Türk Lirası eridikçe bölünen Kıbrıs

Aziz Şah – Denktaş’ın dilinde kuzeyin nüfusu güneyle eşitlenene ve kuzeyin ekonomisi güneyle rekabet edebilir duruma gelene kadar güneye açılmamak vardı.

Cemaatler, toplumlar, uluslar, coğrafyalar eşitsiz gelişir. Tarihin kanunudur bu: Herkesin eşitlenmesi komünizm yolunda sürekli devrim ile olur ancak…

Denktaş’ın kuzey ile güneyin ekonomisi ve nüfusu eşitlenirse açılırız demesi ‘‘KKTC forever’’ demektir. Çünkü merkezi tek bir çatı ve planlama altında birleşmemiş toplumlar eşitlenemez, aksine fark açılır…

Denktaş da bunu biliyordu zaten: Kıbrıs Türk toplumunu fakirleştirmek üzerine kuruludur Taksim politikası: 1974’ten önce Türk’ten Türk’e kampanyası, 1974’ten sonra Kıbrıs Lirası’ndan TL’ye geçiş, geçiş sürecinde yaşanan soygun, ardından da TL’nin her erimesinde yaşanan fakirleşme şokları…

Dahası bu politikanın bir sonucu var: Nesiller arası uçurum!

Bir nesli ganimetle ihya ettiniz, ikinci nesle ucundan koklattınız ancak ikinci nesli sosyal haklardan mahrum bıraktınız. Üçüncü nesle ise dede ve nenelerinin zamanının ‘refah’ının nostaljisi kaldı…

‘Kuşak farkı’ yalnızca karma köylerde yaşanan güzel günleri hatırlayanlar ve 1948 Lefke Maden Grevi’ni yaşayan Kıbrıs işçi sınıfının hafızası ile 1974 sonrası Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikasına maruz kalan gençlik arasındaki uçurum değildir.

Kuzey ile güney arasında açılan refah uçurumunun yanında, kuzeyde ‘kuşak farkı’ olarak da çıkıyor karşımıza refah uçurumu.

Nâzım’ın ‘‘Ben sadece ölen babamdan ileri/ Doğacak çocuğumdan geriyim’’ dizeleri ters dönmüş durumdandır bugün. Hem küresel ölçekte, hem Kıbrıs ölçeğinde, hem de kuzey-güney Kıbrıs arasında!

Denktaş’ın ‘‘Gelen Türk giden Türk’’ diyerek Kıbrıslıyı inkâr ve göçe zorlayan nüfus politikasını, ‘‘Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan herkes Kıbrıs Türk halkıdır’’ diye savunan CTP ve kuyrukçuları, Denktaş’ın kuzey ile güneyin nüfusunu eşitleme politikasını sürdürüyor.

Eşitsiz gelişme yasası gereği merkezi planlama ve tek çatı altında birleşmediği müddetçe, kuzey-güney Kıbrıs arasında hiçbir zaman kapanmayacak, aksine TL’nin değersizleşmesi dolayısı ile hep açılacak olan ekonomik farka karşılık CTP ve kuyrukçularının verdiği cevap da Denktaş’ın fakirleştirme politikasının devamıdır: CTP’nin ‘kendi ayakları üzerinde duran KKTC ekonomisi’ söylemi, Denktaş’ın ‘kuzeyin ekonomisi güneyle rekabet edebilir duruma gelene kadar güneye açılmama’ politikasının uzantısıdır.

Biz TL’nin devalüasyonu altında, onlar devalüasyon kelimesinin anlamını bilmeden yaşarken merkezi bir planlama olmaksızın barışın önündeki bu “eşitsiz gelişme” engeli aşılamaz. 1968’den beridir süren müzakere sürecinde toplumsal muhalefetin “Birleşik bir Kıbrıs’ta ekonomi” meselesi hiç olmadı; ancak kendine federalist diyenlerin, ayrılıkçı yapı ‘‘KKTC’nin kendi ayakları üzerinde duran ekonomisi’’ iddiası var. Bu da Taksim ideolojisini besliyor ve oradan besleniyor!

Türkiye’nin hegemonyası altında kuzeyde ekmek günden güne küçülürken, güneyde fırınlar büyüyor. Bizim en önemli barış sorunumuz budur, ancak silahlar ve bayraklar yüzünden göremiyoruz…

Bu bölgesel eşitsizliğin kendisi taksimdir: Kapılar açıldıktan sonra Rumların kuzeyi bakkal gibi görmeleri de bu eşitsizliğin ve taksimi kabullenmenin sonucudur. Yoksa Rumlar, İşgal Bölgesi dediği bu askeri bölgenin ekonomisini 2003’ten beridir finanse eder miydi?

Bu da başka bir sorun ve başka bir yazı konusu…

Brecht’in “Ekmek yoksa ahlak da yok” sözünün ‘‘ekmek yoksa barış da yok’’a tercümesidir durumumuz!

(9 Kasım 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author