Kıbrıslının kendi körlüğünden başka düşmanı yoktur

Aziz Şah – İşgalci ile işgal edilen arasında anlaşma imzalanır mı?

Arif Hasan Tahsin ‘‘Geçmişi bilmeden geleceğe bakmak’’ kitabında askeri harekât başlar başlamaz Kıbrıs’a vali gönderildiğini yazar:

-‘‘20 Temmuz’un sabahında, Kıbrıs’a ordu ile birlikte bir de vali gönderilmedi mi? Neden gönderildi bu vali?

Vali meselesi açılmışken 1974 yazında, 20 Temmuz Harekatı’ndan önce, Ankara’da rahmetli Turan Güneş’in kendisini ziyaret eden iki Kıbrıslı Türke ‘orda benim valim var’ dediğinden Sn. Ecevit’in haberi yok mu?

Kıbrıs’taki Büyükelçisine ‘VALİ’ gözü ile bakan ve bunu açıkça söylemekten çekinmeyen Dışişleri Bakanı’nın, Kıbrıs’ın iç politikasına karışmadığını söylemenin anlamı olur mu?’’…

2003’te ABD Irak’a Koalisyon Geçici Yetkilisi adıyla vali göndermişti. Sömürge Valisi Paul Bremer ‘emir’ler yayınlayarak yeni sömürge rejimini kurabilmek için eski devlet aygıtını tasfiye etti.

ABD akıl edemedi TC Devleti’nin akıl ettiğini…

‘Kanun Hükmünde Kararname’ gibi emirnameler yayınladı ABD Sömürge Valisi Paul Bremer; bir tane işbirlikçi belirleyip bu emirnamelere ‘protokol’ diyerek imza attırsaydı, Iraklıların da ‘rıza’sı alınmış olacaktı. Hatta ABD-Irak müzakereleri denecekti buna!

Irak işgal valisi Bremer bir yandan devleti ortadan kaldırırken, diğer yandan tarıma el attı. Önce Iraklıların elindeki doğal tohumlara el koyup Norveç’teki ‘Svalbard Tohum Deposu’na taşıdı; ardından da ABD tarım tekeli Monsanto’dan tek hasatlık tohum ithal ederek köylülere dayattı. Fellahlar (çiftçiler) kendi doğal tohumu ile üretim yaparken her yeni hasatta Monsanto’dan tohum almak zorundaydı.

Kıbrıs’ın kuzeyinde de ‘tarım bakanlığı’ falan yoktur aslında, TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi (Yardım Heyeti) bakar tarım işlerine. Türkiye’de tarımı mamur ettikleri için Kıbrıs’ta tohum melezleştirmesi yaparlar!

Dünya halklarının hikâyesini insan kendini öğrenmek için de okur…

İşgalci ile işgal edilen arasında anlaşma imzalanamaz. Çünkü anlaşma eşitler arasında imzalanır.

Nasıl ki ABD Irak’a Monsanto’yu götürdü, TC de buraya önce Ömer Lütfü Topal’ları getirdi, sonra AKSA’yı ve Taşyapı’yı getirdi…

Sömürgecilik bir sistemdir; yerlileri sistematik olarak yabancılaştıran ve karar mekanizmalarından dışlayan ırkçı bir sistemdir. Yerli işbirlikçileri vitrin ve maşa olarak kullanan bir sistemdir. Bu gerçeği anlamamak için direnenler ‘‘beceriksizler, işbilmezler, basiretsizler’’ diye saldırır Monsanto ile anlaşma yapan maşalara!

‘‘Beceriksizlik, işbilmezlik, basiretsizlik’’ algısının yaratılması bu sistemin gereğidir:

ABD’yi sallayan Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Değerlidir) eylemlerinde kullanılan sloganlardan biri Kıbrıs’ın sömürge durumu için de öğreticidir. ‘‘The system isn’t broken, it was built this way’’, yani ‘‘Sistem bozuk veya çürümüş değil, aslında tam da bu şekilde inşa edilmiş’’tir der.

Dünyayı Dikilitaş’tan ibaret zannedenler, ‘‘biz çok güzel insanlarız, bu yaşadıklarımızı hiç hak etmedik’’ diye kendilerini avuturken dünyanın bütün halklarının güzel olduğunu unutmuşturlar.

Lübnanlılardan, Iraklılardan, Şilililerden, Mısırlılardan, Tunuslulardan, Sudanlılardan, Slovakyalılardan daha mı güzel zannedersiniz kendinizi?

Onların kimi ‘Killon yani killon’ (Hepsi demek hepsi demektir/bütün siyasi partiler çöpe) diye, kimi ‘Eş şaab yurid iskat ül nizam’ (Halk rejimin düşmesini istiyor) diye, kimi ‘Taskut bas!’ (Düş gayri) diye, kimi ‘Mafya ülkemden defol!’ diye,  kimi de ‘Yaskut, yaskut hükm-ül askeri!’ (Yıkılsın, yıkılsın askeri yönetim) diye döküldü sokağa…

‘Biz bu hayatı hak etmedik’ derken, bizim acılarımız mazlum halklar içinde ‘aslında hiçbir şey yaşamadık’ denecek kadardır; bunu fark etsek yaşamı yaşamaya başlayacağız…

(16 Nisan 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author