Devletsizliğin yeri dolmaz, bedeli adaletsizliktir

Aziz Şah – Cümleye ‘Bu ülkede’ diye başladığınız zaman birinci yanlışı yaparsınız…

Çünkü sizin kastettiğiniz KKTC’dir, Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgali perdelemek için kurulan rejim bir ‘ülke’ değildir!

Ülke, vatan, yurt Kıbrıs’tır!

Cümleye ‘devlet’ diye başladığınızda eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki idaresini kastediyorsanız doğrudur; çünkü bu idare Türkiye’nin sömürge idaresidir.

Cümleye girerken kullandığınız ‘devlet’ kelimesi KKTC’yi kastediyorsa yanlıştır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’den ayrı bir devlet yoktur. Türkiye’nin kurumlarının uzantısı vardır sadece…

Devlet Hastanesi tabiri yanlıştır, kamu hastanesidir doğrusu. 1974 koşullarında devletsizliğin ortasında kamu kaynaklarıyla kurulmuştur Nalbantoğlu Hastanesi.

Kamu toplumsal olandır. Devlet ise toplumsalın üzerindeki zor aygıtıdır. Kamu mülkiyet sahipliğini gösterir, devlet ise halka ait ‘şey’de patronluk yapar.

Bizde kamu hastanesi vardır, devlet hastanesi yoktur. Devlet bütçe yapar ve sistem kurar.

Malzeme ve araç-gereç eksildiğinde Tabipler Birliği’nin hekimlerden topladığı aidatlarla bağış yaptığı, hasta derneklerinin malzeme bağışladığı ve diğer bağışlarla ayakta duran hastaneler devlet hastanesi olamaz: Kamu hastanesidir.

Dahası devletin olmadığı yerde ‘sistem’ de olmaz…

Cümleye ‘sağlık sistemi’ diye girdiğinizde diğer bir yanlışı yapmış olursunuz.

Birkaç şehirde birkaç hastanenin ve birkaç da sağlık ocağının olması bir ‘sağlık sistemi’ olduğu anlamına gelmez.

Anayasanın olması anayasal bir rejimde yaşadığımız anlamına gelmediği gibi hastane tabelalarının olması sağlık sistemi olduğu anlamına gelmez.

Nüfusun taşıma olduğu, sigortasızların polikliniğe gidemediği için acile yığıldığı, senelerdir de hekim istihdamı yapılmayan, her gün en az 14 saat nöbet tutan pandemi hemşiresinin ertesi gün aynı şekilde 14 saatlik nöbete geldiği, en temel tıbbi malzemeler olmadığı için hastaya dışarıdan aldırılan bir yerde devletten ve sistemden bahsedilemez.  

Üstüne üstük Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki sömürgeci sağlık politikası sonucunda kamuya ait mali kaynaklar teşvik adı altında özel sektöre ve halkın kullanımına kapalı ‘Sağlık/Tıp Turizmi’nin kasasına aktarılıyor.

2021’de Asya bebek bize bir mücadele yolu açtı. Sağlık hakkı insan hakkıdır, yaşam hakkıdır diyerek yürüdük.

Kemal Saraçoğlu Vakfı’nın ‘‘Hayır kurumları devletin maliyesi değildir’’ ve Thalassaemia Derneği’nin ‘‘İlaç ve tıbbi malzemeleri Thalassaemia Derneği alıyor’’ pankartları herşeyi özetler…

Başka ülkelerde neo-liberal politikalar sonucunda devlet küçüldüğü için sağlık bütçesi küçülür; bizde ise devlet olmadığı için sağlık bütçesi yoktur, KAMU adına hasta dernek ve vakıfları boşluğu doldurmaya çalışır. Ancak devletsizliğin yeri hiçbir şekilde dolmaz!  

‘Bu ülke’ diye cümleye girip ‘KKTC anayasasına göre’ diye cümleye devam ederek, rejimi sarı taş duvarlarıyla sarıp sarmalayan Yargı’ya ‘bağımsız’ diye sahip çıkarak 24 saat içinde karın ağrısı ile gittiği kamu hastanesinde hayatını kaybeden 8 yaşındaki Meryem Ceren için ‘hesap sorulsun’ dersiniz, ancak kime hesap soracağınızı bilmezsiniz…

Asya bebeğin yaşam hakkı mücadelesinde yaşadık bunları: Kıbrıs’ın kuzeyinde ve Ankara’da muhatap bulamadık!

Yaşam hakkını gasp ettiği gibi, ölüye adaleti de çok görür bu rejim: Kendi kurumları olmayan bir kamu adalete erişemez. Savcılığa dosya gönderen polis Ankara’ya bağlı, ölümlerin soruşturulması için gerekli tetkikler Ankara’daki laboratuvarlarda yapılıyor, eğer sonuçlar gelirse!

Bu ‘bağımsız’ polis ve laboratuvarların yaptığı araştırmayı, ‘bağımsız’ yargı da değerlendirecektir muhakkak…

(13 Kasım 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author