Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (16) ÖMER LÜTFÜ TOPAL’DAN PEKER’İN VİDEO ŞANTAJINA

Aziz Şah – Geldik mi gene Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresine?

Tesadüf bu ki, tam da Sedat Peker’in seks videolarını dolaşıma soktuğu hafta Faili Meçhuller Davası’nda Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Kutlu Adalı cinayetinin görülmesi reddedildi…

Çünkü Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ çekilirse duvar yıkılır…

Kıbrıs’ta Susurluk’un kasası olan First Merchant Bank’ı hatırlar mısınız?

Ya da kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’ı?

First Merchant Bank’taki paraların ve Topal’ın mal varlığının akıbeti meçhul…

Enis Berberoğlu 26 Ağustos 1997’de Hürriyet’te şöyle yazdı:

“Dünyayı bilmeyiz, ama Türkiye’de UZİ marka silahı sadece Emniyet Özel Harekât Dairesi Başkanlığı kullanır… 28 Temmuz 1996 tarihinde Yeniköy’deki evine giderken vurulan Kumarhane Kralı Ömer Lütfü Topal’ın Mercedes marka aracının yanında Uzi şarjörü bulundu… Peki, Kutlu Adalı cinayetinde kullanılan UZİ ile Topal’ın cesedinin yanında bulunan şarjörün balistik sonuçları acaba karşılaştırıldı mı? Bu konuda herhangi bir resmi açıklama yok… Gazeteci Kutlu Adalı ve Topal cinayetleri arasında tam 21 gün var”…

21 gün arayla öldürülen kumarhaneler kralı Topal ile neden öldürüldüğünün sırrı çözülemeyen Kutlu Adalı Özel Harp Dairesi’nin silah tedarikçisi HOSPRO’nun kayıp silahları ile öldürüldü…

Kontrgerillanın/mafyanın iki ayağını oluşturuyordu HOSPRO’nun silah ticareti ve First Merchant Bank’ın kara para aklaması; silahlar da paralar da kayboldu!

Eski zamanda romantize edilen külhanbeyi ya da kabadayı değildir Sedat Peker. Kontrgerilla tetikçisidir…

Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk mafyası içerisinde bir hesaplaşma başladı. Ayrı bir Kıbrıs Türk mafyası da yoktur, ancak ‘kasa’ işlevi görür Kıbrıslılar emanetçi olarak…

Bugün mafya dediğimiz şey doğrudan doğruya sermayenin dönüşüm sürecinin bir parçasıdır…

Mafya sermaye birikimi süreçlerinde kapitalizmin bir aracıdır. Özellikle bugünkü mafya 1980’lerdeki hızlı finansallaşma, özelleştirme, ihaleler, kentsel dönüşüm süreçlerinin doğrudan doğruya motoru konumundadır…

Kontrgerilla ile mafya arasında da ince bir çizgi vardır. Mafya kontrgerillanın ticaret yapan şeklidir. Özellikle 1970’lerde solculara karşı kendilerine verilen iç savaş yürütme görevini tamamlayan ülkücüler, 1980’li yıllarda mafyalaşarak neo-liberal dönüşümün parçası oldular…

20 yıllık AKP iktidarı da İslamcı ve Laik burjuvazi arasında açık bir iç savaş olarak yaşandı. Kendi sermaye gruplarını yaratan AKP onlara birikim alanı açarken, FETÖ kadrolarının tasfiyesinden sonra da gerek onlara ait mallara el koydu, gerekse de kurduğu vakıflar aracılığı ile kamu mallarını sözde vakıflaştırarak kişiselleştirdi.

Kıbrıslı Türkler olarak toplumsal kaynaklarımıza çökülmesini 1974’ten beridir yaşıyoruz. 1974’ten sonra Kıbrıs’ın kuzeyinden sökülüp Türkiye’ye taşınan fabrikalar gibi 2011’den sonra da Suriye’den sökülen fabrikalar Türkiye’ye taşındı…

Kıbrıs Türk Hava Yolları batırılarak TC sermayesi uçaklarımıza çöktü…

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu çalışamaz hale getirildi, yarı yarıya özelleştirildi, AKSA’nın tamamen KIB-TEK’e çökmesi için koşullar hazırlandı…

Telekomünikasyon Dairesi’ne de çökmek için fizibilite raporları hazırlandı, hatta Lefkoşa TC Elçiliği –başka bina kalmamış gibi- Mağusa’daki Telekomünikasyon Dairesi binasına Konsolosluk yapmak için çöktü…

Bunlar da tipik ‘mafya’ çökmeleri ve mala el koyma örnekleridir…

90’lı yıllar ile 2010’lu yıllar ciddi paralellikler gösterir…

30 sene öncesi ile bugünü paralel yazalım:

Tarih tekerrür etmez. Sıçrayarak ilerler. 90’larda suikast silahlarını İsrail’den alıyorlardı, 2010’larda teknik desteği dış güçlerden alsalar da İHA-SİHA ve arazi aracı-tank üretiyorlar. Bu bir sıçramadır. Ancak bir sıçrama daha var, bu da geriye sıçramadır…

2021 Ekim’inde Türk Lirası tarihteki en değersiz konumundayken,  Türkiye FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı gerekçesiyle ‘gri liste’ye alındı…

FATF’ın (Mali Eylem Görev Gücü) adı ilk kez Türkiye’de kumarhane mafyasının yükseliş döneminde duyuldu! Türkiye 1989 yılında OECD bünyesinde kurulan Mali Eylem Görev Gücü’ne 1991’de üye oldu. Elinden geldiğince katılımı öteledi… Bankalarda belirli bir limitin üzerindeki işlemler için taahhüt ettiği kimlik tespiti uygulamasını zorunlu kılan yasayı ise, ta 1996’da –Susurluk döneminde mafya/kontrgerilla bağırsak temizliği sırasında- yürürlüğe soktu…

F. Cengiz Erdinç ‘Overdose Türkiye’ kitabında şöyle yazıyor:

‘‘1996 yılında yürürlüğe giren Kara Paranın Önlenmesine Dair Kanunu yürütecek olan Mali Suçları Araştırma Kurulu Şubat 1997’de fiilen çalışmaya başladı. 1980’li yılların başından beri varolan ve kaynak dışı ekonomide kilit rollerden birini üstlenen mevduat sertifikası uygulaması ise ancak 1997’de yürürlükten kalktı. 1998 yılında uygulamaya konan mali milat ise büyük tartışmalara yol açtı ve ertelendi.

Bu dönemde arka arkaya yaşanan krizlerde 1989’da zirveye çıkan finansal serbestleşmenin getirdiği kayıt dışı ekonomiyi güçlendiren mekanizmaların önemli katkısı oldu. Özellikle sıcak para akışına dayanan finans sistemi yerle bir oldu. Tahribat sadece finans sistemiyle kalmıyor, her defasında tarım ve sanayideki üretim mekanizmalarını da yerle bir ediyordu. Bu reel sektörlerdeki ağır tahribat bir sonraki krizin de hazırlayıcısı oluyor ve boyutlarını artırıyordu. 1994 krizi bu özelliklere sahipti…’’ (S. 338-40, İletişim Yayınları)

Günümüzde Türkiye gündemini meşgul eden FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından ‘gri liste’ye alınmış olmak, 1980’lerden 1990’lara hesabı verilemeyen kara paraya dayalı finans sisteminin devamı gibi…

Kriz krizin ebesidir. 40 yıldır Türkiye kapitalizminin kronik dış ticaret açığı sorunu var. 1994, 1998, 2001 krizleri AKP’den önceki dönemde birbirinin ebesiydi, kendini yeniden üreten krizlerdi. AKP öncesi 90’larda ve AKP’li 2000’lerde aynı yapısal sorun vardı. 1990’larda kara paranın denetlenmesi konusunda FATF’ı (Mali Eylem Görev Gücü) bu yüzden öteledi Türkiye. Aynı dönemde Susurluk’un kasası First Merchant Bank da uluslararası hukukun dışında haydut rejim durumundaki KKTC’de idi…

Burada iki örnek verelim, bir Türkiye’den bir de Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası hukukun dışında tuttuğu KKTC’den:

Cengiz Erdinç ‘Overdose Türkiye’ kitabında, para akladığı için Aralık 1996’da Vakıflar Bankası Ausburg temsilciliğinin kapatıldığını, banka temsilcisi Haydar Sönmez ile Avrupa’daki İslamcı örgütlere yakın yardımcısı Halil İbrahim Uzun’un tutuklandığını yazar.

Susurluk’taki kamyonun vitrininden içeri daldığı Kıbrıs’taki First Merchant Bank ise Belçika, İngiltere, Almanya ve İtalya’da Interpol operasyonlarında “yatırım dolandırıcılığı”ndan sobelendi. Ancak uluslararası hukukun dışındaki KKTC’de olduğu için işlem yapılamadı! Neden Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası hukukun içine girmesini istemiyor Türkiye? Anlaşıldı mı?

Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası hukukun dışında tutulması konusunda gene 1990’larda ve 2020 Cenevre’de yaşadığımız iki paralelliği de tekrar hatırlatalım:

-1993 yılında Maraş’a karşılık Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın açılmasını BM Genel Sekreteri Ghali gündeme getirdi, Türkiye reddetti!

-2021 yılında Maraş’ın ve Ercan Havaalanı’nın BM kontrolünde, Mağusa Limanı’nın da AB kontrolünde açılmasını teklif etti Rum Liderliği. Türkiye gene reddetti…

1990’lar boyunca Lefkoşa Uluslararası Havaalanı üzerinden Kıbrıslı Türklerin dünyaya ulaşmasını Denktaş’ın danışmanı Mümtaz Soysal engelledi, 2021’de ise Ercan ve Mağusa Limanları’nın açılmasını TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu reddetti…

Peki, Mağusa Limanı’nın Türkiye açısından anlamı nedir?

İsviçre merkezli uluslararası ‘Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim’in Küresel Organize Suç Endeksi Raporunda KKTC’nin, IŞİD tarafından Suriye’den Türkiye’ye kaçırılan petrolün ve Libya’dan alınan kaçak rafine petrol ürünlerinin Avrupa’ya gönderilmesinde bağlantılı olduğu ileri sürüldü.

Raporda Mağusa Limanı’nın spesifik olarak silah ve mal kaçakçılığında öne çıktığının altı çizildi.

Şimdi neden Kıbrıslı Türklerin limanlarının uluslararası ticarete ve ulaşıma açılması, müzakere masasına her geldiğinde Türkiye tarafından reddedildiği biraz daha iyi anlaşıldı mı?

Kutlu Adalı’yla belki aynı silahla öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal ve First Merchant Bank ilişkisinden bahsederek mafyada mala nasıl çöküldüğünü hatırlayalım:

‘‘1989 yılında İstanbul Emniyeti’nin Narkotik Şubesi’nde ifade veren Topal en iyi ihtimalle 300-400 bin dolar edecek mal varlığından bahsediyordu. Oysa öldüğü sırada servetine yaklaşık 1 milyar dolarlık bir değer biçiliyordu. Aradan geçen yedi yıl içinde Topal her ne iş yaptıysa yılda 150-200 milyon dolar kazanmıştı. Rakamın büyüklüğünü daha iyi ifade etmek gerekirse aşağı yukarı milli gelirin binde 3’ünü tek başına yaratıyordu’’… (C. Erdinç, Overdose Türkiye, s. 345)

Aynı kaynak, First Merchant Bank (FMB) için de şu bilgileri veriyordu:

‘‘FMB’nin gizemi tam olarak çözülemedi. Bir varsayıma bakılırsa (…) Türkmen ve Kazak tahvillerini karşılık göstererek yüklü miktarda borçlanmayı planlıyordu ve Susurluk çetesindeki ilk anlaşmazlık bu bankaya havale edilen kara para yüzünden çıkmıştı. FMB’nin bir suç cenneti olan Rusya ile ilgisi belirgindi. (…) Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş, TBMM Susurluk Komisyonuna bilgi verirken 4 milyon Mark tutarında bir kayıp paradan söz etmişti. Altıntaş’a göre, Ömer Lütfü Topal’a ait olan ve uyuşturucu kaynaklı bu para aklanmak üzere (MİT mensubu) Tarık Ümit’in KKTC’deki bankası First Merchant Bank’a aktarılmış, ancak ihtilaf çıkmıştı’’… (s.351)

Kendini Avrupalı zanneden Kıbrıslılar geri kalmış bir sömürge toplumu olmasaydı, bugün Sedat Peker’in porno videoları ile yürüttüğü psikolojik harbe karşı cinsel organlarıyla değil, beyinleriyle düşünürlerdi…

2014’te Sedat Peker Kıbrıs’a gelerek faşist bir gövde gösterisi yaptı. Bu Askeri Rejim’de bir tek Erdoğan için gazetelere tam sayfa ilanlar verildi ve yol kenarlarına afişler asıldı. Bir de Sedat Peker için… 

Peker’in seks kasetleri ile uyuşturucuya ve kumara savaş açtığını, faşist ırkçı-Turancı bir mafya babasının ‘temiz toplum’ için kaos çıkardığını zannedecek kadar saf mısınız?

Filler tepişirken çimenler mastürbasyon videosu izliyor!

Kıbrıs’ın kuzeyinde bugün TC mafyası içerisinde bir hesaplaşma var. Aylardır ifşalarda bulunmasına rağmen Erdoğan’ı doğrudan hiç zora sokmayan Peker’in şu an seks kasetleri ile yarattığı kaos ortamı sadece Erdoğan’ın Kıbrıs politikasına yarar. Ahalinin oturup sosyal medyaya kimin videosu düşecek diye beklediği sırada, bir bakmışsınız Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı’nın Temmuz ayında açıkladığı gibi AKP bize bir Anayasa yapıp alnımıza dayamış, ağızlarına doladıkları ‘Kıbrıs Türk Devleti’ni dayatıyorlar, üstüne de Adalet Bakanlığı…

Nasıl ki bugün Susurluk’un kasası olan First Merchant Bank’ı kimse hatırlamazsa, yarın da Kıbrıs’ın kuzeyindeki Milyarlarca Doların nereye buharlaştığını kimse bilemeyecek…

Sömürgeci rejimin tunç kanunu, el değiştiren ve çökülen mal ve sermaye döngüsü ile ‘ilkel birikim’ kendini yeniden üretir. 1974’ten beridir Kıbrıs’ın kuzeyinde sermayenin el değiştirdiği gibi…

(24 Ekim 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author