandı?

Neden Madımak’ın önündeki erlerin silahlarında mermi yoktu, kalkanları ve copları bile yoktu?

Sivas-Madımak bir şeriatçı ayaklanma provası idi…

“Ayaklanmaları bastırma hareketi” olarak geçer Özel Harp/kontrgerilla teoride.

Şeriatçı bir ayaklanma provası yaşanırken mermisi yok askerin namluya sürecek…

Kontrgerilla tetikçisi Sedat Peker’in bir süre önce dediğini hatırlarsak:

-“Ülkemiz tehlike altında olduğunda milli mücadele verebilmek için sivil halkı örgütlemek gerektiğinde, halka silah dağıtarak sivil direniş oluşturma görevi Özel Harp Dairesi’ne aittir (Daha önceki adı Seferberlik Tetkik Kurulu’dur). Öncelikle bu tip yapıların var olması gerektiğine inanan, Teşkilat-ı Mahsusa ruhunu savunan bir kişiyim. Şu ana kadar anlattıklarımın içinde en önemli bölüme geldik”…

-(Soylu’ya diyor) “Senin Cumhurbaşkanı olmanı planlayan arkandaki şaibeli organizasyonla 15 Temmuz sonrasında da bu silahları dağıtmaya neden devam ettiniz? Öyle ya, bu silahları gerektiğinde dağıtma görevi Özel Harp Dairesi’ne ait”… 

-“İnsanların milli ve dini duygularını tahrik edip iç savaş çıkarma amacının en büyük parçası,15 Temmuz sonrasında da el altından birçok yapıya dağıttırdığın bu silahlardır”…

Peker’in savunduğu “Özel Harp Dairesi tarafından halka silah dağıtmak” fikrinin sonucu 1978 terör dalgasıdır Türkiye’de. Maraş, Çorum, Sivas…

Bastırılacak olan ya da bastırılması gereken ayaklanmalar sadece işçi ve emekçi ayaklanmalarıdır…

Madımak’ta bu yüzden zorunlu askerliğini yapan askerlerin silahları boştu. Halk çocuklarının ne yapacağı belli olmaz çünkü; kontrgerillanın temel felsefesi de “halka güven olmaz, halkı kandırırlar”dır; bu sebepten bir psikolojik harptir gidiyor beyinleri yıkamak için 75 küsur senedir.

Hep yazdığımız gibi kontrgerilla konjonktüre uyar, hem laik, hem İslamcı, hem Osmanlıcı olur AYNI KADROLAR:  Kontrgerillanın bir adı Türk İntikam Tugayı, diğer adı Şeriatçı İntikam Tugayı; bir adı Osmanlı Türk İntikam Tugayı, diğeri Türk İslam Birliği Komandoları…

Geçmiş yazılarda Kutlu Adalı cinayetini üstlenen tek mahlas olan Türk İntikam Tugayı üzerinde durduk. Biraz da “İslamcı” kontrgerillaya değinelim. “İslamcı”yı tırnak içine aldım çünkü bunlar bugün “İslamcı”dır yarın yeniden Nihal Atsız çizgisinde İslam karşıtı Türkçü-Turancı faşizme kadar evrilir. Bunlar için tek dava vardır: “Özel Harp”çi olarak rejim bekçiliği yapmak. Rejim korunsun diye şeriatçı da olurlar Türkçü de, “Türk-İslam Birliği” de…

Türk-İslam Sentezi ve Birliği 1970’lerin sonunda Ülkücü Hareket’in girdiği yeni güzergâhtır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra TC Devletinin resmi ideolojisi olur, AKP iktidarına giden yolun taşlarını döşer…

Meşhur DİTİB’i bilirsiniz, Almanya’da casuslukla suçlanan imamların teşkilatı…

Aralık 2016’da Cumhuriyet gazetesinde çıkan habere göre, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni araştıran TBMM Darbe Komisyonu’na Diyanet İşleri Başkanlığı 38 farklı ülkede din görevlilerinin “Gülen cemaati” hakkında hazırladığı raporları gönderdi. Almanya’da görevli imamların rapor hazırladığının ortaya çıkması üzerine DİTİB imamları “yabancı bir ülke adına casusluk yapmak” suçlamasıyla soruşturuldu Almanya’da…

DİTİB bugün Avrupa’da AKP’nin siyasi teşkilatı gibi çalışır. Peki, camileri “kışla” olarak gören Özel Harpçi zihniyetin ürünü bu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği nasıl ve ne zaman kuruldu? Adı tam olarak nereden geliyor?

Şubat 1982’de eroin işine girer Çatlı ve ekibi…  

Yıl 1983-84… INTERPOL Uyuşturucu Madde Bölümü Uzman Dedektifi P. Buschaue “Mısır Koçanı Harekatı”nın sonuç raporunda şöyle diyor:

“Yaptığımız tahkikatlar neticesinde eroin ticaret şebekesinin Türk kökenli sağ siyasi görüşlü ve İslam dinine mensup kişilerden oluştuğu anlaşılmıştır. Uluslararası sahada aranan teröristler Çatlı, Çelik ve Şener esas eylemcilerdir. 1981’de İsviçre’de ortaya çıktılar ve dernek lokallerinde ve camilerde, zaten iyi örgütlenmiş olan sağ görüşe sahip Türk Kültür Derneklerine bağlandılar. Aşırı dinci bu derneğin içinde olanlar, kahraman olarak görüldüler ve kısa zamanda tüm rizikoyu üstlenebilecek saf kurbanlar buldular”…

İsviçre Basel Savcılığı iddianamesinde de şöyle deniyor:

“Mehmet Şener’in görevi bariz olarak, kültür dernekleri ve camiler gibi Türk merkezlerinden örgüt için kurye, aracı, satıcı vs. gibi işlerde kullanılan şahıslar bulmaktır”… (Basel Savcılığı İddianamesi’nden aktaran Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, “Reis-Gladio’nun Türk tetikçisi” kitabı)

Soner Yalçın yazıyor: Abdullah Çatlı uyuşturucu almak için Türkiye’ye gönderdiği Nevzat Bilecen ile bu konuları Zürich Camii’nde görüşüyordu…

Boşuna mı camiler kışlamız dediler?

P. Buschaue’nun raporunda adı geçen “Türk Kültür Dernekleri” 1970’ler boyunca Alman istihbaratının açık desteği ile başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa’da örgütlenmiş MHP’nin yan kuruluşu Ülkücü yapılardır.

O dönemde Avrupa’da en iyi örgütlenmiş yapı MHP idi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi kurumu olan DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) 1970’lerden itibaren Avrupa’da örgütlenen TİB’lerin (Türk İslam Birliği) önüne “Dİ” (Diyanet İşleri) yazılması ile ortaya çıktı.

MHP resmi devlet partisidir. Belki 20 sene sonra AKP aynı DYP-ANAP vesaire partiler gibi ortadan kalkacak. Ancak eğer sosyalist devrim olmamışsa Türkiye’de, MHP olduğu gibi kalacak. Çünkü kontrgerilladır, devlet partisidir MHP. “Yok barajı geçemez”, “Yok %7 oyu var, kim takar MHP’yi”, “Yok AKP’nin yedek lastiği” diyenler MHP’nin devletin resmi faşist partisi olduğunu, faşizminin de belirleyici gücünün paramiliter/kontrgerilla gücü olduğunu anlamadılar.

MHP’nin Avrupa’da kurduğu Türk İslam Birlikleri bugün Diyanet İşleri Türk İslam Birliği adıyla resmi devlet kuruluşudur. Bu paye her “parti”ye verilmez…

TC’ye sık sık “Kontrgerilla Cumhuriyeti” denir. Bu mantık şuradan ileri gelir:

Zamanında 18 sene Ankara’yı hem vali hem belediye başkanı olarak yöneten Nevzat Tandoğan şöyle demişti bir siyasi mahkuma:

-“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”

Çok meşhurdur bu söz…

-“Komünizm gerekirse onu da devlet getirir!”

Milliyetçilik yapılacaksa biz yaparız, komünizm gerekirse devlet getirir, şeriat gerekirse alimallah o da bizden sorulur. Vatandaşı, insan hakları olan yurttaş olarak kabul etmeyen devlet yapılanmasının “halk”a bakışıdır bu.

Ne dedik yazının başında?

-Kontrgerillanın temel felsefesi “halka güven olmaz, halkı kandırırlar”dır.

Bütün bu zulüm halkı kandırmasınlar diyedir…

Bugün yurtdışında cami açılışı dendi mi akla AKP gelir; sanki de AKP’den önce hiç yokmuş gibi… Bugün DİTİB dendi mi akla AKP gelir; oysa DİTİB Türk İslam Birliği olarak MHP teşkilatı idi, 12 Eylül’den sonra devletleştirilerek bugünkü halini aldı.

DİTİB’lerin kuruluş tarihlerine bir bakalım:

-Belçika ve Hollanda Diyanet Vakıfları 1982’de kuruldu.

-Almanya Diyanet İşleri Türk İslam Birliği ve İsveç Diyanet Vakfı 1984’te…

-Danimarka Türk Diyanet Vakfı 1985’te…

-Fransa Diyanet İşleri Türk İslam Birliği 1986’da…

-İsveç Türk Diyanet Vakfı 1987’de…

-Avusturya Türk İslam Birliği 1990’da…

-İngiltere Türk Diyanet Vakfı 2001’de…

12 Eylül Atatürkçülüğü ile başladı Avrupa’nın cami ağlarıyla örülmesi!  

16 Nisan 1984 tarihli Tercüman gazetesinin Avrupa baskısında “İMPARATORLUKLAR CAMİDE KURULUR” başlıklı haberde şöyle deniyor:

“Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) ilk adımı Belçika’da 1982 yılında atılıyor. Belçika’da faaliyete geçen İslam Diyanet Vakfı’nın ilk toplantısına, Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altınkulaç da katılıyor. Belçika’daki bu örgütlenmelerin konumu 1984’te yapılan bir tayinle netleşiyor. Din İşleri Müşaviri unvanıyla Belçika’ya R. S. B. atanıyor. 1. Milliyetçi Cephe hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanlığında personel müdürlüğü görevini yürütmüş bu kişi MHP’nin ‘Eğitimciler Grubu’nu, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nda kadrolaştıran ekipten”… (Aktaran Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye)

“Tanksız Topsuz Harekat” kitabında Fatih Güllapoğlu şöyle diyor:

“12 Eylül askeri darbesinin ardından ‘ülkücüler’ neyi örgütlemişlerdi? Türk İslam Birliklerini… Peki Diyanet İşleri Türk İslam Birlikleri kurulurken, adı ne konulmuş? Türk İslam Birliği kelimelerinin önüne ‘Diyanet İşleri’ kelimeleri eklenmiş ve Diyanet İşleri Türk İslam Birliği ya da kısa adıyla DİTİB olmuş.

Benelux ülkelerinde ve Almanya’da devlet eliyle yonca tarlası gibi yeşertilen DİTİB’lerin kadrosunu meydana getiren yöresel yöneticileri genelde kimler oluşturmuştur?

Türk İslam Birlikçiler.

Bir diğer deyimle, ‘ülkücüler’, Türk İslam Sentezciler…

Bu örgütlenmeler yapılırken, örgütlenme organizasyonunu kimler yapmış?

Toplumla İlişkiler Başkanlığı’nın (TİB), Albay İ. B. Albay A. A. olmak üzere bizzat Avrupa’ya gelen TİB’in üst düzeydeki yöneticileri, onların ekibini oluşturan ‘sahte diplomalı’ bazı kurmay subaylar, Dışişleri Bakanlığı’ndan Okan Gezer, Diyanet İşleri eski başkanı, çevresinde hızlı ülkücü olduğu söylenen Tayyar Altıkulaç”…

Güllapoğlu bir diplomattan aktarıyor: “DİTİB cami ve dernek örgütlenmeleri için Türkiye’den subaylar geldiği doğrudur. Bazı albayların Almanya’daki cami ve dernek örgütlenmeleri sırasında ve diğer bazı nedenlerle sıkı irtibatlar içerisinde olduklarını ben de gözlemledim”…

Özel Harp Dairesi’nin bir uzantısı olan Toplumla İlişkiler Başkanlığı Başbakanlık binasının 6. katında faaliyet yürüttü uzun süre. (Aktaran Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye)

Avrupa’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin omurgasını oluşturan MHP’li Ülkücüler olduğu gibi, Kıbrıs’ta Denktaş’ın ‘elden’ 627 bin 110 Dolar aldığı Suudi Arabistan Petrol Şirketi ARAMCO finansmanlı Dünya İslam Birliği’nin (Rabıta) Kıbrıs’a kurmak istediği İslami Üniversite’nin Yönetim Kurulu’nda dönemin ünlü Ülkücülerinden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş vardı.

Daha da ilginci, Girne’de Dar-Al-Mal-Al-İslami adlı kuruluşa Faisal İslam Bankası adına onarım amacıyla 1985 yılında kiralanan Zefiros Oteli’nde 1987 yılında ‘İslam Kalkınma Stratejisi’ toplantısı yapıldı… KKTC’nin ancak şeriata dayalı bir sistemle kalkınacağı savunuldu. Ve bu konferansın konuşmaları “mücahitliğin”/ cihatçılığın anadili olan İngilizce olarak yayınlandı.

KKTC’nin şeriatla kalkınacağını savunan konferans kitapçığının önsözünü ise gene MHP’li Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş yazdı.

Yalçıntaş ismiyle MHP’nin kurduğu Tarih ve İslam Araştırma Vakfı ile Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı’nda “öğretim üyesi” olarak karşılaşıyoruz. (Aktaran Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye)

Türkiye’de MHP’nin vakfında “öğretim üyesi”, Kıbrıs’ta Suudi Arabistan parası ile yapılan şeriat konferansının “önsöz” yazarı ve Kıbrıs’a kurulmak istenen İslami Üniversite’nin “Yönetim Kurulu”nda.  

İsimler semboliktir. Tarihin seyrini ve dönüşümleri izlemek açısından önemlidir. Suat Parlar, Yalçıntaş için şöyle diyor: “Özel Harp Dairesi kadrolarının kontrolündeki ‘İhlas’ camiasının önde gelenlerinden, Aydınlar Ocağı’nın Türk-İslam sentezcisi kadrolarından Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş”…

Aydınlar Ocağı ise bugünkü AKP’nin kurucularının içinden çıktığı Milli Türk Talebe Birliği’nin öncülüğünde 1967’de toplanan Birinci Milliyetçiler Kurultayı’ndan çıkar. 12 Eylül darbesinin ideolojisi Türk-İslam sentezi bu kadronun icadıdır. 12 Eylül’e doğru giderken Aydınlar Ocağı “devletin düşünce kuruluşu”na dönüşür. Hatta Turgut Özal 12 Eylül darbesinin ekonomi-politik zeminini oluşturan “24 Ocak Kararları”nın taslağını ilk kez 1979 Nisanı’nda Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği bir konferansta açıklar. (Aktaran Fatih Yaşlı, Türkçü faşizmden “Türk-İslam Ülküsü”ne)

1890’ların Lefkoşa’sı…

Kapısında “Yaz Kuran kurslarımız başlamıştır” yazısıyla hatırladığımız Arabahmet Camisi…

İmam namaz kıldırırken cebinden içki şişesi düşer…

İmam Dohnili’dir, benim büyük dedem…

Adı Vehit…

Bu olay üstüne Dohni’ye sürülür…

Gel zaman git zaman, bir Ramazan ayında Arabahmet Cami’sinin önünden geçiyorum gecenin bir vakti…

Camiden bir adam çıktı, tam kapıda denk geldik. Telefonda rapor veriyor yukarıya…

Konuşmayı duyar duymaz adımlarımı kıstım, kulak kesildim…

-Her gece bir camideyim, diyor, aynı camide kılmıyorum namazı, farklı camilerde nabız yokluyorum…

Konuşmasından anlıyorum ki bir okulda da öğretmenmiş, hem öğretmen hem dini misyoner…

DİTİB imamları gibi…

Boşuna mı camiler kışlamız dediler?

(12 Eylül 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author